Dersini Almış da Ediyor Ezber

Yozgat Sürmelisi

İnsan umutsuzluğa kapılmaya görsün bir kere. Feleği şaşar da yerde mi, gökte mi geziyor, bilemez. Yeter ki acı, umutsuzluk insanı vurmasın.

Yürek bu… Yanınca dökülen su da yanar. Su yanar mı? Yaz ayında başına kar yağarsa insanın o vakit su da yanar. Ağustosta suya girildiğinde su, balta kesmez buz oluyorsa su da yanar. Umut da yanar. Yeşil ekin de yanar. Çalı dibi eşeleyen kekliğin balaları da yanar. Her şey yanar. Ama her şey… Her şey… Ahmet Telli bilir bunu. Suyun yandığını en iyi o bilir.

Luan Starova’nın ‘Keçiler Dönemi’ kitabında şu konuşma geçer;

– Evet, bir cehennem vardır.
– Nerededir bu?
– İnsanın umudunu yitirdiği yerde!

Çok eski zaman… Yozgat yaylalarında Türkmen Beyi’nin kızına sevdalı Sürmeli adlı bir genç yaşar. Öyle güzel çalıp söylermiş ki seher vakti suya inen ceylanlar, Sürmeli’yi duyunca başlarını kaldırıp ona kulak kesilir; keklikler, ötmeyi keser onu dinlermiş. Göllere değil, Sürmeli’nin sesine inermiş. yaban kazları.

“Dersini almış da ediyor ezber.
Sürmeli gözleri sürmeyi n’eyler?”

Sürmeli, Türkmen Beyi’nin Hüda’dan çekilmiş sürme gözlü kızını rahlenin önünde dersini ezber yaparken görür, O anı unutmaz bir daha. Hüda’dan çekilmiş sürmeli gözleri unutamaz. Hüda’dan sürmeli gözleri… Sürme çekmesine gerek yoktur. Sürme, ona, doğarken çekilmiştir. Hüda’dan…

“Bu dert beni iflah etmez del’eyler.
Aman ben yarelendim aman.”

Efendidir Sürmeli, harama el uzatmaz. Bir yiğit nasıl yiğitse o da öyle… Yozgat beyleri, ağaları Sürmeli’nin efendiliğini bildiğinden derdine çare ararlar. Toplanıp Türkmen Beyi’ne gidecek, kızını isteyeceklerdir. Giderler de.

– Hayırlı bir işin için geldik, derler Türkmen Beyi’ne.

Türkmen Beyi memnun olur zengin beylerini görünce. Kızını, beylerden biri oğluna isteyecek diye düşünür. Ağalar, lafı uzatmadan Türkmen Beyi’ne kızını, Çoban Sürmeli’ye istemek için geldiklerini söylerler.

Onlar, Türkmen Beyi’nin evindeyken Sürmeli yerinde duramaz. Kuş olur havalanır. Bulut olur ağar. Ah, Türkmen Beyi “Verdim gittim” dese… Bir dese… Sürmeli, ağacak, Nesimi olup gökyüzünü seyran eyleyecek. Üveyik kuşu gibi ürkektir Sürmeli’nin canı. Canı, canında değil; canı gelecek haberde… “Verdim gitti” de…

Ama gelen haber kötüdür. Bey, bir çobana kız vermeyeceğini söylemiştir. Aklına gelen başına gelmiştir. Sürmeli yangın yeri… Sürmeli, kor ateşlerde… Yerin göğün derdi Sürmeli’nin canında… Canında yerin göğün dertleri…Gezer söyler, söyler gezer. Ah le yâr yâr, vah le yâr yâr!

– Cehennem nerededir?

– Cehennem umudun bittiği yerdedir.

Sürmeli’nin umudu da gönlü de Cehennem’dir artık. Cehennem ateşi Sürmeli’dir.

“Kaşın çeğmellenmiş kirpik üstüne.
Havada bulutun ağdığı gibi.
Yozgat’ı sel almış, soğluğu duman.
Aman ben yaralendim aman!”

Yozgat başına yıkılır Sürmeli’nin. Yozgat’ı sel, soğluğu duman alır. Börtü böcek boğulur. Bulutlar ağmaz olur. Üveyikler, yüreği pır pır eden üveyikler bir bir ölür. Çalı dibi eşen keklikler, balalarıyla diri diri yanar. Yaban kazlarını, zalım avcılar vurur.

O günden sonra, Sürmeli’yi bir daha gören olmaz, sırrolur. Yozgatlı Karacaoğlan, bir koşmasında bu sevdayı dillendirir. Aşk nedir, sevda nedir, iyi bilir Karacaoğlan. Bunu en iyi o bilir. Eskiden, çok eskiden…

Yoksulluk böyledir. Kimse sahip çıkmazken ona türküler kucak açar. Türküler, yoksulu hor görmez, sahiplenir. Onu da aşkını da…

1930’lu yıllarda Yozgatlı Hafız Süleyman Efendi, Karacaoğlan’ın sözlerini yazdığı türküyü, taş plağa okur ilk kez. “Dersini Almış da Ediyor Ezber” türküsü duyulduğunda akla kırık bir aşk gelir. Yozgat gelir. Muratsız Sürmeli gelir. Haddeden geçmişçesine incelmiş sözler gelir. Her derdin başı, yoksulluk gelir. Yozgat’ın kimliğidir artık türkü.

