Pencereden Kar Geliyor

Pencereden Kar Geliyor türküsünün hikâyesi

Aşk güzel bir duygu! İçinde heyecanı, saygıyı, emeği barındıran aşk; daha bir güzel! Bazı coğrafyalar, aşkı çoğunlukla yaşayamaz. Anadolu’da ve Doğu toplumlarında aşk, duygudan çok, ticari ilişkinin sonucudur. Sevenlerin kavuşmasında ya da ayrılmasında mutlak hâkim olan paradır. O ne derse o olur.

Bir delikanlı çok seviyorsa ve yok yoksulsa… Ya seven ama sözü geçmeyen kadın pısıp kalmışsa… Bu nedenle “kaçırma” da meşrulaşır. Ama öyle biri değil türküdeki genç adam. Başlık parasını bulmak amacıyla yollara düşer. Bilinmeyene… Gurbete… Bülbülün, gülden ayrı bağlarda öttüğü yere…

Yoksulluk ve gurbet! Yaman kavramlar…

Delikanlı çalışır, çabalar, boğazından keser de yine birikmez zıkkımlık başlık parası. Bir gün o acı haberi alır. Sevdiğini başkasıyla evlendirmişlerdir.

Delikanlı, odasında penceresinin önüne çöker. Yağan karı izleyerek boş boş bakar. Yıkım bu işte! Pencereden kar vurur içeriye. Zaten zor gelen gurbet çekilmez olur. Sevdiğinizi başkası alıyor. Gel de dayan, gel de uyu!

Cıncık gibi bir gece… Hava ayaz, bulutlar dağılmış. Ay şahittir gencin sözlerine. Zühre Yıldızı da… Masalcı Şehrazat, masal anlatmayı bırakıp gencin türküsüne kulak kesilir. Türkü gerçek, masal yalan… Ay da yanar gencin türküsüne, Zühre de masalcı Şehrazat da…

Erkek ağlarsa bir yerlerde bir ceylan boğazlanır. Erkeğin ağlaması yaman dert! Babamdan bilirim. Bir yerlerde bir ceylanın boğazlandığını da…

Zaman bülbülün figan zamandır artık. Ötme zamanı… Parçalanıp da ölme zamanı…

“Pencereden kar geliyor (aman annem)
Gurbet bana zor geliyor
Sevdiğimi eller almış (aman annem)
O da bana ar geliyor.”

Annesine seslenir genç. Dert dinlemek için vardır zaten anneler. Derde çare bulamadığından içten içe yanan anneler… “Ana olacağıma taş olaydım.” da Anadolu kadınının çaresizliğe isyanıdır.

Genç adamın arına gidiyor sevgilisinin başkasına verilmesi, başlık parasını biriktirememesi…

Erkeklerin de ağıdı olur. Sessizce, bir pencere dibinde, lapa lapa kar yağarken… Kar da üşür bu ağıdı duyduğunda. Hele kimi yorumlarda “ le le le” var ya… O lel le le’ler var ya o l ele le’ler… Yıkılmışlığın adresi tam! Tüm zamanların anlamını soğurmuşçasına tam bir yara… Üzerine tuz serpilmiş yara…

George Orwell, bir süreliğine Zola olmak ister yoksulluğu betimlemek için. Haklı!

Çünkü Zola, usta bir natüralisttir, yoksulluğu tüm çıplaklığıyla anlatır. Keşke Zola, sevdiği için gurbete giden gençleri de betimleseydi. Gurbeti, pencereden gelen karı… Aşkın ticaretini yapan bezirgânları…

O, le le le’deki çığlığı… Ağıtların neden hep Doğu coğrafyalarının yazgısı olduğunu… Karın neden üşüdüğünü de… Yarayı da… Yoksul gençlerin gözyaşlarını bir de…

“Kekliğimi doyurdular/ Kanadından ayırdılar.”

Kekliği kanadından ayırmak… Türküyü dinlerken de adama bu dize koyuyor!

Amma velakin… Ha söyle de söyle!

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.