……….

Sonra uyandım. Size seslendim, yanıt vermediniz. O zaman kalktım. Kapınıza gittim bağırdım. Uyuyabileceğiniz hiç aklıma gelmedi. Sonunda: Ne var? dediniz. Ben de: Size şunu anlatmak istiyordum, dedim; iyi ya da kötü yazmak, yazılanın güzel ya da çok güzel olması, bir kitabın ortak değil, kişisel bir doyum getirebilmesine yetmez. Ayrıca, öyle gelişigüzel yazmakla, kendini koyuverip hiçbir şey düşünmeden yazdığına kendini inandırmaya kalkışmakla iş bitmeyeceği gibi, çılgınlığı her an denetleyecek güdücü bir düşünceyle yazmak da sizi bir yere götürmez. Düşünce ve ahlak ve de insanoğlunun en sık rastladığı şeyler, örneğin köpekler, bunlar da yetmez, hem yetmez, hem de öyküyü başlangıcından öğrenmek ve her okuyuşta bilmediğini daha da derinden bilmemek isteyen insan yaradılışıyla bağdaşmaz.

Dahası, düzeltmeden yazmak gerektiğini söyledim size, ille de hızlı, çalakalem değil, hayır, ama kendi bildiğince ve o sıradaki yaşantınıza göre yazmak, yazıyı içimizden dışarıya atmak, hor kullanmak, evet, üstüne düşmemek yazının, hiç, ama hiçbir şeyi ayıklamadan, olduğu gibi bütünüyle bırakmak, hiçbir şeyini, ne hızını ne de yavaşlığını hiçbir şeye uydurmaya kalkışmamak ve her şeyi kendi oluşumunda, olduğu gibi, olduğunca bırakmak.

Marguerite Duras
(Bir Kış Günü Öğleden Sonra)

Türkçesi: Adnan Benk