Neyzen Tevfik

Neyzen Tevfik Kolaylı

Neyzen Tevfik, 1879’da Bodrum’da doğmuş, huzurlu bir aile ortamında büyümüş. 1892’de babasının görevi nedeniyle Urla’ya gitmiş ve 1893’te ney dersleri almaya başlamış. Aynı yıl ilk sara nöbetini geçirmiş. Bir yıl sonra biraz düzelince İzmir İdadisi’ne kaydolmuş ancak sara nöbetleri yeniden başlayınca okulu bırakıp neyiyle birlikte İzmir Mevlevihanesi’nin yolunu tutmuş. 1898’de babası tarafından İstanbul’daki Fethiye Medresesi’ne yerleştirilse de, Tevfik zamanını daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerinde geçirmiş.

Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953’te 74 yaşındayken ölmüştür. Cenaze namazı Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camisinde kılınır. Caminin çevresindeki sokaklar, sokaklardaki kahveler, Barbaros Bulvarına kadar insanla doludur. Cenazede doktor, memur, profesör, sanatçı gibi şehrin ileri gelenlerinin yan sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışan çok sayıda sarhoş, sokak serserisi ve düşkün de göze çarpar. Neyzen’i anlamak isteyen kişi için bu cenaze tablosu çok dikkat çekici.(1)

Neyzen’in kendisini “bir yarım Mevlevi, diğer yarım Bektaşi” diye tanımladığı söylenir. Aşağıda, Neyzen Tevfik’in mezar taşında yer alan dörtlük de bu tanıma uyuyor:

Sen surete bakmakla hüküm verme sakın,
Gel sîreti gör: Hakkı temaşa ediyor.
Hep Neyzen’i sarhoş görüyorsan ne çıkar;
Meyhanede bak Kâbe’yi inşa ediyor!

Neyzen Tevfik’in mezarı, Kartal’dan Atalar’a giden minibüs yolunda yer alan Endüstri Meslek Lisesinin yan tarafındındaki Kartal Merkez Mezarlığı’nda bulunuyor.

Neyzen Tevfik’le Kartal’ın bağı nereden geliyor bilmesem de Kartal Belediyesi, 2010 yılında Kartal Meydanına Neyzen Tevfik için bir de heykel yaptırarak onu iyice sahiplendi ve Kartal’la Neyzen tevfik arasındaki bağı daha da sağlamlaştırdı.

Heykel demişken, hadi Beşiktaş’a dönelim. Beşiktaş’taki, ünlü Türk amirali Barbaros Hayrettin Paşa anısına dikilen heykeli bilirsiniz. Bu heykel 1944 yılında Zühtü Müridoğlu ve Ali Hadi Bara tarafından bronz dökümden yapılmış. Heykelin yan tarafındaki levhada ise ünlü şair Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı” şiirinden alınmış dizeler bulunmaktadır. (2)

Barbaros Hayrettin Paşa Heykeli

Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor ?
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor
Adalardan mı? Tunus’tan mı? Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
‘Yeni doğmuş ay’ı baktıkları yerden geliyor.
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor ?
Yahya Kemal Beyatlı

Neyzen Tevfik, bu anıtın altındaki dizeleri beğenmemiş olsa gerek ki Yahya Kemal’in şiiri için aşağıdaki dörtlüğü yazmış:

Edebi bilgini, Hayrettin Kaptan,
Beş asır önceden biliyor gibi.
Ikına ıkına yazdığı şi’re
Barbaros kıçını siliyor gibi! (1948)

Neyzen’in Talat Paşa için yazdığı pek bilinmeyen bir şiiri vardır. Talat Paşa, Osmanlı’nın 1.Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile ayrılacağını görünce, İttihat ve Terakki’nin önde gelenleriyle birlikte, 3 Kasım 1918’de İstanbul limanında bekleyen bir Alman denizaltısı ile Berlin’e kaçar. (3)

Bunu haber alan Neyzen Tevfik de Talat Paşa için aşağıdaki dörtlüğü yazar:

Fırka parti diye halkın boğazından sıkarak
Milletin on senedir olmuş idi mengenesi.
Kazdığı çâh-ı belaya yine kendi düştü,
Örsünü, kıskacını siktiğimin çingenesi. (1918)

