Hitler, Kavgam ve Irkçılık

Irkçılık

Hitler: “Terbiyemin ve kanaatlerimin milli kelimesine verdiği manaya uygun düşecek şekilde hakikaten milli olabilen ve yazarları arasında Yahudilerin bulunduğu tek bir gazete yoktu. Artık kendi kendimi zorlayarak, Marksist basının yazılarını okumaya başladım. Bana öyle bir nefret duygusu verdiler ki, sonunda bu hıyanet ve alçaklık koleksiyonlarımı meydana getirenleri daha yakından tanımak üzere harekete geçtim. Bu heriflerin hepsi istisnasız Yahudi idiler. Temin edebildiğim bütün Sosyal Demokrat broşürleri okudum, imza sahiplerinin hepsi Yahudi’den başkası değildi. Hemen hemen her işte şef olanların isimlerini tespit ettim. Bunların çoğu da Yahudi idi. Bazı milletvekilleri, sendikaların sekreterleri, parti başkanları veyahut sokak hareketlerinin liderleri hep o seçkin(!) ırkın mensupları idi.”

“Kendi emirlerine aykırı hareket edilirse, tabiatın intikamı korkunç olur. Bunun için ben Tanrı’nın isteğine uygun hareket ettiğime inanıyorum. Çünkü milletimi Yahudi’ye karşı müdafaa etmekle Allah’ın eserini müdafaa etmiş oluyorum.”

Hitler’in bu düşünceleri, hastalık boyutuna gelmiş ırkçılığını gösteriyor. Yahudiler için planladığı katliamı, tabiatın intikamı olarak tanımlıyor. Bunu Tanrının istediğini iddia ediyor.

“Müşterek bir milli duygu ve iktidar ancak okul ve propaganda aracı ile ve çok uzun bir zamanda yaratılabilir. Bu hedefe ulaşmak için on yıl, yirmi yıl yetmez. Yüzyılları göze almak gerekir. Sebat ve iktidar sınırlı bir zaman içinde harcanan enerjiden çok daha önemlidir.”

Bu cümlelerinde ise bu hastalığın kendisinde ve toplumunda bir anda oluşmadığını, bu hale gelmeleri için yüzyıllar süresince yaşayan hasta ruhluların nesiller boyu birbirlerini beslediğini itiraf ediyor.

“Bence demokrasi bu dünya vebası için bir çoğalma alanıdır. Bulaşıcı hastalığın mikropları bu alan üzerinde çevreye yayılmaktadır.” sözlerinde ise diktatörlük sistemini istediği görülüyor.

“Halka çeşitli düşmanların aynı sınıfa mensup olduklarını telkin etmek hüneri, siyasi liderlere has bir şeydir. Aksi durumda halk kendine şu soruyu sorar: Herkesin haksız olup, yalnız bizim haklı olmamız mümkün müdür? Bunun için daima sayıca çok ve çeşitli düşmanı, kendi taraftarlarımıza tek bir düşmanla mücadele ediyormuşuz gibi göstermek gerekir. Bu kendi halkımızın inancını kuvvetlendirir ve bu inanca saldıranlara karşı toplu galeyanı artırır.”

“Halk topluluğunun siyasi zekası, isteklerini yerine getirecek, milletin dertlerine derman bulacak kabiliyetli siyasileri bulup meclise yollamaya kafi değildir. Kamuoyunun büyük bölümü dışarıdan tahrik edilerek hazırlanır. Basın verdiği haberlerle, halkın orta yaşlıları için bir tür okul hüviyetine bürünür.”

“Basın, basit ve ciddiyetten uzak bir hadiseyi, birkaç gün içinde önemli bir devlet meselesi haline getirmeyi kolaylıkla becerebilir. Aynı zamanda önemli bir meseleyi milletin hafızasından silecek şekilde yaptığı yayında da başarılı olabilir. Masum bir şahsı lekelemek için ağır başlı bir dille saldırırlar. İşte kamuoyu bu biçimde oluşturulur.”

“Meclisi belli bir yöne yürütmek, o meclisi oluşturanların sınırlı kafalı olmaları ile mümkündür. Bir parti politikası ancak bu şekilde uygulanabilir. Böylece ipleri elinde tutan adam sorumlulukları omuzlarında taşımaya ihtiyaç duymadan, temkinli bir şekilde perde arkasında kalmanın yolunu bulur.”

“Meclistekilerin amacı bir dahaki seçimde tekrar seçilebilmektir. Bir parti büyük oranda oy kaybedecekse, o partiden büyük bir göç başlar. Böyle durumlarda parti değiştirmeyi haklı gösterecek sebepler bulunur.”

“Kendisi için mücadele eden kişide topluluk uğruna mücadele etme imkanı yok olur.”

“Siyasi lider için milletin dini inanışları ve dini müesseseleri daima el sürülmez bir durumda kalmalıdır. Ancak bazı vicdandan yoksun kimseler dini kendi siyasi görüşlerine alet ederler.”

Hitler’in siyaset konusundaki tespitleri ise hala birçok ülkede geçerliliğini korumaya devam ediyor.

Son günlerin çok okunan kitabı “Kavgam” gazete köşelerinde “Milliyetçilik Güçleniyor mu?” kaygıları yarattı. Bana kalırsa buradaki milliyetçilik değil hastalıklı bir ırkçılık. Dolayısıyla kitabın, milliyetçiliğe artı ya da eksi yönde bir etkisi olmayacaktır. En çok satan kitaplar arsında yer almasının, korkulacak bir tarafı olmadığını, tam tersine çıkarılacak dersler olduğunu düşünüyorum. Özellikle ırkçılığın tekrar yaygınlaşmakta olduğu bazı Avrupa ülkelerinde bu kitap tarihten ders çıkarılmasını sağlayabilir.

Sağlıklı düşünemeyen, özellikle cahil bırakılmış, sürekli düşmanlık pompalanan insanlar ciddi bir güçtür. Bugün intihar ettirilebilecek kadar beyni yıkanmış insanların ne kadar çok olduğunu her gün yaşanan olaylarda görüyoruz. Bu güç kötülerin arkasında olduğu zaman büyük acılar yaşanabiliyor. Belli ki Hitler’in gücü de kendi söylediği gibi yüzyıllar süren bir hazırlıktan geçmiş, bu tür bir topluluğu arkasına almasından kaynaklanıyordu. Güncel konumuz olan izinsiz eğitim kurumlarına verilen cezaların indirilmesi ile ilgili duyulan kaygılar boşuna değildir. Bu tür eğitim kurumlarında öncelikli amaç, beyni yıkanmış insanlar ordusu kurmaktır. Bir daha seçilebilmek uğruna toplumun çıkarlarını değil, bazı grupların çıkarlarını öncelikli kabul eden siyasiler, topluma büyük zararlar verebilmektedirler.

Ülkemizde sürekli körüklenen bölücülüğün nerelere varabileceğini burada görmek mümkün. Yıllardır kullanılan, faşist, komünist, türbanlı, laik, kürt, alevi gibi ırkçılık benzeri bölücülük amaçlayan tanımlamalar, katliama dönüşebilecek kadar kötü bir etkiye sahiptir. Aynı ülkenin insanları geçmişte birbirlerini katledebilmişlerdir. Bu katliam bazen milliyetçilik uğruna yapılmış ama sonuçta millete yarar sağlayacağına, ülkenin yabancı devletler tarafından kontrolünü kolaylaştırmıştır. Kitlesel güç oluşturabilmek için kullanılan bölücülüğe dayalı yöntemler, bunu kullananları da eninde sonunda yok etmektedir.

Kaynak: Kavgam (Adolf Hitler)