İki Keklik Bir Kayada Ötüyor

İki Keklik Bir Kayada Ötüyor

Bir keklik yakalanınca diğer kekliklere dertlenir. Diğer kekliklere gam düşer, acı düşer, hep bir ağızdan acı acı ötmeye başlarlar. Yakalanan bir keklik, dertli dertli öttükçe diğer keklikler yanarmış. Avcı, dertli dertli öten kekliği kurtarmaya gelen diğer kekliklere de tuzak kurar, onları da avlarmış. İnsan kınalı kekliğe kıyar mı? İnsan kıyar.

Bazı keklikler; arkadaşının, eşinin yakalandığını görünce kendilerini gökyüzünden aşağı salar, derler. Ölüme dalarmış. Bir çay kaşığı yüreğiyle nasıl da vefalı… Çoğu insanda olmayan bağlılık… Dert ki ne dert…

Derler ki kekliğe uzanan el onmazmış. Onmasın da.

Şöhret Hanım, Balıkesir’de yaşayan hali vakti yerinde alımlı bir kadındır. Giydiğini yakıştıran bakımlı biri… Oğlu, Enver Paşa komutasında askerliğini yapmak üzere Sarıkamış’a gider. Gitmesine gider de Şöhret Hanım’ın aklı oğlunda kalır. Düşünür durur artık.

Sarıkamış bu… Uzak… Gidip de dönmemek var. Yemen bir, Sarıkamış iki… Gideni dönmeyen, gideni gelmeyen iki diyar… Ah, o Yemen! Ah, o Sarıkamış!

Ovalara iner Şöhret Hanım. Ovaların kekliklerine iner, onlarla konuşur, onların ötüşlerini dinler, onlarla dertleşir. Yiğidini, tek oğlunu… Hüzünlü öten keklikler, “Hasret nedir, hasret nasıl yakar?” bilirler çünkü. Bunu bir tek keklikler bilir. Çalı dibi eşen keklikler, bir kayada öten keklikler, bir kayada sevişen keklikler, bir derede su içen keklikler bunu bilir. Şöhret Hanım kekliklerin, keklikler Şöhret Hanım’ın acısını iyi bilir.

O kara haber tez ulaşır Balıkesir’in köyüne. Şöhret Hanım’a kara haber tez ulaşır. Sarıkamış neresi, Balıkesir neresi oysa… Ama karadır haber. Kara, tez ulaşır, derler. Oğlu Sarıkamış’ta kar kuyusuna düşüp ölmüştür.

“İki keklik bir kayada ötüyor
Ötme de keklik derdim bana yetiyor
Aman, aman yetiyor
Annesine kara da haber gidiyor.”

Derler ki bir annenin dağ gibi bir evladının ölümünü görmesine eş acı yoktur. Bir anne, kendi öleceğini bilse bu kadar yanmaz, derler. Evlat acısı başka bir şey… Başka bir yangın… Cehennem ateşiymiş, yanardağların lavlarıymış… Bir anneyi bunlar yakmaz. Yakarsa evlat acısı yakar. Beli kırık bir yılan gibi kıvranıp durur artık o anne. Mahşere dek… Bulacağını bilse tozunu dumanı attırır dünyanın. Bulacağını bilse mahşer yerini tek tek dolanır.

Nereden mi biliyorum? Biliyorum işte.

“Yazması oyalı kundurası boyalı yar benim
Uzun da geceler yar boynuma sar benim

İki keklik bir dereden su içer
Dertli de keklik dertsizlere dert açar
Buna da yanık sevda derler tez geçer

Yazması oyalı kundurası boyalı yar benim
Uzun da geceler yar boynuma sar benim

İki keklik bir kayada yaslanır
Teke de bıçak gümüş kında paslanır
Bir gün olur deli de gönül uslanır.”

Kekliklere kırgındır artık Şöhret Hanım. Ötsünler istemez. Yara kendisidir artık. Acısını içinde barındıran her anne gibi nereye dönse acı, nereye baksa oğul…

Türkü böyle doğar. Şöhret Hanım, ağlar söyler, söyler ağlar. O der de bir anne der de söz inciye dönüşmez, söz acıya kesmez mi?

“Ötme keklik, ötme” der Şöhret Hanım. “Ötme, derdim bana yetiyor. Derdime dert eklemeyin.” Kendi keklik olmuştur artık, çalı dibi eşeler ha bire. Gözyaşlarını gömmek için çalı dibi eşeler.

Diyorsun ya Şöhret Hanım, hani diyorsun ya:

“Bir gün olur deli gönül uslanır.”

Uslanmaz Şöhret Hanım, o deli gönül, bir anne yüreğiyse uslanmaz. Senin dağın yıkıldı Şöhret Hanım, senin orta direğin çöktü. Dünya başına yıkıldı senin. Sen ne diyorsun? O gönül uslanmaz.

Nereden mi biliyorum? Biliyorum işte.

Senin derdinin dermanı mahşere kalsın artık Şöhret Hanım. Murat alamayan her insan gibi, senin derdin de oğlunun dermanı da mahşere kalsın. Bu dünya sana dar artık… Bu dünya sana haram… Sana yaşamak haram.

Gayrı kekliklerin ötme vaktidir, gayrı anaların saçını başını yolma vaktidir Şöhret Hanım?
Nereden mi biliyorum?

Ablamdan… Oğlunu kaybeden ablamdan biliyorum. 19 yaşındaki dalyan gibi, filinta gibi oğlunu kaybeden ablamdan biliyorum. Ben, annelerin yaşarken öldüğünü ablamın gözlerinden biliyorum Şöhret Hanım.

Evladını yitiren annenin köpekler gibi uluduğunu ben ablamdan biliyorum Şöhret Hanım! Bunu, yaşarken ölen ablamdan biliyorum. Ablamı her gün gördükçe bunu çok iyi biliyorum.

Ablamın gönlü hâlâ uslanmadı. Gönül yarası sulu ve üstüne her gün tuz döker. Ablam kekliğini çok özlüyor Şöhret Hanım.

Ya siz?

Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!

Fotoğraf: Ulusoy Bali