Hangi Cebini Karıştırsan Yalnızlık

Hangi Cebini Karıştırsan Yalnızlık

Başkası olmakla kendi olmak arasında çırpınan ama tüketim ekonomisinin linçine uğrayan bireyin seçimi bellidir. Bu seçimde sorgulaması olmayanın kendisi de olmayacaktır. “Ben senin yerine düşünüyorum.” dercesine ona, kendi ürettiği oyun alanları (yeşil saha), piknik yerlerini betonlaştırıp tüketim alanları (AVM’ler) açan, astronomi yerine astrolojiyi öneren, postmodernizmin yaşamı sorgulamayan bireye vereceği ders de ağır bir yalnızlık olacaktır hiç kuşkusuz. Büyük yalnızlıklar, ikiyüzlü insanların sorgulanmayan bin yüzlü iyiliklerinden(!) doğar çünkü.

Tüketmenin dersi yalnızlıktır. Tüketen tükenir. Tükettiği şeyin kendi eti, kendi özü olduğu gerçeğini bilmeden tükenmektir bu.

Bu ezici ağırlığın altında kalan birey şaşırıp yalnızlığa düştüğünde elbette kapana kısılmış hissedecektir. Elbette yalnızlık, huzursuzluk, bir yerlere kaçma isteği, o muhteşem sonsuzluk duygusu; sol göğsüne murdar, paslı bir mıh gibi çakılacaktır. Sorgulamadan kaçmak, kişinin kamburuyla kaçmasından başka bir şey değildir oysa. Yüküyle kaçanın sancısı, yükünden ağır olur.

Kavafis, karşı yakadan bağırır ona:

“Yeni bir ülke bulmazsın, başka deniz bulmazsın / Bu şehir arkandan gelecektir.”

Kimseler, sancısının nedenini sorgulamadığı için var olanı kanıksayacaktır. Oysa üzerinde düşünülen soru, kudreti tartışılmaz bir güçtür. Yanıtından daha güçlü bir soru… Bu nedenle “Kuş, kafeste dünyaya gelirse uçmanın hastalık olduğunu sanır.” düşüncesi de bir kuş yanılgısıdır. Sorgulamayanın hastalıklı olanı meşrulaştırma yanılgısı…

Yozlaşmanın ve yalnızlığın demokratikleştirilmesi…

Koca bir postmodernist yalan pompalanıyor. Üretmeyen, sorgulamayan da bu tuzağa düşüyor. Yaman bir yalnızlıklar çağı… Edward Munch’un çığlığı yanı başımızda hep… Koca bir çığlık ve koca bir yapayalnızlık…

Oysa Turgut Uyar, “Hangi cebini karıştırsan yalnızlık!” diyerek bu tuzağı anımsatır.

“Üşüyen ellerimden tutmalıydı biri.” dizesiyle Fazıl Hüsnü Dağlarca, aynı sızıya, yalnızlığın sızısına değinir.

“O kadar da dedimdi.” demeyecek midir Nazım Hikmet, Hayyam, Aragon, Neruda, Gülten Akın, Turgut Uyar, Ahmet Erhan, Ahmet Telli, Yaşar Kemal? Boşuna mı düşündük bunca zaman demez mi Heraklatius, Socrates, Bacon, Kant, Buruni, Camus, Marks, Nietzsche?

Aslında Özdemir Asaf’ın “Yalnızlık Paylaşılmaz.” şiiri, tüketim tuzağında yalnızlaşan bireyin yalnızlık da dahil, yarınlarda paylaşılacak hiçbir şeyin kalmayacağı gerçeğine gönderme değil midir? Düşünmenin, inanmaktan daha zor ama daha aydınlık olduğu gerçeği, yalnızlığımızın da gerçeğidir. Birbirleriyle baştan sona karşıt iki kavramdan(oxymoron) zor olanı seçmenin yalnızlığımızın da çözümü olduğu gerçeği…

Bu iki kavram arasındaki seçim, teknolojinin öne geçmesiyle geride kalan bilimin insan odaklı üretilmesinin de gerçeğidir.

Ahlaksızlığın prim yaptığı, üretmeden tüketime övgülerin düzüldüğü bir çağda insan kalmak da ahlaklı olmak da zor! Derinleşen insan olmak –insan olmamak arasındaki uçurumu görmek de elbette ahlakî seçimdir.

“Kirazlar çiçek açtığında cehennem donar.” der bir Japon atasözü. Bir çift kiraz dalı da cehennem de içimizdeki kuyuda. İpi kısa olanın seçimidir yalnızlık.

İnsan, inandığı ama düşünmediği sürece hep yalnız kalacaktır.

Çiçek açmış bir kiraz dalı ne güzeldir oysa!

1 Comment

  1. Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
    Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
    Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
    Baş ucumda biri bana “su yok” desin de!
    Kemalettin Kamu
    Bu gece dağ başları kadar yalnızım.
    Attila İlhan
    Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.
    Özdemir Asaf
    Üzerinde yaşadığımız dünyaya sığmaz yalnızlığım
    Ümit Yaşar Oğuzcan
    Birçok şairin dizlerine yalnızlık teması sinmistir. Çok güzel bir konuyu, çok güzel işlemişsiniz sevgili Numan. İçtenlikle kutlarım.
    Erhan Karakahya

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.