Kar sesi… Duyulmayanı duymak… Gizemin büyüsü… Zarif bir metafor… Estetik bir derinlik…
Kar ki kelebek nahifliğinde… Bu sesi herkes duymaz. Acıyı bilmeyen hiç duyamaz… Hele yoksul bir çobanın da sevebileceğini hele hâli vakti yerinde bir genç kızın bir çobanı sevebileceğini düşünmeyenler hiç duymaz.
İç zenginliği olmayanların duyumsayamayacağı ses… İç yoksulsa ne desen boş! Bu ses, garip ama seven bir çobanın ve Fadime’nin duyabileceği ses… Yasın sesi…
Fadime, bir ailenin yanında çalışan çobanı sever. Çoban da deli divanedir Fadime’ye. Çobanın yanında çalıştığı aile, gidip ister Fadime’yi. Gelgelelim, çobanın mezhebi farklıdır. Bu da onlara ters gelir. Elbette “Olmaz.” der kızın ailesi. Elbette yalan!
Aslında çoban zengin biri olsaydı mezhebine bakılmaksızın anında “verdik gitti.” diyeceklerdi. Para en büyük mezhep!
Oysa iç sesleri farklı: “Hali vaktine bakmadan kız istemek da neyin nesidir?”
Madem öyle olmaz, böyle olur, der Fadime. Çobanla kaçar. Yakalanırlar ama. Ailesi öldüresiye döver Fadime’yi. Ama Fadime dik, Fadime korkusuz. Çobandan vazgeçmez. Tekrar kaçıp tekrar yakalanırlar. Fadime, ailesinden kimseyle konuşmaz o günden sonra. İnat değil mi, konuşmaz.
Lele çoban mı? Garip ki o… O lele çobandır Fadime’nin deyişiyle. Naçar o… Çobanın yeri yurdu yok. Çoban sadece seven bir fukara! Anadan üryan! Ona yanar Fadime. Efendiliğine, naçarlığına… Bıraksalar dağları sırtlayıp götürebileceğini iyi bilir. İyi bilir de gelgelelim paranın gözü kör olsun! Çobanı dağların altına bırakan da bu parasızlık… Bu çırılçıplaklık… Fadime, çobana, çobandan daha çok yanar. Ah, lele çoban, der, garip çoban!
Fadime’nin çobana olan aşkı söze gelir, zengin konağında ballanıp türküye dönüşür. “Garip Çoban” olarak da bilinir bu türkü.
Havada da kar sesi var
Başında mor fesi var
Açın bakın şu gonağı
İçinde de yar sesi var
(Lele çoban garip oğlan)
Fadime, türküsüyle karşı gelir konaktaki yangına ve zulme. Konakta, çobanı seven kadının sesi vardır artık. Fadime gözü kara, Fadime yaman, Fadime aşkının arkasında… Konak yangın yeri… İçinde Fadime de lele çoban da yanmakta.
Karın sesi de oluyor işte. Yâr sesi var o karda ve konakta. İşte içinde yar sesi olan bu türkü, mutluluğa kıvrılamıyor. O konak, zulmün de konakladığı yerdir. Ama Nuh deyip de peygamber demeyen Fadime’yi zemheri tanımamıştır daha. Zemheriler de şaşar Fadime’nin kararlığına.
Mor pusuyu boyamadım
Ben çobana doyamadım
Hep kuşlar da yuva yapmış
Serçe kadar olamadım
(Lele çoban garip oğlan)
Nasıl da nahif bir benzetmedir bu: “Hep kuşlar da yuva yapmış / Serçe kadar olamadım.”
Güçlü, korkusuz Fadime’nin serçeye özenmesi, yuva kurmanın özlemidir. Olsun da serçe kadar mutluluğum olsun, demenin bir yuvanın özlemi…
Ailesi bakar ki olacağı yok; Fadime, Nuh diyor, peygamber demiyor; izin verirler çobanla evlenmesine. Zemheri bahar olur.
Bu zafer bir kadının zaferidir. Bu, bir türkünün, bir direnmenin zaferidir.
Frida Kahlo gibi dik durur Fadime. Kahlo, sanatı ve güçlü kişiliğiyle dünyaya meydan okurken Fadime de büyük bir kararlılıkla aşkı için konağa meydan okur.
Güçlü kadınlar böyledir, yazgılarına boyun eğmezler… Destansı bir güzelliğine dönüşüp Batı toplumlarında sanat yapıtı, Doğu toplumlarında türkü olurlar.
Biri Frida Kahlo, biri Fadime…
Böyle işte zemheri!
İlk yorum yapan olun