Kadın türküleri içinde ayrı yeri var bu türkünün. Yunan tragedyalarındaki o geriliminin izleri hissediliyor. Üzüm bağları ve şarap tanrısı Dionysos törenlerinden çıkma tragedyanın gerilimiyle örülmüş türkü. Evdeki üç canavarın mutluluğu, kâtibin avlusunda sıkışıp kalmış kadının öldürülmesine bağlıdır. Ya üç canavar ya gelin…
Türküler oluştuğu toplumun sözcüsü değilse bile tanığıdır. Gerçek bir öyküdür “Kâtibin Avlusu.”
Kâtibin avlusu hem dar hem geniş
Ben yatsıya gidem öldürün demiş
Üç tane canavar bir gelin yemiş.
Vurma zalım vurma pişman olursun
En sonunda sen de idam olursun.
Korkunç kederlerle oluşan döngünün okları, gerilimin kahramanı adsız kadını göstermekte… “Vurma zalım vurma pişman olursun!” diyen kadını… Bu türkü kadına uygulanan şiddetin türküsüdür. Kadınların çığlığıdır bu türkü!
Anadolu’da gelinin gittiği ev, çoğu zaman gelinin cehennemidir. Türküdeki gelin de böyle bir cehenneme düşer. Kaynanası ve kayınpederi tarafından dışlanana kadına, kocası da arka çıkmaz. Gelin, bir horlanmayla karşı karşıyadır. Evin avlusu aslında geniştir ama bu geniş avlu onun zindanıdır, dar bir alandır bu avlu.
Tanrılara kurban adanmalıdır. Kurban da gelindir. Annesinin, babasının sözünden çıkmayan cellat ise kâtip… Kayınbaba yatsı namazına gider, kaynana da komşularına… Böylece kurbanın ölümüne tanık olamayacak, mideleri bulanmayacaktır. Planlanmış bir cinayet…
Tragedya izleyicileri; ölüm, cinayet gibi korkunç sahnelerini görmek istemez. Bu, tüm tragedyalarda kuralıdır.
Kadın, kavuştaklarda yalvarır. “Vurma’” der. Der de acıması olmayanın adaleti de olmaz. Cellat, kurbanını bıçak darbeleriyle öldürür. Gerilim bitmiş, tanrılara adak sunulmuştur.
İlkel dönem avcıları, hayvanı, sopalarla vura vura öldürürken bugün insan vura vura öldürülüyor. Gelinciklere hayat veren Ali İsmail de değirmen başındaki genç de “Vurma!” demişti.
“Kâtibin Avlusu”nun duvarları yıkılmayıp, zindana dönüştürüldükçe kadınlar, bu zindan avluya tıkıştırılacak; çözüm üretilmediği için de bu tür ölümler hep var olacaktır.
Eril ahlakın hüküm sürdüğü coğrafyalarda kadına şiddet, “erkeğin tasarrufu” olarak algılandığı sürece, kadının öldürülmesi, “bir aile dramı” etiketiyle üstü örtülüp dehşetini yitirecektir.
Kadına şiddetin günümüzde de sürmesi, nasırlaşmış bir ahlaksızlığın göstergesidir.
Kadınının arkasında olmayan erkek, güç ve baskının şekillenmiş ahlaksızlığından başka bir şey değildir.
“Erkeğin eşini öldürdüğü tek hayvan türü insandır.” (Jack London)
Bu türküyü ilk kez duydum.Ama yazı türküden çok daha dokunaklı,etkileyici olmuş.Çok beğendim.