Hekimoğlu

Hekimoğlu

1900’lü yılların başı… Hekimoğlu Ordu’da yaşayan bir genç… Dürüst, zeki biri… Yiğitliğiyle de çevreye nam salmış. Gelgelelim ki çok da yoksul! Zaten bir genç, türküye konu olacaksa zengin olmaz ki… Çok azdır zenginin türküye konu olması. Türküyü türkü yapan şey biraz da yoksulluktur. Türküyü acıtan, kıran odur. Yılan gibi soğuk olan şey…

O dönemde bölgeye Gürcüler gelip yerleşir. Bir Gürcü beyi de çevreye egemenlik kurar. Bu Bey’in güzel kızı vardır. Gönlü yiğit İbrahim’dedir. Yoksul İbrahim de ona vurgun… Bey, kızını zengin birine verir. Genç kız artık sözlüdür. Zengin dururken yoksula kız verilmez. Bu ikiyüzlü ahlak genel yasadır.

İbrahim’se yoksul, İbrahim’se soğuk yılan!

Bey, kızıyla İbrahim’in birbirlerini sevdiklerini ve görüştüklerini duyar. Hemen İbrahim’e,“Gelsin teke tek hesaplaşalım.” diye haber yollar. Yer de belirtir. İbrahim, aynalı martinini alıp tek başına buluşma yerine gider ama korkağın ve hainin tek başına hesaplaşmaya gelmeyeceğini düşünemez. Bey, adamlarıyla gelir, İbrahim’i yayılım ateşine tutarlar. İbrahim çemberi kırıp kurtulur, annesine gider. Bir süre sonra iki amca oğlunu da yanına alıp dağa çıkar.

Artık, eşkıyadır o. Bey’in de korkulu rüyası… Şanı yayıldıkça yayılır. Adı Hekimoğlu olur halk arasında.Yalnız da değildir. Köylüler vardır arkasında bu yiğit gencin. Hekimoğlu, zenginlerden aldıklarını, bu yoksul köylülere dağıtır.

Dağlar, yılanı da yoksulu da kimsesizi de barındırır. Dağlar, Hekimoğlu’nu sever. Dağlar, meskendir artık Hekimoğlu’na.

Bey, Hekimoğlu’nun amca oğlunu öldürünce olan olur. Bu ölüm aynı zaman da Hekimoğlu’nun da ölümüdür. Hemen işin aslını öğrenmek için, dost bildiği muhtarın evine gider. Muhtarsa hain, murdar biri! Osmanlı zabitlerine haber gönderir. Hekimoğlu, çıkan çatışmada öldürülür.

Yunan tragedyalarında gerilimi, iki eşit gücün zıtlığı yaratır. Bir yanda yoksul, korkusuz Hekimoğlu; diğer yanda zengin, korkak Bey… Oysa bu hikâyede iki eşit güç yoktur. Bu iki orantısız zıtlık, halkın gözünde haksızlıktır. Köylüler, eski Yunan tragedyalarındaki korolar gibi hep bir ağızdan, “Hekimoğlu, Hekimoğlu” diye bağırır, onun safında yer alır. Yoksul ama mert; zengin ama hain Bey zıtlığının oluşturduğu gerilim, halk arasında bir tepki olarak türküye dönüşür. “Orantısız güce” tepki…

Destanların bitip yerini halk hikâyelerine bıraktığı döneme denk gelseydi Hekimoğlu, muazzam bir “halk hikâyesi” olabilirdi. Şimdi bir türküdür o.

Ordu-Fatsa-Ünye-Niksar arasında dağlar yine yeşil… Yine yaban gülleri açar. Hekimoğlu’na aşıktı o güller. Aynalı martin, Hekimoğlu’ndan sonra terk edilmiş eski değirmenler gibi…

Dağlar, yüreği kendileri kadar büyük insanı sever. Dağlar ıpıssız şimdi!

“Ünye-Fatsa arası ordu kuruldu
Hekimoğlu dediği narinim o da vuruldu.”

İç yakan iki dize. Hekimoğlu da vuruldu!.. Vah ki ne vah! “Yeşil ekin biçilmiş gibi”

Bey’in, güçlü olanın, haksızın galibiyeti; yiğidin, haklının, yoksulun, çaresizin olanın susturulması…

Keşke bir meddah ya da halk şairi olsaydı da kent kent dolaşıp anlatsaydı bu hikâyeyi. Şimdi ne fabulistler ne meddahlar ne de halk hikâyecileri var. Eskide kaldı güzel şeyler! Yapayalnız her şey!

Buluşma yerine çağrılıp pusuya düşürülen, dost diye girdiği evde ihbar edilen Hekimoğlu, duy:

“Biz Doğu ile Batı arasında olduğumuz için düelloya çağırıp pusu kurarız.” (Çetin Altan)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.