Neyzen Tevfik’in çoğu şiiri bugün bizim anlayabileceğimiz dilde değil. Şiirleri eski dilde yazılmış olmasına karşın dilinin kemiğinin olmaması, onu yeni kuşaklarla buluşturdu. Müziğinin evrensel dili ise, hiç eskimeden dün olduğu gibi bugünde aynı coşkuyu yaşatıyor bizlere. Genellikle sarhoş olduğundan plak kayıtları zorlukla yapılmış da olsa arşivde yüze yakın plak kaydı bulunuyor. Hazır Neyzen’in sarhoşluğuna gelmişken, doğruluğu tartışmalı bir anekdot aktarayım: Bir gün Mustafa Kemal‘in daveti ile ikisinin birlikte rakı içtikleri söylenir. Anlatıldığına göre, Neyzen Tevfik rakının yanında bir kase, bir ekmek ve kaşık da istemiş. Rakıyı kaseye boşaltıp, içine ekmek doğradıktan sonra da bir güzel kaşıklamış. Rivayete göre Mustafa Kemal de bunu görünce “pes” demiş.

Neyzen Tevfik‘in yaşamında hastanelerin özel bir yeri vardır. 1927 yılında sara nöbeti ve alkol yüzünden Topbaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kamil Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar. 40’lı yıllarda ise doktor dostları sayesinde Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21.Koğuşu ona ayrılır. Neyzen Tevfik, sonraki yaşamında canı istediği zaman 21.Koğuşa gelip yatıp, dinlenmiştir. O günlerde doktorlar, içkiyi kesin olarak yasaklamışlar Neyzen Tevfik’e. Bir gün Peyami Safa, ziyaretine gitmiş Neyzen Tevfik’in ve odanın bir köşesinde bir fıçı şarap görmüş:

– Bu ne üstat, hani artık içmeyecektin?

– Ne yaparsın oğul, içmezsem kuvvetten düşüyorum.

– İçkinin ne faydası oluyor ki kuvvetine?

– Bak bu fıçı buraya geldiğinde yerinden kıpırdatamıyordum, şimdi tek elimle bile kaldırabiliyorum.

Neyzen Tevfik ile Mehmet Akif’in dostlukları da bugünün kutuplaşmış Türkiye’sinden bakınca, insana tuhaf görünür. Gençlik yıllarında Tevfik, Akif’e ney öğretirken, Akif de Tevfik’e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretmiştir. Dostlukları öylesine güçlüdür ki, Neyzen Tevfik 1928 yılında, dostu Mehmet Akif’i ziyaret için Mısır’a gitmiş ve bir yıla yakın bir süre yanında kalmıştır.

Bir müzik arası verelim mi, piyanocu Ercan Özaksoy’un Neyzen Tevfik‘in bir şiiri üzerine yaptığı bestesi. Kontrbası Kağan Yıldız çalıyor. Bas sesleri duyamıyorsanız çok şey kaçırıyorsunuz. (İkinci dörtlükte nedenini anlamadığım bir söz değişimi var, oysa şiirin can alıcı bir satırı).

Koşma
Hicran kucağında tuttuğun sırdaş,
Çağlamış bulanmış durulmuş olsun,
Sözüne sazına güven de yanaş,
Kulağı ezelden burulmuş olsun.

Boş kafa gezdiren seyyahlar gibi,
Keşkülünün delik çıkmasın dibi,
Arifden anlasın seçsin garibi,
Hakikat yolunda yorulmuş olsun.

Taban tepmiş olan gam kervanında,
Dostunu konuklar tatlı canında,
Koçlar gibi duran pir meydanında,
Aslanlar yurdunda kurulmuş olsun.

Gel dese de bakma nakes aşına,
Bir fırsat arar da kakar başına,
Dostun namert dehrin mihenk taşına,
Felaket pazarında vurulmuş olsun.

Duysun aşkın elindeki rebabı,
Okunsun alnında çile kitabı,
Neyzen gibi günahının hesabı,
Mezara girmeden sorulmuş olsun.
(Çemberlitaş, 1908)

Günümüzde içinde küfür geçen her şiiri Neyzen Tevfik’in veya Can Yücel’in sanmak moda oldu. Aşağıdakine benzer pek çok şiir aslında Neyzen Tevfik’e ait olmamakla birlikte, insanlar tarafından Neyzen Tevfik imzasıyla sağda solda dolaştırılıyor.

