İnsan yiğit olur da bu kadar mı olur? Aşk olsun sana Arap Ali Osman Efe!
Kurtuluş Savaşı’nda işgalciye korkular vermiş bir yiğit Ali Osman Efe! Türkü de ona yazılmış. Sözlerini kim yazmış bilinmiyor ama bestesi, İmam Ali Bey’e ait. Türkünün ilk sözleri Ali Osman Efe’yi anlatıyor. Şimdiki bilinen sözlerse onu anlatmaktan çok uzak… “Kırmızı buğday” tamlaması da olmasa ortada Ali Osman Efe yok! Silip atmışlar türküden Kurtuluş Savaşı’nın yiğit efesini!
Bu hâliyle yalnızca bir aşk türküsüne dönüşmüş “Kırmızı Buğday”. Türkünün duygusal bestesi de olmasaydı unutulup giderdi hem Ali Osman Efe hem “Kırmızı Buğday”.
Yazık olmuş ilk yazılan sözlere! Ali Osman Efe yok yenisinde.
Ali Osman, ilahi yanı olmayan biri… O ne bir veli ne de bir destan kahramanı! Yalnızca korkusuz bir efe! O, Homeros zamanında yaşasaydı Homeros’un başkahramanı olurdu. Paris’miş, Hektor’muş, Agamemnon’muş, yok Meneleos’muş! Geçeceksin bunları.
Destan kahramanlarının o tanrısal özellikleri yok Ali Osman Efe’de. O, yalnızca yurt toprağının kutsiyetine inanıp emperyal güçlerin egemenliğine kafa tutan efedir. O, bu işgale, varlığını unutup karşı çıktıkça var olduğunu anlamış; kendini bulmuş biri… Bir tek, türküde yer bulamamış kendine.
İşgalcilerin kurşunlarıyla bir buğday tarlasında delik deşik olur Ali Osman. Ağır yaralı bir hâlde sürüne sürüne canını kurtarır ama buğdaylar da kırmızıya boyanır. Kimi öyküler de yaşlı bir kadının buğday dolu çuvalını taşırken vurulduğunu yazar. Öyle de böyle de buğdaylar kırmızıdır artık.
Yiğit olunur da bu kadar bu kadar mı olunur? Aşk olsun sana Ali Osman Efe!
Kırmızı buğday ayrılmıyor sezinden
Mevla’m versin güzelleri gencinden
Kim ayrılmış ki ben ayrılam eşimden
Yörü, yörü dilber salma saçın sürünsün.
Türkünün bugünkü hâli bu işte! Tatsız tuzsuz… Ruhu yitmiş. Efe’nin öyküsü de… O, efe yiğitliğinden, zeybek havasının görkeminden eser kalmamış.
Türkü yetim kalmış. Ali Osman öksüz! Türküden sadece Ali Osman değil, emperyalizmin işgaline karşı duran Anadolu da çıkarılmıştır. Değersizleştirmek denilen şey tam da bu…
Olgunlaşmayan bir şeyin yarattığı kekremsi bir tat var türküde. Bir acılık, bir sızı… Turgut Uyar’ın dediği gibi:
Her şeyden biraz kalır
Kavanozda biraz kahve
Kutuda biraz ekmek
İnsanda biraz acı!
Böyle işte! “Kırmızı Buğday” da biraz değil, çok acı kalmış.
Türkünün bugünkü hâlinin yorumu mu? Güzelim bir türkünün ilk dizesinden: “Nesini söyleyim canım efendim?”
Türkünün ilk sözlerini bilip bugünkü hâliyle dinleyende oluşacak duygu:
“Dünyanın en zor hissi, kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur.” (Dostoyevski)
Türkünün özgün sözleri:
Kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen kanından,
Can bulaşmış Ali Osman Efe’ nin hadülen canından,
Kurşun girmiş Efemizin hadülen dört bir yanından,
Yürü serbest yürü beyaz Aşem örme saçlar sürünsün.
Açıver ak gerdanını Aşem hadülen sinen görünsün.
Göçbeyli altında selamet geçtim hadülen sağ geçtim.
Sarıcalar deresinde pusuya düşüp kendimden geçtim.
Aklımı zor topladım hadülen Cinge’ye dar kaçtım.
Yeğitler yeğidi Ali Osman Efem yerde yatıyor.
Heybesinde buğdaylar hadülen kanıyla yatıyor.
Kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen aman saçımdan.
Mevlam bana versin beyaz Aşem güzellerin gencinden.
Kim ayrılmışki hadülen ben ayrılem Aşem eşimden.
Serbest yürü Beyaz Aşem örme saçları sürünsün
Aç beyaz gerdanı da Aşem hadülen sinen görünsün.
Be the first to comment