Mardin Dağları’nda

Mardin Dağları’nda

Yakan bir duygudur özlem. Sadece sol göğsün altını değil, tüm bedeni, tüm ruhu yakar. Yaz günü temmuzda sırtta dolaşan soğuk bir elden, kış günü zemheride bir avuç közden farksız… Yeter ki cana düşmesin. Uzaklara gidende daha da büyüyen meşhur yalnızlık… Gidilen yolun uzunluğunu aşan, gittikçe daha da ağırlaşan, daha da derinleşen sızı… Yaz ayında buz, kış ayında ateş…

Uzaklar… Bizden olmayan yerler… Cehennemin yaşandığı yerler… Hele o uzaklar, çalışmak için gidilen yerse hele bir de sevilen arkada bırakılmışsa… Acı hayat tam da… Uzaklar… Bir lokma ekmek için itler gibi çalışılan, bir lokma ekmek için kuş yemi gibi savrulan yerler… Yokluk nedeniyle fırlatılan, Tanrı sessizliğinde yerler…

“Mardin dağlarında bir kuş olaydım
Yarin yollarına gelip konaydım
Yar gelip geçende ona bakaydım
Gözlerine dalıp dalıp ona bakaydım.”

İnsan kuş olmak ister mi? Genç adam istiyor. Yarin yollarında kuş olmak, penceresinden içeri akmak istiyor. İnsan, sevdiğine gidemiyorsa düşünde sevdiğinin yoluna konmak, gelip geçerken yüzüne bakmak, gözlerine dalmak ister. Bu adam çaresiz… Bu adam gurbet… Bu adam yokluğun ta kendisi… Bu adam çok aşık… Bu adam özlemin ta kendisi…

Ve yoksulun yeri olmaz divanlarda.

Düşler, yaşamın bel büken zorluklarına karşı koymaktır. Genç adam da cehennemde düş kuruyor. İtler gibi tüm gün çalışıp gece yatağa girdikten sonra yorganını kafasına çekiyor, kuş oluyor düşünde. O düşler de olmasa unutacak insan. Sevgiliyi, sılayı, her şeyi… Unutmak istemediği için her gece yatağında kuş olup düş kuruyor işte.
Genç adam, herkesin karnı doysun, kimse gurbete düşmesin ister. “Yârin yanağından başka” her şeyini paylaşır. Nazım bilmez, Nazım gibi düşünür; Bedrettin bilmez, Bedrettin gibi düşünür.

Ve insanın yeri olmaz divanlarda.

Genç adam yatmış da uyumamış. Aklı memleketinde, yârinde… Uyku çökmüş gözlerine de uyumak istemez. Git, der uykusuna, git, daha erken. Biraz daha kuş olmak, biraz daha uçmak, sevgilisinin penceresine konmak ister. İster ama uyku daha ağır, yorgunluk daha baskın düşlerinden. Kara gözlerinde kara yorgunluklar… Şimdi kuşları uçuyor genç adamın sılasına doğru. O kuşlar, sevdiğinin yoluna, penceresine konuyor. Adam özlemin ta kendisi…

“Mardin dağlarında kuşlar uçuyor
Kondukları yerler güller açıyor
Yarin evlerine yağmur yağıyor
Damla olup camdan ona akaydım.”

Kuşlarının konduğu yerde yaban gülleri açıyor. Sarı, pembe, eflatun, kirli beyaz yaban gülleri… Genç adam deli, genç adam çocuk… Koşuyor. Ha bire koşuyor. Az gidiyor uz gidiyor; dere tepe düz gidiyor. Gülümsüyor uykusunda. İlkyaz gelmiş memleketine. Yaban gülleri topluyor. İlkyaz yağmurları düşüyor damlara. Genç adam, bir yağmur damlası olup pencereden içeri akarak yarin gözlerine bakıyor sonunda. Yüzyıllık bir hasretle sarıyor sevdiğini. Bak, diyor sana yaban gülleri getirdim. Bir kucak dolusu yaban gülleri… Genç adam öyle masum ki… Öyle kahreden, öyle acıtan tertemiz duyguları var ki… “İşte bu insan” diyorsunuz. Tertemiz bir insan… Genç, çok temiz de gencin gurbeti kirli… Gurbeti köz, kahır, savaş yeri…

Genç çok sever, çok sever de yokluk yakasını bırakmaz ki kuşlarını da alsın gitsin sılaya. Yokluk, damla olup pencereden akmasına bile izin vermez. Yaban güllerini vermesine bile… Bir damla olmaya bile… Bir damla… Bir… Damla…

Ve çok sevenin yeri yoktur divanlarda.

Göğe sığmayan kuşlar, gencin gönlünde, rüyasında… Genç adam hadi dese, bir hadi dese kuşlar dünden hazır. Genç adamı sırtlayıp sevgilinin penceresine konacaklar. Genç adam, bir hadi dese yaban gülleri, çiçek açacak. Ama demiyor genç, diyemiyor. Bu adam özlemin ta kendisi…

Spinoza “Acı da iyi bir duygudur çünkü incinen kısmın henüz çürümediğini gösterir.” der.

Genç adam, insanı acıları ele verir. İnsan olmak, çekilen acıların toplamıdır. Hüzünlerin, sevmelerin, yoklukların toplamıdır insan. Senin hiçbir yanın çürümemiş, kocaman da bir yüreğin var, tertemizsin. Tamam, tamam da damla olup pencereden akmaya gerek duyulmadan yaşanan hayatlar da var. Böyle rahat hayatlar da var. Biraz da bunu düşün genç adam, biraz da bunu… Biraz da “İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı, onu bağırmaya zorlayan acıdan çok daha ağırdır.” diyen gerçeği düşün. Düşlerinde biraz da buna kafa yor genç adam, biraz da buna… Gurbet neden bu kadar kanattığını düşün. Seni gurbete iten nedenleri düşün biraz da. Sessiz acıların ı düşün.

Ve neden divanlarda adının olmadığını…

Sen genç adam çok çalışıyor, çok düşler kuruyorsun. Ama düşünmüyorsun.

Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!