Handan Hanım kavşağa yaklaşırken sağ şeride geçti, dönüş yerine gelmek üzereyken şeridin ortasında duran bir kabartı gözüne çarptı. Bir hayvan ölüsü olabilir mi? Üstünden geçmemek için şeridin iyice sağına geçti. Mavi kareli gömlek kolunun yanında hafifçe yumulmuş tombul parmaklar, diğer ucundaysa kırmızı damarlarla uzayıp incelmiş sinirler duruyordu. Kesik bir erkek kolu. Az önce kopmuş olmalı diye düşündü. Kolun yanında durdu. Arkasından korna çalan arabaya yoldaki kesik kolu gösterdi ama arkadaki araba, devam et der gibi korna çalmayı sürdürüyordu. Camını açtı, eliyle yerdeki kesik kolu göstererek:
“Az önce kopmuş olmalı” diye seslendi arkadaki araca.
“Nereden biliyorsun?”
“Kaslardaki titreme bunu gösteriyor.”
“Yeni değil, az önce geçtiğimde de kol buradaydı.”
Korna sesleri arttı. Arkadakiler görmüyor olmalılar. Yol iyice tıkanmıştı. Biraz daha sağa geçerek yolu açtı. Trafik yavaş yavaş akmaya başladı. Motor gürlemesinin ardından beyaz spor bir araba hızla yanlarından geçti. Adamın yaptığına bak, neredeyse ezecekti kolu. Sonra fark etti. Neden insanlar durmuyor? Arabasından inip kaldırıma çıktı. Bir şey yapması gerekiyordu. “Ambulansı arayalım mı diye sordu?” kaldırımda bekleyen adama. Kırklı yaşlarındaydı adam, yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı.
“Ne diyeceğiz?”
“Bir kaza olmuş deriz.”
“Kaza olup olmadığını bilmiyoruz ki.”
“Yolda bir kol var desek. Sadece bunu söylesek ilgilenmezler mi?”
“Mutlaka kolu kesik birisini soracaklardır.”
“Arayıp size versem?”
“Sonra benim tüm bilgilerimi isterler. Karakol, savcılık uzar gider. Çocuğun okuluna gidiyordum. Orada hanımla buluşup perdeciye gideceğiz. Kadınları bilirsiniz, perde güzel olsun da gerisine bakmazlar.”
“Fark ettiniz mi eliyle bir şeyi tutmak ister gibi.”
Gerçekten de bir çiçek verir gibi giderek inceliyordu yerdeki kol. Koldan çıkan sinirleri izledi. Bir yılan gibi beline dolandığını hissetti sinirlerin. Soluğu kesildi. Güçlü bir erkek diye düşündü. Belki de hâlâ öyle.
“Sol kolunu kesip atmışlar, siyasi bir mesele olabilir. Mafyanın işi bu, jiletle keser onlar. Kemiği nasıl kestiler acaba?”
Kolun yanından geçen iki adama baktı Handan Hanım. Sağdaki çelimsiz olan bir şey biliyor gibi durup arada soluklanarak konuşuyordu.
“Dünyayı kurtaracaktı. Ama ne oldu işte bak. Dün yumruğunu sıkarken bugün damarlarını bile toplayamıyor. Bunlar böyledir işte. Romantizmle radikalizm arasında saçmalamakla geçiyor ömürleri. Bu yüzden de başları beladan kurtulmuyor. Şu damarı görüyor musun, gene de pes etmiyor bak.”
“Kimse böyle bir acıya dayanamaz. Kopmadan az önce pes etmiştir. Bıçak sinirlerine ulaştığında sağcı solcu kalmaz.”
Handan Hanım geri çekildi. Bu bir sosyal deney olabilir miydi? Yapay bir kolu iyi bir makyajla gerçeğine benzettikten sonra sokağa atmışlar, gelenin geçenin tepkisini ölçüyorlar. Hafifçe başını kaldırdı. Belli etmeden çevreyi taradı. İşte şuradaki binanın balkonundaydı kameralar. Az önceki sürücünün sözlerini anımsadı. Kesik kolun bir süredir burada olduğunu söylemişti. Evet, artık neredeyse emindi. Sorumsuz bir akademisyenin makalesine ya da geri zekâlı bir şakacının şovuna malzeme olmayacaktı. Yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle arkasını döndü, yerdeki kola uzanıp havaya kaldırdı. Kol sıcaktı, içinden süzülen kanın bileğinde bıraktığı ize baktı Handan Hanım. Donup kalmıştı. Kesik koldan sarkan sinirlerin tenine değmesinden rahatsız oldu ama yere atamadı kolu. Yoldan geçenler şaşkınlıkla bakıyordu. Eline bulaşan kana baktı, midesi bulandı. Kendisine yaklaşan adama doğru uzattı kolu ama adam geri çekildi.
