Bir gün… Günün birinde… Bir sabah vakti… Sabahın da seher vakti bülbülleri avazda… Bülbül, çatlayıp ölecek az sonra. Gül de din var iman yok. Gül; cefapişe, gül bivefa, gül nahak âşık… Bülbülse Mansur gibi darda, az sonra ölecek.
“Etek sarı sen etekten sarısın
Kurban olam Bey Dağı’nın karısın”
Genç adam, böyle bir sabah, başında eşarbı yüzüne düşmüş karşıdan gelen kadını fark etmez bile. İçi bomboştur çünkü. Ne sevdiği ne de umutları vardır. Ama sabahın yeli, sabahın seher yeli, kızın başındaki tülbendi havalandırır. Tülbent savrulunca kızın yüzünü görür genç adam. Yüz, yüz değil de bir mah; yüzü Bey Dağı’nın karı, bembeyaz… Saçları seher yelinde bir o yana, bir bu yana savrulan başaklardan farksız. Saçı eteğinden, eteği saçından sarı kızın…
Genç, vurulur kıza… Vurulmayacak gibi değildir. Ay’a “Sen doğma, ben doğayım” dercesine öyle güzel, öyle alımlı… Bülbül avazını keser, gül kıskanır bu güzelliği.
“Sordum sual ettim sen kimin yârisin
Ben sormadan dolu gibi dökülür.”
Kızın önünü keser genç. Gönlü akmıştır bir kere sarı kıza. Kimsin, der; kimlerdensin, der. Der demesine de daha sözü bitmeden kız ağlar. Gözyaşları dolu gibi dökülür. Bey Dağı’nın dolusu, karları kızın gözlerinden akar. Sevmediği birine vereceklerdir çünkü. Sevmediği birin koynuna atacaklardır mah yüzlüyü çünkü. Bir başak demeti saçlıyı zengine, çirkine vereceklerdir. O ağlamasın da kimler ağlasın? Dolular, karlar ondan dökülmesin de Bey Dağı’na mı dökülsün? İnsan olanı kar da dolu da boran vurur. Sarı kızın gözlerini de gönlünü de dolu vurmuş, karlar vurmuş.
Bülbül yanar; havalanır, çekip gider. Gonca gül ar eder, renginden utanır, solar. Sabahın seher yeli kesilir, başka diyarlara ağar. Bey Dağı’nın karları erir, derlere kavuşur. Bir tek sarı kız kalır, bir tek genç kalır orta yerde. Bir tek dolular kalır, karlar kalır.
“Bir gömlek diktirdim kolu düğmeli
Herkes kaderine boyun eğmeli
Deli gönlüm bir çirkine bel bağlama
Sevdiğin yâr Malatya’ya değmeli.”
Delikanlının diktirdiği gömlek, kolu düğmeli gömlek uyak içindir. Asıl söyleyeceğine hazırlıktır. Bu dert varken, sarı kız gözlerinden dolu indirirken kolu düğmeli gömlek, umurunda değildir yoksa. Onun yüreği da yanar, giydiği gömlek de yanar. Genç kızda dolu ve kar, delikanlıda kor ateşler…
Sevdiğine kavuşamadın ya Malatyalı genç… O yıkar işte insanı, bu türküyü dinleyeni bu dert yıkar. Senin derdin dert olur genç adam; senin derdin, sarı etekli kızın derdi dert dert olur bize. Tamam, insan sevince güzeli sevmeli. Sevdiğinin güzelliği eşi benzeri olmaya tamam. Malatya’ya da değmeli. Bu da tamam genç, bu da tamam… Bu da tamam da…
Amma velakin!
Herkes kaderine boyun eğmeli mi? Hiç mi çaba göstermemeli mi insan? Pes mi etmeli hemen Malatyalı? Bu yenilmek neden? Ya bu pısırıklık? Dön bir de etrafına bak. Kimler nasıl sevmiş, bak bir genç adam, bir bak. Kimler nasıl sevmiş, nasıl mücadele etmiş bir oku, bir bak.
Dağları delen Ferhat’ı düşün. Çöle vurup mecnun olmasını hayal et Kays’ın. Victor Hugo’ya elli yıl boyunca mektup yazan sevgilisini düşün genç adam. Ethel’i, Julius’u düşün. Ölüme el ele giden birbirlerine aşık Ethel ve Julius Rosenbergleri düşün. Sen bunları neden hiç düşünmedin genç adam? Neden kaderine boyun eğdin?
Böyle pes etmeler yanlış genç adam, çok yanlış. Sen kolaya kaçtın. Dik duramadın. Diktirdiğin kolu düğmeli gömlek, bu aşka bir gömlek büyük geldi. Dolu gibi dökülen yaşlara yazık oldu genç adam. Bey Dağı’nın karlarına da sarı etekli güzele yazık oldu!
Keşke genç adam o bir gün, o bir sabah, o sabahın seherinde görüp de vurulduğun sarı eteklinin dökülen gözyaşlarını akıtmayaydın keşke. Dolu gibi dökülmeyeydi o gözyaşları. Sonra sarı eteklinin elinden tutup çekip gideydin uzaklara… Çok uzaklara… Dağların ardına… Varsın türkün olmayaydı genç adam. Varsın “Etek sarı sen etekten sarısın” demeyeydin. Sen genç adam ne yaptın böyle? Teni, Bey dağı gibi beyaz; saçı, başaklar gibi sarı sevdiğini neden alıp gitmedin? Bu boyun eğmeler soykasına kalsın feleğin. Soykasına kalaydı, soykası bataydı. Sen genç adam, sen kaderine neden boyun eğdin? Neden?
Sabahın seherindeki gülde din var, iman yok. Sende de Malatyalı genç, sende de sevda var ama cesaret yok. Bir bülbül gibi olamadın genç adam; boyundan, canından büyük avazlı bir bülbül gibi olmadın. Şimdi mi?
Şimdi gez ağla, dön ağla genç adam. Gez ağla, dön ağla.
Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!