Son kırk yılda sözcüklerin ayrı mı bileşik mi yazılacağı konusu dilimizin ana sorunlarından birisi oldu. Eskiden yani 1980 öncesindeki Türk Dil Kurumu döneminde bu konu, bu kadar gündemde değildi. 1983 yılında yapısı değişen Türk Dil Kurumu “Ayrı mı yazılır bileşik mi yazılır?” konusunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi.
Şimdi sözü uzatmadan ayrıntılara geçelim.
Denizanası bileşik, deniz kızı ayrı yazılıyor. Ancak bu basit bir hata değil. Burada TDK, eski kuşağın birbirine daha bağlı olduğunu yeni kuşağın ise bir an önce evden ayrılmak istediğini vurguluyor. Uzatmayalım, anaysa bağlıyor kızsa ayırıyoruz.
Deniz konusu TDK’nin çok incelikle yaklaştığı konulardan birisi. Benim incelemelerime göre tavası güzel olan deniz canlıları ayrı yazılıyor ancak nasıl pişirilirse pişirilsin istenen lezzeti vermeyen deniz canlıları bileşik yazılıyor. Denizaslanı, denizayısı ve denizineği bileşik deniz yılanı ayrı yazılıyor. Denizörümceği ve deniztavşanı bileşik, deniz alası ayrı yazılıyor. Benzer şekilde denizatı bileşik, deniz kaplumbağası ayrı yazılıyor.
Yeşil fasulye ayrı, karadut bileşik yazılıyor. Akçaağaç bileşik, badem ağacı ayrı. Aslında aynı bitki ama hercai menekşe ayrı alacamenekşe bileşik yazılıyor. Mormenekşe bileşik, ak zambak ayrı.
TDK’ye göre yeşil biber ayrı, kırmızıbiber bileşik yazılıyor. Kırmızılar bileşik yazılıyor gibi düşünmeyin. Pul biber ayrı, karabiber bileşik yazılıyor. Geçen gün pazarda rengârenk dolmabiberlerin satıldığı tezgâhı görünce aklıma hemen TDK geldi. Dedim şu pazara üç TDK uzmanı salsan sarısını ayırır, yeşilini uzatır, kırmızısını dolandırır, dolmabiberin her rengi için ayrı bir kural çıkarır.
Neyse biz konumuza geri dönelim, sivrisinek bileşik, hamam böceği ayrı yazılıyor. Karasinek bileşik, at sineği ayrı. Sinek uzmanı olmadığım için burada bir yorum yapamıyorum ama eminim ki TDK bu karara varmadan önce sinekleri sindirim sistemine kadar incelemiş ve en doğrusunu bulmuştur.
Kuşgözü bileşik, kuş tüyü ayrı yazılıyor. Kuştan deveye geçelim. Deve tüyü ayrı, deveboynu bileşik. Aslansütü bileşik, kuş sütü ise ayrı yazılıyor.
Kazevi bileşik kuş evi ayrı yazılıyor. Zaten dikkatli bakarsanız kazların kuştan başka her şeye benzediğini göreceksiniz. Horozlar tutarsız davranışlar gösterdiği için horozayağı bileşik, horoz ibiği ayrı yazılıyor.
Yerküre bileşik, su küre ayrı; yılbaşı bileşik, ay başı ayrı; fildişi bileşik, köpek dişi ayrı; ayakaltı bileşik, el altı ayrı; yeraltı bileşik yer üstü ayrı yazılıyor. Mantığı nedir derseniz onu bilemiyorum ama bir mantığı olduğuna eminim.
Başparmak bileşik, serçe parmak ayrı yazılıyor. Başparmağın önemini vurguluyor olabilir TDK.
Kepçeburun bileşik, karga burun ayrı yazılıyor.
Zeytinyağı bileşik, ayçiçeği yağı ayrı yazılıyor. Zeytinyağı daha lezzetli olduğu için sanırım bunu bileşik yazıyoruz.
Ayçiçeği gibi narçiçeği de bileşik yazılıyor. Kır çiçeği, çan çiçeği ve saray çiçeği ayrı. Acemborusu bileşik, acem lalesi ayrı yazılıyor.
Su topu ayrı, kartopu bileşik yazılıyor. Gökyüzü bileşik, gök taşı ayrı. Denizaltı bileşik, su altı ayrı yazılıyor. Gerçeküstü bileşik, gerçek dışı ayrı.
Başüstü bileşik, tepe aşağı ayrı; kıçüstü bileşik, baş aşağı ayrı yazılıyor. Sümen altı ayrı, masaüstü bileşik; başucu bileşik, göz ucu ayrı. Başa baş ayrı, tıpatıp bileşik; hıncahınç bileşik, dişe diş ise ayrı yazılıyor.
Masa örtüsü ayrı, başörtüsü bileşik yazılıyor.
Tektaş bileşik, tek tabanca ayrı yazılıyor. Atkuyruğu bileşik, keçi sakalı ayrı.
Tek vücut ayrı, yekvücut bileşik yazılıyor. Dilaltı ve dizüstü bileşik, göz altı (gözün altı) ayrı.
Anayasa bileşik ana dil ayrı, anapara bileşik ana yurt ayrı yazılıyor. Görülebileceği gibi anaların durumu TDK açısından biraz karışık.
Bunları bilmek de yetmiyor çünkü TDK bunları zırt pırt değiştiriyor. Ben bu yazıyı yayımlayana kadar zırt pırt bileşik hale gelebilir. Ama nasılsa bir sonraki kılavuzda yeniden ayrılır diyerek ben genelde bunları değiştirmem. Örneğin “zeytinyağı” sözcüğü 1970’teki kılavuzda “zeytinyağı”, 1988’de “zeytin yağı”, 1996’da yeniden “zeytinyağı” olmuş. 1970’teki “mısıryağı”, 1988’de “mısır yağı” olmuş, 1996’da ise “mısır yağı” olarak devam etmiş.
Ben 1996’daki yazım kılavuzu toplantısını çok merak ediyorum.
– Mısır yağını bu sefer bileşik yazıyoruz değil mi?
– Yok o ayrı kalsın.
– Yahu zeytinyağını bileşik yazdık az önce. Biri ayrıysa diğeri neden bileşik demezler mi?
– Bak burada kaç kişi maaş alıyoruz. “Bütün yağlar bileşik yazılacak” dersek o zaman “Aaa çok da kolaymış, bu iş için bu kadar uzmana gerek yok.” derler. Benim için sorun yok, benim yerim garanti ama iki gün sonra üzülen sen olursun. Senin daha çiçeğin burnunda.
– Zaten mısır yağının zeytinyağından ayrı bir tadı var. Ayrı yazılması daha mantıklı sanki.
– Aferin! Bak, hemen kavradın. Bravo, işte şimdi zammı hak ettin.
1970’teki anadil sözcüğü 1996’da “ana dil” olmuş. 1970’teki “sonbahar” ise 1988’de “son bahar”, 1996’da ise yeniden “sonbahar” olmuş. Sözcükler Yeni TDK’nin elinde uçarı sevgililer gibi bir ayrılıp bir barışıyor.
Sanırım artık herkes TDK’nin neyi nasıl ayırdığını anlamıştır. Şimdi bir soru ile öğrendiklerimizi pekiştirelim:
“Şeyimin keyfine göre” ayrı mı yazılır, bileşik mi?
Be the first to comment