Murat Menteş’in Fink Romanı Üzerine

Fink

“Fink”, Murat Menteş’in son romanı. “Fink” Alfa Yayıncılık tarafından 2021 yılında baskıya girmiş. 294 sayfa. Kitap, imza günlerinde de büyük bir ses getirmişti. Murat Menteş, hayatını anlattığı ana karakteri ve arkadaşını da imza gününe davet etmiş; üçlü, magazin figürü olarak pozlar vermişti. Kitabın arka sayfalarında da bu tür fotoğrafları bulabilirsiniz.

Ne yazık ki günümüz dünyasında bir kitap artık, reklamın etkisiyle satılıyor. İyi kitabın reklama gereksinmesi olmaz oysa. Don Kişot yüzyıllardır reklamsız satılır, okunur.

Alfa Yayıncılık, tanıtım yazsısında da kitap hakkında da şunları yazmış:”Fink” sizi bekliyor. Hayatın çelişkilerini iliklerine kadar yaşayan kahramanın sıra dışı hikâyesine dair fotoğraf albümünü kitabın son bölümünde bulabilirsiniz. Bu hayli ilginç hayat hikâyesi; alışılmadık biçimde bir anlatımla buluşuyor ve edebiyat dünyasında yenilik getiriyor!”

Katkıya bakar mısınız?

Murat Menteş, İslami gelenekten gelen bir yazar. Bir süre Yeni Şafak gazetesinde de çalıştı ama gazeteyle anlaşamadı. Romanda, manken olan kahramanının şaşalı hayatını dillendirirken gece kulübünde namaz kılmasını araya sıkıştırıyor unutmadan. Fakat Murat Menteş asla bağnaz değil, özgür düşünen biri.

Hegel “Modern burjuvanın destanıdır.” diyor romana. Romanın çıkışı açısından doğru bir saptama ama bugün roman, kat ettiği yolda değişimler yaşayarak evrilmiş günümüze gelmiştir. Şu unutulmamalı, insanlığa hizmet eden hiçbir şey, onu var eden bir ulusun ya da sınıfın tekelinde değildir. Bu yarar artık tüm insanlığındır. Romanı, burjuva bilincinin aktarıldığı bir alan olarak görmek elbette yanılgı! Bugün, roman, burjuvazinin can sıkıntısını gidermek için burjuvaziye hizmet eden bir edebi tür değil kısacası(?) Romana, insanın kendiyle, insanın toplumla, doğayla savaşımını anlatan bir tür olarak bakmak, tarih bilincini uyanık tutmak, toplumsal hareketin anlatıcısı olarak görmek, başlangıcında değil ama sonrasında oluşan geleneğin bir yansıması olmuştur.

Postmodernizm, ayakların baş, başların ayak olduğu, değerli ile değersizin eşitlendiği bir alan. Romanda artık, olay örgüsü de dil anlayışı da bu kıyımdan nasibini alır. Süslü cümlelerle renkli, kişisel hayatların anlatıldığı roman insandan kopuk toplumsal öğelerden mahrumdur artık. O biricikliği iğdiş edilmiş, ahlaki ve düşünsel işlevden yoksun bırakılmış, insanlığın hikâyesi yok edilmiştir. Derinliksiz, insansız, amorf, gudubet…

Yazar yaşadığı coğrafyanın insanıdır. Romanını bu bağlamdan ayrı yazamaz çünkü bağlamın oluşturduğu roman geleneğinden kopmuş olmak tarih bilincinin de yokluğudur. Böyle bir roman; bireyi yakalayamayan, evrensel roman değerlerinden uzak, derinliksiz anlatıdır artık. Postmodernizmin büyüsü budur: parlak cümleler, söz oyunları ve kapatılınca akılda hiçbir şeyin kalmadığı anlatılar.

“Fink” böyle bir roman! Dünyanın bir orasında bir burasında fink atan bir adamın anıları, zorlanırsa biyografisi de denebilir.

Romanın diliyse Hacivat Karagöz repliklerini andırıyor. Yerleşik dili bozarak sınırsız bir özgürlük alanı yarattığını sanarak dil oyunlarına başvuruyor, seciye:

  1. “Açık kalmış besbelli yüreğindeki yara. İnsan neden yaranmak ister ki bir diyara.”
  2. “Kâr etmek aslında bir nevi kalleşlik. Paradan sahte ne var, düşünün bir kerecik.”

Kitaptaki yazım ve noktalama yanlışlıklarından söz etmiyorum bile. Anlatımda seciler (divan edebiyatında düzyazıdaki uyak) kullanılarak bir ilkin gerçekleştirildiği roman sanatına katkıymış gibi övgüyle dillendiriliyor. Divan edebiyatında seci, kime ne kazandırmış ki “Fink”e kazandırsın? Roman sanatına katkı, ilk örneklerden bugüne dek yazılanların üzerine evrensel değerde bir katkıyla oluşur. Fink atıp gezmekle değil!”

Hayır Hegel, bugün roman, modern burjuvanın değil, insanlığın destanıdır.

Arabik bir söylemle bitireyim yazıyı:

Divanda seci bahane! Onca yoksulluk varken gülün aşkından söz etmek hikâye.

Ne var bunda? Menteş seci yapar da ben yapamaz mıyım?

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.