Sanki yoksulun sevmeye, sevdalanmaya hakkı yokmuş gibi. Sanki yoksul, zengin kızını sevemezmiş gibi. Yazık olur Sürmeli’ye. Genç yaşında yüreği harman yeri, umutları talandır artık. Muratsızın… Üveyik kuşunun…

Rağbet güzel ile zenginedir Sürmeli, . Rağbet parayadır. İnsan olmanın, önemi yok. Ağa bu… Parasına para eklemek ister. Bunları bilmez misin Sürmeli? Eller dersini almış ezber ederken sen, neden ezber yapmadın? Dersine neden çalışmadın?

Yürek bu değil mi Sürmeli? Aşkın nedeni, niçini olmaz. Yüreğin haklı. Gabriel Garcia Marquez “Yoksulluk, elini cebine attığında cebinin boş olması değil; elini çıkardığında tutacak birinin olmamasıdır.” der. Yüreğin haklı Sürmeli, yüreğin haklı. Ama sen değil Sürmeli; senin yüreğin haklı. Sen nahaksın.

Yiğit olmak da dürüst olmak hiç Sürmeli. Onlar hiç… Yiğit olmak, dürüst olmak, onurlu olmak hiçleştirildi. İnsan olmak hiçleşti. Gönüller değil, paralar sevişiyor Sürmeli, paralar. Sen neden bunları bilmezsin?

Bak Sürmeli, bak, gözleri Hüda’dan sürmeli sevdalın, rahlenin önünde diz çökmüş ezber yapar. Sense yaşamın gerçeklerini bilmeden sadece sevdalandın. Gözlerini açmadın hiç. Yaşamın tokadı böyledir Sürmeli, böyledir. Ama bu tokat, diz çöküp ezber yapmaktan daha çok derstir. Sürmeli, sen, dersine neden çalışmadın?

Neredesin Sürmeli? Keklikler de balaları da yandı, boğuldu. Yaban kazları vuruldu, Üveyikler bir bir öldü Sürmeli. Bir bir öldü. Seni kimden sormalı Sürmeli, kimden? Yazık oldu genç ömrüne Sürmeli, yazık oldu genç yaşına.

Neden kaçtın peki? Sen neden pıstın? Hiç mi duymadın Pir Sultan’ı, Nesimi’yi ya da Köroğlu’nu ? Ya Bedrettin’i? Onlar, dik duran, doğruyu diyen ozanlardı Sürmeli. Onlar pes etmedi, onlar pısmadı, onlar kaçmadı.

Yiğit dediğin, bir aşka yenilir mi Sürmeli? Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun! Neden dik duramadın? Sen, Orta Çağ’dan kalma murdar, cüzamlı feodaliteye neden sorgulamadın? “Milletlerin zenginliği ipek, pamuk ya da altın değil; insandır” der R. Hovey. Sen bunu neden düşünmedin Sürmeli? Neden “Ben insanım” demedin?

Sen işte Sürmeli, sen, umudunu yitirdiğin için Cehennem’desin. Sen pıstığın için, sorgulamadığın için yenildin. Dönüp Köroğlu’na, dönüp Nesimi’ye, dönüp Şeyh Bedrettin’e bakmadığın için yenildin.

Şimdi bulutlar yine ağar Sürmeli. Yozgat sel, Soğluk’u duman alır mı, bilmem. Hiçbir şeyin tadı yok Sürmeli ama hiçbir şeyin. Suyun da… Suyun tadı olur mu, deme Sürmeli. Suyun da tadı da olur. Ama suyumuzun tadı yok artık.

(Elif de bir gün sırroldu böyle Sürmeli. O da yok. Bir daha gören olmadı. Ne olur Sürmeli, Elif’i görürsen, seni bekleyen var, de. Ben yandım, bari seni bekleyen yanmasın, de. Ne olur Sürmeli, Elif’i görürsen de bunu. Üveyikler, keklikler, yaban kazları can çekişiyor, de. Git, de, git, su ver, de. Olur mu Sürmeli? Bak, unutursan küserim. Ben ağlamıyorum Sürmeli. Ben ağlamıyorum. Gözüme bir şey kaçtı.)

Amma velakin… Ezcümle, ha söyle de söyle!

1 Comment

  1. Yazdıkların da tıpkı kırık bir aşk hikeyesimi anlatan “Sürmeli” türküsü gibi yüreğimize dokunan duygu dolu satırlar sevgili Numan. Okurken gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Evet, çok doğru Gabriel Garsia Markos’un dediği gibi umudun bittiği yer cehennemdir, artık o insan için yer demir, gök bakırdır sevgili Numan. Selamlar ve sevgiler.
    Erhan Karakahya

Yorumlar kapatıldı.