Babalar Neden Erken Ölür? -V- >>
Güzdü. Ablam pazara, bahçemizdeki sebzeleri satmak için, dört tekerlekli, elle itilen aracıyla çoktan gitmişti. Çınarın altına da kahvaltılıklarımızı hazırlamıştı bir anne gibi. Uyandığımda babamın sesi geliyordu. Odasına girip yataktan kaldırdım hemen. Elini yüzünü yıkayıp koluna girdim, yavaş adımlarla koyu gölgeli çınarın altındaki divana yürüdük. Sol bacağını zar zor atabiliyordu.
Babamın kahvaltısı bitince “Baba, ablam Harun amcaya götürmem için iki sepet sebze hazırlamış. Ben onları verip hemen gelirim.” dedim. Kendini sırtında taşıyan adama sebze götüreceğimi anlayınca sevindi. Sağ elini yüreğinin üzerine koyduktan sonra kapıyı işaret etti. “Selam söyle.” demekti bu. Ablamın gülümsemesindeki minnet, Paytak’ın selamında da vardı.
İki sepet de zırh gibi ağırdı ama yükün kime gideceği önemliydi. Sepetleri kaldırdığımda kuş gibiydi yüküm. Sokaktan geçerken beni görenler başlarını eğdi, utandıkları için görmezden geldiler yine. Leyla kapılarının önünü süpürüyordu bu sırada. Beni görünce birkaç adım attı. Ben başımı çevirince olduğu yerde kaldı sokağın böcekleri gibi.
Ablamın tarif ettiği küçük bahçeli evin kapısını çaldım. Harun amca belirdi kapıda, başında kasketi vardı yine.
– Bunlar ne evlat, dedi ellerimdeki sepetleri görünce.
– Size, ablam bahçeden topladı.
– Selma kızım, beni mahcup etti. Gel kahve içelim, dedi.
– Babam bekliyor, dedim.
– Beklesin, sen döndün ya, dedikten sonra içeriye girip tepside iki fincanla döndü. Kahvesini içerken elini ceketinin içine attı. Bahçemizden kopardığı kurumuş fesleğeni çıkarıp koklarken nefesi yetseydi dünyanın bütün fesleğenlerini içine çekecekti. Sustu önce. Az sonra dağ çökecek, arşa çıkacaktı gürültü. “Bu poşetteki fesleğenleri de ben, sana getirdim.” diyemedim nedense.
– Ali, çok severdi fesleğeni. Bunu her koklayışımda Ali’mi kokluyorum. Sen var ya evlat…
– Evet, Harun amca ben var ya!
– Sen, döndün, dedi.
– Peki, Ali?
– Ben fesleğenlerimi kuruttum, dedi elindeki tespihi un ufak ederken.
Tırnakla et arasına batan bir kıymığın acısı duydum. Birinin dönmeyeceğini bilmek korkusu, tek başına yaşayan biri için korkunun birleştirici gücünü yok etmişti. “Biz”i yoktu bu yaşlıca adamın.
– Şimdi anladın mı babaların neden erken öldüğünü, dediğinde poşetteki bir demet fesleğen çürüyüverdi. Kıymık her yanımı kanatarak gezinmeye başladı. Elini tuttum. Elinde sızı vardı.
– Ali, beni çok bekletiyor, dedi en son.
Çürümüş fesleğen poşeti elimde, yolumu bulmaya çalışırken kıymık, yüreğimin ta orta yerine bir mıh gibi saplandı. Üstelik âmâydım, laldım.
Eve gelince, başımı babamın dizine koyup ablamın dönmesini bekledim.
– Baba, dedim, fesleğenler neden kurur?
İlk yorum yapan olun