İthaki Yayınları tarafından 2023 / Temmuz ayında çıkan Robert Oppenheimer’ın biyografisi Amerikalı Prometheus, aslında Türkçe olarak yayımlanması gecikmiş kitaplardan birisi. Kai Bird ve Martin J.Sherwin’in yazdığı kitap 2005 yılında yayımlanmış ve 2006’da Biyografi dalında Pulitzer Ödülünü kazanmış. 912 sayfalık bu biyografi için yazarları uzun yıllar boyunca ülkeyi baştan başa dolaşmış, pek çok kişiyle röportaj yapmış, devlet belgeleri, özel koleksiyonlar, kitaplar, makaleler ve kapsamlı bir arşiv taraması sonunda bu ödüllü kitabı ortaya çıkarmışlar.
Belki de kitabın filme çekileceği öğrenilince İthaki Yayınları bu kitabı basmayı göze almıştır. Hangi nedenle olursa olsun yayınevi çok doğru bir karar vermiş. Ben filmini izlemedim ancak 900 sayfayı aşan bu biyografiyi büyük bir zevkle okudum.
Kitabımıza kapaktan başlayalım. Kitabın kapak tasarımı Barış Şehri’ye ait. Eğer sadece bir Oppenheimer portresiyle yetinilseymiş kapsamlı bir biyografiye yakışır bir kapak olabilirmiş. Ancak beynin patlayan bir bombaya dönüşmesi bir Oppenheimer biyografisi için biraz klişe olmuş. Keşke gözümüze sokulmasaydı da bakışlardaki endişeden çıkarsaydık biz o bombayı.
Kapakla birlikte kitabın adına da değinmek istiyorum. Oppenheimer’ın Başarı ve Acı Dolu Öyküsü doğru bir çeviri tercihi olabilir ancak “Triumph and Tragedy” daha derin ve çok yönlü bir başlık. Trajedi acıyı da içine alan ancak heyecan, tehlike, endişe, korku, gerilim gibi pek çok duyguyu bir arada tutan bir sözcük. ‘Yükseliş ve Düşüş’ bile ‘Başarı ve Acı’dan daha iyi olabilirmiş.
Kitabın çevirisi son derece akıcı ve ilk baskı için neredeyse hatasız denebilecek kadar titiz bir çalışmanın ürünü. Uğur Gülsün, 900 sayfa boyunca temposu düşmeyen, okuru yormayan bir çeviriye imza atmış. Bilimsel bir atmosfer ve fizik terimleri arasında sanki bir roman okuyor hissine kapılıyorsunuz. Gene de çeviriyle ilgili aldığım birkaç not var:
- “Robert hakkındaki ilk izlenimleri çok canlıydı.” (S.47)
- “.. onun duygusal olarak müsait olmadığını hissetti.” (S.107)
- “… okudukları her ne ise, ona şöminede ateş yakma ilhamı verdi.” (S.357)
- “Son derece empatikti.” (S.375)
- “Hayatı boyunca en derin düşünmeyi başarabildiğini tekrar tekrar gösterdi;” (S.473)
- “Ev, dönümlerce bahçe ile çevriliydi.” (S.525)
- “Kitty, bahçeciliği seviyordu…” (S.526)
- “… kötü bir soğuk algınlığı yaşadı ve haftanın çoğunu yatakta kıvrılarak geçirdi.” (S.808)
- “.. testi parçasının ayağındaki tendonu bir temiz kestiğini fark etti;” (S.810)
- “Hastalığı yüzünden kırılganlaşan ve bariz örselenen Robert …” (S.823)
- “… Oppenheimer ve Fischer rahat, samimi arkadaş olmuşlardı.” (S.828)
