Tam kapanma sözünü duyunca kendi kendime “İşte bu sefer öyle böyle değil, tam anlamıyla kapanıyoruz.” dedim. Belli ki önceki kapanmaları geride bırakan, sert, istisnasız, vatandaşın gözünün yaşına bakmayan, insafsız bir kapanmaydı söz konusu olan. Yakınlarımızla helalleşip evlerimize kapanacak, belki de üç hafta sonra bir daha hiç dışarı çıkmak istemeyecek, artık köstebek gibi devam edecektik kalan hayatlarımıza.
Ben kapanmaya bir gün kala mahalledeki havayı bir koklamak için dışarı çıktım. Mahallemizde birbirleriyle rekabet halinde olan üç nalburumuz var. İlk nalburla sohbet ettikten sonra, “Yarın yandaki markete geleceğim ama siz de açık mısınız?” diye adamı yokladım. Hemen oradan bir kartvizit verip biraz açık biraz kapalı olacaklarını, telefonla sorup burada oldukları saatte gelmemi istedi: “Bizim evler yakın olduğundan arada bir uğrayacağız.” Sonraki nalbur daha kesin konuşarak stoktaki bazı mallardan ötürü dükkânı açmak zorunda olduklarını söyledi. Bu durumdan memnun değilmiş de mecburiyetten gelecekmiş gibi. Ayrıntısını sormadım ama herhalde son kullanma tarihi yaklaşan tornavida ve kürek uçlarından söz ediyordu. Üçüncü nalbur ise “Dükkânda balıklarım var gelmek zorundayım” dedi. “Hangi saatte yem vereceksin ona göre geleyim” dedim. “Sabah onla akşam beş arası gelebilirsin” diye yanıtladı. Şimdiki balıklar ne kadar şanslı diye düşündüm. Biz de balık baktık ama bizim zamanımızda sabah, akşam yem verip haftada bir de akvaryumu temizlesen yetiyordu. Böyle saatlerce bire bir ilgilenmek gerekmiyordu.
Yalan yok biraz olsun rahatlamıştım. Sonra çiçekçiye gittim ve iki çiçek aldıktan sonra aslında çiçekleri sonraki hafta dikmek istediğimi ancak kapanmadan dolayı erkenden almak zorunda kaldığımı söyledim. Eğer gelebileceksem hafta içinde açık olduklarını söyledi. Çiçekleri sulamak için zaten burada olacaklarmış, hazır gelmişken de bana satış yapabilirlermiş. Görünen o ki konuştuğum kimse tam olarak kapanamıyordu.
Umduğumu bulamamış şekilde eve dönüp geceyi huzursuz bir ruh hali içinde geçirdim. Ertesi gün pide alma bahanesiyle dışarı çıktığımda esnafımızın sözüne sadık olduğunu gördüm. Nalburlar söyledikleri gibi açıktı, uzaktan bakınca çiçekçide bir sorun var gibiydi çünkü önünde bir kalabalık vardı. Yaklaşınca kalabalığın çiçek sırasına girmiş vatandaşlar olduğunu anladım. Fırının yanındaki ozalitçi uzaktan selamımı aldı. Üç gelişimin en az ikisinde kapalı olan sıhhi tesisatçı ve elektrikçi de tam kapanmanın ilk günü açıktı.
On yıldan fazladır aynı mahallede yaşıyorum. İç sokaklardan birinde ne iş yaptığını bilmediğim bir dükkân var, kapısında Brülörcü Hikmet yazıyor. On yıl içinde sadece bir iki kez dükkânını açık gördüğüm Brülörcü Hikmet, gemisinin üstünde Moby Dick’e meydan okuyan Kaptan Ahab gibi dükkânın kapısından bana bakıyordu. Hadi lan dedim kendi kendime, “Gün bugündür, git al brülörünü” ama sonra vazgeçtim. Nasılsa kapanma boyunca açıktır, ilk günden sıkıştırmayalım Hikmet Abi’yi, tarihe geçecek şu poz bozulmasın diye düşündüm.
Ben bunu bir direniş, hükümete baş kaldırma gibi düşünmüyorum, çünkü neredeyse hepsini tanıyorum, hepsi de mülayim insanlar. Belki teknik olarak bir hata yapıldı, örneğin “Tam Kapanma” yerine “Tam Kapan” denilse sonuç farklı olabilir miydi bilmiyorum.
Biraz daha dolaştım, mahallede kapalı olan tek bir yer bulamadım, canım sıkıldı. Saat beş olmuştu, eve dönmeye karar verdim. Yolda Behzat Abi’ye rastladım, kan ter içindeydi. Mahallede Behzat Abi’nin “markete kadar gidiyorum” diyerek İstanbul’un altını üstüne getirdiğini bilmeyen yoktu. “Hayırdır nereden?” diye sordum. “Markete kadar gitmiştim, oradan da kızıma uğradım beş dakika” dedi. Dışarıdan bakınca normal geliyor olabilir ama öyle değil, çünkü Behzat Abi’nin kızı Pendik’te yaşıyor. Pendik buradan 21 kilometre. “Abi bir yıl antrenman yapıp da senin yaptığın yolu yapamayan adamlar var, hem de adamların cebinde maratoncu lisansları var.” dedim. Beni duymamış gibiydi, telefonun kılıfını kızında unutmuş ama sorun değilmiş yarın zaten o tarafa gidecekmiş, sabah erkenden çıkar akşam olmadan kılıfı alır dönermiş.
Ben ülkemizde nice Behzat Abi’ler olduğunu biliyorum, bakkala kadar gidiyorum diyerek tam kapanma süresi içinde bu ülkeyi Ardahan’dan Edirne’ye dolaşacak nice değerli abilerimiz var. Yasakları birazcık olsun esneten bu abilerimizin sayesinde gül gibi genelgeler don lastiğine dönüyor ama olsun, yine de benim kalbim onlarla. Adaletin yolu kapandığında veya yoksulluk sınırı aşıldığında değil ama bu abiler pide almaya çıkmadığında. İşte benim umudum o gün tükenir.
Tamda Ülkem ve ülkemin insanları bu durumda.Ne kadar net ve güzel dile getirmişsin.Bayıldım.Tebrikler