Dağlara bakıp da dağların ardını görmediğiniz anlar oldu mu hiç? Dağların ardını görememek kötü… Yaman andır o an. Patlayacak gibi olunan bir an… Biri gülden hafif bir şey dese gül, taş olur ağırlaşır. Bir selam dahi yük olur o an. Bir of çekilse karşıki dağlar yıkılır. Yaman, dar, murdar bir an dağın ardını görememek…
Derin umutsuzluklar, koca karamsarlıklar sarmaya görsün insanı. Böyle durumlarda insan da bir şeyler fısıldar. Ceylan bile yavrusunu yitirdiğinde ağıta durur. Kaldı ki insan durmasın… Haykırmaz mı? Kurtlar, çakallar nasıl bir şeylerden dolayı ulursa dağ koyaklarında… İnsan olan mı ulumasın, bir şeyler demesin mi?
Kararıp kaldığında dağın ardını göremediğinde türküsünü söyler insan da. Eşini yitiren angut kuşu, eşinin üstünde acıdan dolayı nasıl dönüp durursa havada insan olan da öyle işte… Döner durur, türküye durur. Eskiden… Ama çok eskiden…
Günün birinde bir genç haykırır:
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.”
Bu dize, mübalağası olan bir söylem değil sadece… Dert yığınını anlatır. Dertler öyle çok, öyle kocamandır ki dillendirilirse dağ bile dayanamaz; of çekilse dağ yıkılacak olur. Anlayın siz derdin büyüklüğünü. Gerisini siz düşünün. Dertlerin büyüklüğünü, kocamanlığını, gayrı siz düşünün. Dert neymiş siz anlayın.
“Bugün posta günü canım sıkılır.
Ellerin mektubu gelmiş okunur.
Okunur aman aman aman aman!”
Gurbetteki bir gencin sevinci posta gününü beklemektir. O gün, posta günü mektubu gelmişse sevincinden uçar genç. Üveyik kuşu olur uçar. Bir çift beyaz güvercin olur, taklalar atarak uçar. Bir mektup, sadece bir mektup beklenir sıladan. Bir haber…
Posta günü… Herkesin mektubu gelmiştir. Ellerin mektubu gelmiştir hep. Eller, mektubunu alıp bir ağacın dibinde okur. Eller üveyik kuşudur, eller Süleyman’ın hüthüt kuşudur da bir tek o kuş olup havalanamamıştır. Kırık kanatlı kuş bakar durur.
“Benim yüreğime hançer sokulur.
Sokulur aman aman aman!”
Bir tek o gencin, hani üflese dağları yıkacak olan gencin mektubu gelmemiştir. Bir tek onun… İşte o an, yüreğine paslı bir Arap hançeri saplanır. Öyle acı, öyle ağır…
O mektup bir geleydi! Ah, o mektup geleydi bir; düğün, bayram yeri olacaktı yüreği! Dön sevin, gez sevin gayrı. O murdar paslı Arap hançeri sokulmayacaktı yüreğine. Şimdi dön ağla, gez ağla gayrı.
Genç, bilir ki sevdalısı vazgeçmiştir kendinden. Bilir ki sevdiği bırakmıştır onu. Umut mu? Umut mu kalır? Başka baharlara artık…
“Şu karşıki dağda bir top kar idim.
Yağmur yağdı ılgıt ılgıt erdim.
Eridim aman aman aman!”
Umutları, karşıki dağda bir top kar gibi parlayan adama yağmur değmiştir. Onu, bora, fırtına vurmuştur artık. O bir top kar erimiştir. Umut yoktur artık. Umut başka, çok uzak başka baharlara artık!
Dertler, kimsesizlik, üstüne üstlük yoksulluk bel büker. Kimsesi olsa gelip gideni olurdu gencin. Ama işte kimi kimsesi yok. Üveyik olmayı, o da bilirdi Süleyman’ın kuşu olmayı da… Varlıklı olaydı mektup yağmaz mıydı posta günü? Yağardı. O da bilirdi bir ağaç altında mektup okumanın keyfini. Ama yok işte. Mektup yok. Yoksulun da kimsesizin de zorluklarla mücadele edenin de yüzü soğuk olur. Mektup yok.
Oysa devran paranın devranı… Rağbet inceliklere, estet olana değil; rağbet insansızlaşamaya, paraya.
Ferhat nefesli adam, sen bunu bilmez misin? Bunu sen neden bilmezsin kırık kanatlı genç?
“Evvel yârin sevdiği de ben idim.
Şimdi uzaklardan bakan ben oldum.
Ben oldum aman aman aman!”
Sevdiği elinden alınan ne çok genç var… Sevgisi içinde öldürülen ne çok insan… Şimdi uzaklardan bakan ne çok… Şimdi kanadı kırık… Şimdi yeşili… Şimdi…
Ama genç adam ama of çekse dağları yıkacak olan adam; devran paranın devranı… Rağbet insanlığa değil ki… Rağbet insansızlaşamaya artık… Rağbet paraya… Sevenlerin birleştiği devran değil bu devran, genç adam… Değil… Sevene değil, paralı olana rağbet… Sevgiler satılıyor bir eşya gibi satılıyor. Çaput satılır gibi… Sen bunu bilmez misin posta günü canı sıkılan adam? Bir of çekse karşıki dağları yıkacak adam, sen bunu bilmez misin?
Sen bunu neden bilmezsin Ferhat avazlı adam? Neden bilmezsin? Neden bilmezsin kırık kanatlı adam? Neden?
Sen genç adam, sen, değerlerin ve her şeyin yok edildiği bu ezilen dünyada sen, bir mektubu mu düşünürsün? Sadece senin mektubun mu gelmez sanırsın Ferhat soluklu adam? Küsmek, içine çekilmek yanlış… Belirsizliklere karşı dur. Ekonomik ve sosyal belirsizliklere gözlerini yumuyorsun. Önünü görmüyorsun posta günü canı sıkılan adam, görmüyorsun. Varsın ellerin mektubu gelmiş olsun. Varsın onların mektupları okunuyor olsun. Puslu, belirsiz yarınlar varken bir mektubun gelmemesi seni incitmesin. Bu belirsizlikler içinde önünü görmeden yürüyor olman seni incitsin. Geleceğini görmeden oturuyorsun öylece genç adam. Önünü görmeden yürüyorsun. Yüzyıllardır yürüyorsun. Asıl incinmen gereken şey bu olmalı. Kimsesizlik ve yoksulluk seni incitsin, bir mektup değil. Sen bunları düşün genç adam. Sen bunları düşün. Gurbetin nedenlerini… Seni gurbete iten nedenleri… Bir mektuba yıkılma. Nedir ki bir mektup? Mektup gadanı alsın senin avazı acıdan yana olan adam. Mektuplar gadanı alsın! Gadanı belanı…
Bak ne der Francis Bacon:
“Sevgini kendi benliğinle toplum arasında dengeli bir biçimde paylaştır, kendi çıkarını gözeteyim derken başkalarına, ülkene, kötülük etme.”
(Bir mektuba yıkılma Ferhat avazlı genç! Bilirim ar edersin, ar gelir sevdiğinin gitmesi ve mektupsuzluk. Ama bak, benim de mektuplarım gelmiyor. Yazarım yazarım da bir mektup gelmez. Elif derim, be derim de yine mektup gelmez. Bari sen yıkılma genç adam, bari sen yıkılma!)
Amma velakin… Ezcümle… Ha söyle de söyle.
Yine şiir gibi bir yazı..Harika…