“Nereye götürüyorsunuz kolu?”
“Bir yere götürmüyorum, öyle bakmak için aldım elime.”
“Tanıdık biri mi?”
“Hayır, yoldan geçerken gördüm.”
Adam şaşkınlıkla bakıyordu Handan Hanım’a:
“İnsan neden yolda gördüğü kesik bir kolu eline alıp kurcalar ki?”
“Arabaların altında kalmasını istemedim” diye yalan söyledi Handan Hanım. İlk korkusu geçmişti. Ters çevirdi kolu. Gözüne ilk çarpan bir dövme oldu. Bileğinin iç kısmından dirseğe doğru birkaç sözcükle aynı hizada yıldıza benzer bir işaret vardı. Çocukken kalemi kaldırmadan çizilen yıldızlara benziyordu.
“Bu dövmeden bulurlar işte kim olduğunu” dedi dikkatli bakışlarını açıklamak için. Şefkatli bir adamın kolu olduğunu düşündü. Kalabalıktan rahatsız olmaya başlamıştı. Arabasının yanına doğru bıraktı kesik kolu.
“Polisi arasak mı?” dedi genç bir çocuk.
“Aradım” diye yalan söyledi Handan Hanım. Yoldan görülmeyecek biçimde kolu kapattı. Kaldırımdan geçenler arabayı, yoldan geçenlerse artık sadece Handan Hanım’ı görebiliyordu.
Kendisi gibi yalnız mı yaşıyordu acaba? Bir ailesi olsaydı mutlaka geçtiği yollara bakarlardı. Tek başına yaşamak ne kadar zordu. Kolundaki dövmenin altından belki de yalnızlıkla ilgili bir söz çıkacaktı. Şu çocuk da defolup gitse ya diye düşündü. İstanbul’da işsiz güçsüz ne çok insan vardı. Az önce insanların duyarsızlıklarına kızarken şimdi kesik kolun başında bekleyenlere kızıyordu. İlk korkusu geçmişti, artık birisinin gelip kesik kola sahip çıkmasından başka bir şeyden korkmuyordu. Kalabalığı engellemenin bir yolunu bulmalıydı. Arabasının bagajından bir battaniye getirdi. Battaniyeyi ikiye katlayıp kesik kolun üstüne örttü.
“Niye örttünüz?”
“Bilmem, ölülere de öyle yaparlar ya?”
“Belki adam canlı, kolunu bulup dikecekler.”
Bu fikir hoşuna gitmedi Handan Hanım’ın.
“Çocuklar görürse korkabilir.”
“Hiç çocuk yok ki.” diye söylenerek uzaklaştı kolun başında bekleyen son adam da.
Karanlık çökmeye başlamıştı. Saate baktı, battaniyeyi yerdeki kanı da örtecek biçimde bir kat daha açtı. Çevresinde kimse kalmamıştı. Birisinin geldiğini görünce soru sormasın diye telefondaymış gibi kendi kendine konuşmaya başlıyor, tehlike geçene kadar da kimsenin yüzüne bakmıyordu. Israrla kendisine bakan bir adam yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordu. Onu da başından savdıktan sonra saatine baktı. Hava biraz daha kararmıştı. Neden yaptığını düşünmeden yere uzandı, battaniyeyi toplar gibi yaparak yerdeki kesik kolu sarıp arabasının yan koltuğuna koydu. Çevresine baktı. Kimse farkında değildi. Aracı çalıştırdı. Koltuktaki battaniyenin arasından baktı, kol oradaydı.
Sinyal verip yavaşça hareket etti. Artık bir an önce eve gitmek istiyordu. Altunizade’den Boğaz’a doğru saptı. Uzun zamandır evine misafir gelmediğini düşündü. Bu akşam şehrin ışıkları her zamankinden daha güzel görünüyordu.