Aşk, acıya tutunarak yaşar; kalıcılığı da bu dayanağıdır, çünkü mutlu aşk unutulur. Toplumu belleği; acıya, mutsuzluğa, ayrılıklara duyarlıdır. Bir kez ayrılık ve yara yüreğe düşmeye görsün. O yara dillenir, türkü olur, yayılır. Harun ile Necla’nın aşkı da yaşayacak hep. Ayrılıktan yana, acıdan yana çünkü bu hikâye. Zamanın yenemeyeceği güçtür yara alan aşk.
Diyarbakır’ın varlıklı ailelerinden biri olan Nevaf Bey, Dicle Nehri kenarında geniş bağlara, bahçelere sahiptir. Feodal bir bey… Bu topraklara da çok güvendiği yardımcısı Harun bakar. Harun yakışıklı, dürüst bir genç ama bir o kadar da yoksul, bir o kadar da yapayalnız. Gönle bak ki Harun, Nevaf Bey’in güzel kızı Necla’yı sever. Gönül bu, Necla da Harun’dan hoşlanır. Necla sürekli ısrar eder: “Harun, beni babamdan iste.” Harun’sa çaresizidir. Yakışıklı Harun bilir davulun dengi dengine çaldığını. Bir bey, bir marabaya kızını vermez. “Necla, bilsem vereceğini kapısında kul olurum. Param yok!” der.
İcadından sonraki tüm zamanların belirleyicisi olan para, Harun’un yoksul yüreğinin önüne dağ gibi dikilmiştir. “Sen beni sevmiyorsun, sevsen isterdin.” diye sitem eder Necla.
Nevaf Bey, kızının sürekli olarak bostana gitmesinden kuşkulanır. Necla’nın dadısını çağırır, kızının sürekli bostana gitmesinin, zamanını orada geçirmesinin nedenini sorar. Dadı da Necla’nın gönlünü Harun’a kaptırdığını söyler. Nevaf Bey, “Bu ne cüret!” der.
“Bu ne cüret!” cümlesi sınıfsal ayrımın da belirleyicisidir artık. Geleneklere, beyinlere kazınan kokuşmuş bir kibrin açılımıdır bu cümle. “Bu ne cüret!” tepkisi, “Yoksul bir genç, bir bey kızını sevemez.” düşüncesinin somutlanmış hâlidir.
Sanki yoksulun yüreği yok, sanki yoksul genç aşk nedir bilmez, sanki mutluluk beylerin hakkı… Aşk salt zenginlere has sanki!
Harun kovulur tabii. Necla da bundan böyle dışarı çıkmayacaktır. Necla, Harun’a haşlanmış tavuğun içine altın doldurup dadısının da güvendiği bir haberciyle Harun’a gönderir. Harun, paketi açar, tavuğu görür ve tavuğu haberciye geri verir. “Ben kendisini tavukla mı kaçıracağım.” der. Harun umutsuz, kırgın… Harun yoksul… Evrensel bir ayıbın kurbanı belengaz Harun. Yer demir, gök bakırdır artık. Beli kırık yılandır hem Harun hem Necla.
Evkaf Bey kararlıdır artık. Gelen görücülerden en zengin olanıyla Necla’yı nişanlar. Necla’nın sessiz çığlığı; söze, türküye, siteme dönüşür. Hele türküde geçen şu iki dizedeki sitem kandır.
“Yâr beni beğenmezdin/ Bak bana nişan taktılar.”
Ardından gelen şu sızı ya?
“Cümle kuşlar yuva yapmış/ Bir kuş kadar olmadım.”
Uy aman aman, uy aman aman… Bir aman ki çaresizliktir diğer adıyla.
Necla’nın çığlığıdır “Yeni Kapı’da Atlılar.” Ya Harun’un çığlığı? Duyan var mı? Yoksulun, yokluğun çığlığı duyulmaz ki! Vah, belangaz Harun, yoksul Harun!
Evrensel ayıbı seyreden ikiyüzlü kapital dünya!
Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle.
İlk yorum yapan olun