‘Müsait’ yerine ‘hazır’, ‘bahçecilik’ yerine ‘bahçeyle uğraşmak’, ‘bir temiz’ yerine ‘bir güzel’ dense daha iyi olabilirmiş. İnsanlara ‘sempatik’ denildiği gibi ‘empatik’ de denilebilir ama biraz kulak tırmalıyor. Keşke ‘farkındalık’, ‘deneyimlemek’ gibi uydurma sözcükler de olmasaymış. Ancak en başta söylediğim gibi bu maddeler kesinlikle çevirinin güzelliğini ve akıcılığını gölgelemiyor. Böylesine geniş hacimli bir kitapta rastladığım birkaç düzeltme hatasını ise nazarlık niyetine yazının altına ekliyorum. (*)
Şimdi gelelim kitabımıza. Yazarlar, ailenin geçmişinden başlayarak anne babanın tercihleri ile şekillenen Oppenheimer’ın eğitim yaşamını didik didik ediyorlar. Bu bölümler bir bilim insanının nasıl yetişebileceği ile ilgili pek çok bilgi sağlıyor okura. Openheimer’ın teorik fiziğe yönelmesi, Avrupa’daki çalışmaları, okul arkadaşları son derece titizlikle araştırılmış. Aynı kişiye binlerce farklı göz ile bakma şansınız oluyor. Açıkçası bu da tuhaf bir belirsizlik yaratıyor okurun zihninde.
Oppenheimer’ın teorik fizik alanındaki yükselişiyle koşut olarak Nazilerin Avrupa’daki ilerleyişi, Oppenheimer’ın atom bombası yapmak üzere çalışmalara başlaması, komünizm suçlaması ve sonrasında da güvenlik izinlerinin iptaline varan bir ihanet sorgulaması kitabın belkemiğini oluşturuyor.
Teorik fizikte yükselen Oppenheimer’ın komünizme sempati duyması ve bir aydının siyasi faaliyetleri olarak düşünebilecek diğer eylemleri Oppenheimer’ın Manhattan Projesi’nin başına geçmesiyle bir anda “Atom bombası güvenli ellerde mi?”, “Oppenheimer bir Rus ajanı mı?” gibi kuşkulara yol açıyor. McCarthy döneminde ise bu paranoya Oppenheimer’ı suçlu bulmak adına delice bir hırsa bürünüyor.
Kitabı okuyacak olanlar için çok fazla ayrıntıya girmeden şunları söyleyebilirim. Kitabın beni şaşırtan iki ana konusu var:
- Bir bilim insanının eline güç geçtiğinde, soğukkanlılıkla on binlerce insanı ölüme atmaktan çekinmemesi,
- Manhattan Projesi’nin başına getirilen bir kişinin elde hiçbir somut kanıt olmadan vatana ihanetle bu kadar kolaylıkla suçlanabilmesi.
Bazen siyasi bir gerilim romanına, bazen bilim insanlarının arasındaki çatışmaların anlatıldığı bir kurguya, bazen de at sırtında bir doğa meraklısının özek yaşamını anlatan biyografik bir romana dönüşen bu kitabı beğeneceğinizi düşünüyorum. Kitap bir biyografi olsa da anlattığı döneme ilişkin Amerika’daki siyasi havayı başarıyla yansıtıyor.
Tıpkı Oppenheimer’ın atom bombasının savaşta kullanımını soğukkanlılıkla desteklemesi gibi bu kitabın yazarları da bir ulusal kahramanın yok oluşunu büyük bir soğukkanlılıkla kaleme almışlar. Amerikalı Prometheus, “yüksek zekâ”, “vatan sevgisi”, “bilimsel etik”, “nükleer silahlar”, “kime aydın denmeli?” gibi pek çok konuda tartışmalar açarak ufkunuzu genişletebilecek bir kitap.
* Düzeltmeler:
- “… mutfağa kadar peşindne geldiğini …” – “peşinden” olacak (S.285)
- “… münkün olmadığını …” – “mümkün” olacak. (S.578)
- “Eisenhhower önetimi …” – “yönetimi” olacak. (S.645)
İlk yorum yapan olun