Be Hey Dürzü
Ne ararsın tanrı ile aramda,
Sen kimsin ki orucumu sorarsın,
Hakikaten gözün yoksa haramda,
Başı açığa niye türban sorarsın.

……..
İşgaldeki hali sakın unutma,
Atatürke dil uzatma sebebsiz,
Sen anandan yine çıkardın amma,
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
Mutlu Çelik (1994)

Neyzen Tevfik’in küfürleri çok daha ağır da olsa, yukarıdakine benzer bir nefret diline sahip değil. Onda küfürler, mizah, insan sevgisi ve Mevlevilik iç içe geçmiş. Başkaları ne kadar alıyorsa kendisi de o kadar alıyor küfürlerden payını. Belki de onun sert diline karşın bu alçakgönüllü tavrı, başının fazla belaya girmesini engellemiş olabilir. Hüseyin Şehsuvar şöyle anlatıyor:

– Hüseyin, ben önüme gelene sövüyorum.

– Söversin,

– Bana bir şey yapmıyorlar?

– Ne yapacaklar?

– Ulan yoksa bunlar beni adam yerine mi koymuyorlar?

Siz Neyzen Tevfik’ten aşağıdaki hüseyni taksimi dinlerken, ben de yaşam öyküsünden birkaç kesit ile çok bilinmeyen iki ayrı dörtlüğünü yazayım:

Bay Hitler yaralandı, dediler.
Menhus yıldız çabuk doğar dulunur;
Sen köpeğe kuduz de de geçiver,
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.
1945 (Menhus: Uğursuz; Dulunmak: Matlaşmak, parlaklığını yitirmek)

Kimse ta’yip edemez biz kafa göz yarsak da,
Döğüşe, kavgaya var milletin elbet hakkı.
Yatalı beş senedir sade mısır ekmeğine
Kalmadı halkımızın Hind horozundan farkı!
1915 (Ta’yip etmek: Ayıplamak, kınamak)

Neyzen Tevfik, yüz yıl öncesinden Gezi Parkı direnişçilerine selam gönderiyor gibi.

Biz müziğe geri dönelim. Tevfik’in neyi ile dinleyenlerini büyülediği anlatılır. Türkiye’ye gelen yabancı müzik adamlarından bazıları da Neyzen Tevfik’i dinleyip, müziğine hayran kalmışlardır (Dresden Opera Müdürü Kurt Schtringler).

Neyzen Tevfik’in çalgıcılık dışında, çok sayıda bestesi de vardır. Benim en çok sevdiğim eserlerinden birisi: Nihavend Saz Semaisi ve Şirin Pancaroğlu‘nun eşsiz yorumu:

Neyzen Tevfik ömrü boyunca düzenli bir geliri olmadan, yoksulluk içinde yaşamış. ‘Hayatımda‘ şiirinde şöyle der:

Züğürtlükten her tarafım kanadı,
İflas etti sikim, dibe kaynadı,
Başım başka, kıçım başka oynadı,
Taşaksız şehvete çevirdin beni.
(1918)

Ama züğürtlük onu değiştirmez. Yazıyı Neyzen Tevfik’in kendi kitabı için yazdığı önsözden bir alıntıyla bitireyim. Toprağını, ormanını, suyunu savunmak için ağaçların başında nöbet tutan insanlara savaş açan bir iktidara yalakalık yapmayı içine sindiren kişilere ‘sanatçı’ denilen bugünlerde sanırım Neyzen Tevfik‘in sözleri de gerçek değerini bulmuş oluyor:

“Sazımı hiçbir zaman paraya tabi kılmadım. Böyle bir vaziyeti, beni yaşatan en büyük hayat arkadaşım, sadık ve vefalı neyime karşı hakaret telakki ederim.”

Kaynakça:

  1. Neyzen Tevfik (2012), Azab-ı Mukaddes, Kapı Yayınları, Hazırlayan: İhsan Ada – Birinci Baskı: 2009
  2. Barbaros Hayrettin, Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Barbaros_An%C4%B1t%C4%B1, Erişim Tarihi: 27.08.2014
  3. Talat Paşa, Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Talat_Pa%C5%9Fa, Erişim Tarihi: 27.08.2014
Burak Kaya hakkında 60 makale
Müzisyen, yazar.