Çınarın altındaki sedirde uyuyordum yaz sıcağından dolayı. Polis ekibinin sirenleriyle uyandığımda
sabah olmamıştı henüz. Polis ekipleri, bahçemizin önünde durduklarında beni tutuklayacaklarını
anlamıştım. Hemen pantolonumu, gömleğimi giydim. Polisler, bahçeye girip beni ters kelepçeyle
dışarı çıkarırken tek katlı evimizin damından babam bağırdı birden:
– Durun, nereye götürüyorsunuz Nazife’min emanetini?
Babam, lacivert çizgili pijaması ve atletiyle aşağı inerken ben ekip arabasına tıkılmıştım. Babam,
arabanın kapısına yapışmış, kolumdan çekip duruyordu. Polisler babamı zorla kenara çekti. Arabalar,
hareket edince dönüp baktığımda ardımdan koşan lacivert pijamalı, beyaz atletli babam öyle tek, öyle
çaresizdi ki… Ayaklarına bir şeyler batınca duruyor, sonra tekrar paytak paytak koşuyordu. Aslında
babam koşmuyor, adımlarını hızlı attığı için koştuğunu sanıyordu. Bembeyaz saçlı, kalın, gür bıyıklı
babam, ardımdan bağırıp durdu. Sonra dizlerinin üzerine çöküp ellerini yere dayadı. Sandım Ağrı
yıkıldı, sandım Süphan çöktü. Toroslar başıma yıkıldı sandım.
Sokakta tek başına, sokakta kimsesiz, sabahın köründe ıssız, çaresiz… Bir turna katarı, yanık
avazlarını kesmiş, babamın başının üstünde dönüp durdu biz köşeyi dönerken. Benim dağım yıkıldı.
Paytak insansızdı.
Şavkıyan yıldızların altında dizlerinin üzerine çöken babama hiçbir komşumuzun sahip çıkmaması
içimi acıtmıştı. Işıklarını yakmadan, perdelerinin aralığından izlediler olanları. Yaban kazları, insafa
geldi de onlar gelmedi. Yaban kazları utandı da onlar utanmadı.
Böcekler, olanları perde aralığından izlerken, gelip geçene laf atıp duran Zühre Yıldızı donup kaldı.
Turnalar, “Durun nereye götürüyorsunuz Nazife’min emanetini?” diyen bağıran babamı, hep bir
olup acının olmadığı başka diyarlara götürmek istedi.
Baba sen neden ardımdan koştun? Neden sokak ortasında yığılıp kaldın?..
Nöbetçi Savcı’nın önüne çıkarıldığımda dik duruşuma karşın gözyaşlarım akıp durdu. Savcı, elli
yaşlarda, sert görünümlü biriydi. Uykusu bölündüğü için kızgındı bana.
– Üniversitede eylemlere karışmışsın, dedi.
Sustum. Gözyaşlarım, konuşmama izin vermedi. Yanıt versem daha çok ağlayacaktım. Savcı beni
bir süre süzdükten sonra,
– Pişman olacağın bir eyleme neden karışıyorsun, dedi. Bak, ağlıyorsun.
– Ben, başka bir şeye ağlıyorum, dedim.
– Neye ağlıyorsun peki, söyle.
Ben sustum.
– Konuşsana!
– Konuşursam beni anlayacağınızdan emin değilim, dağımı dağladılar, paytak düştü, dedim.
İkimiz de sustuk.
İlk yorum yapan olun