Belki de geçmişi değilse bile nefret ve kin duygularını unutmak en doğrusu… Bu unutmak, toplumsal belleğin sıfırlanması anlamında bir unutmak değil. Tam aksine toplumsal belleğin yeniden inşası, yeniden filizlenmesi, yeşile durması, umuda yürümesi adına bir unutmak… Nefretten, kinden arınmak adına unutmak… Evrensel değerleri büyütmek adına unutmak…
“Dersim dört dağ içinde”
Tarih ne yazarsa yazsın, ne derse desin. Bir tek yazanı olmaz tarihin. Herkes tarihi kendince yazar. Tarih nalıncı keseridir. Taraflı… Bu nedenle nefreti unutmak gerek… Evrensel değerin o ölümsüz düsturunu, ‘Öldürmeyeceksin’ düsturunu benimsemek için unutmak gerek… Mademki tarih, yanlı söylemlerde bulunur mademki herkes geçmişi kendine göre yorumlar, her iki tarafın iddialarından ders alıp unutmak, nefreti unutmak, kini unutmak gerek…
“Gülü Bardağ İçinde”
Geçmişte yapılan yanlış, bugünün iyi insanlarını suçlu yapmaz. Yanlış, iyileri üzerinden değerlendirilemez. Yanlış, iyileri acıtır ama cezalı konumuna sokmaz. Belki de iyilerin, evrensel değerlerin yüzü suyu hürmetine unutmak gerekiyor.
Unutmak hainliktir, demek de hainliktir kimi zaman. Nedeni ne olursa olsun insanlık, bugün, geçmişin bir yanlışına üzülüyorsa nefreti, kini unutmak gerek… Unutulmayan kin, aynı yanlışı doğurur. İşte bu nedenle işte, unutmak gerek…
“Dersimi Hak saklasın”
Ama ya acılar? Ama ya korkular? Ama ya talanlar? Bunları yaşayan bilir, okur, yazar, dillendirir, türküleştirir. Bir tek onlar… Tarih ne bilir korkuyu? O ne bilir acıyı? Tarihin yalanı çok olur da türkünün olmaz. Bu nedenle de güçlüdür türküler. Tarih sayfalara, türkü dillere…
Ama acı yaşayanındır; onu sahibinden başka kimse yazamaz. Tarih yazar, yan tutar ama türküler sadece anlatır, unutturmaz. Aynı yanlışa düşmemek için türküler kutsal bir abide gibi yüzyıllara akar. Kinin, nefretin yanlışlığını göstererek akar. Acının telafisi zordur; acıya, kana bulaşmayın dercesine akar. Bu nedenle türkü, daha güçlüdür tarihten.
“Bir gülüm var içinde”
Vartan Margosian nasıl da duru, nasıl da acı, nasıl da içten söylemiş “Dersim Dört Dağ İçinde” türküsünü. Anadolu kokuyor, insanımız kokuyor. Nasıl da acı kokuyor Vartan Margosian! Nasıl da kimsesizlik ve naçarlık…
Bu türküyü kim yakmışsa kim dillendirmişse bir kürek köz atmış türkünün içine. Koca bir kürek köz… Cehennem’in ateşi bir hiç Vartan Margosian söylerken. Siz ateş neymiş, yanmak neymiş Margosian’dan öğrenin. Bir nişan gibi, bir belge gibi… Ses, sadece söz olmamış; günahı da haramı da evrensel acıyı da somutlamış. İnsanlık acısını… Ceylan ağıtını… Vartan Margosian, bu türküde bir çığlık… İnsanın… İnsan olanın… İnsanlığın çığlığı…
“Yavrumu uçurmadan, yuvamı dağıttı felek!”
Türküdeki bu dize köz gibi… Küle gömülmüş közde çıplak ayakla yürümek gibi… İnsanın insan yanını dağlıyor. Ama en çok da utandırıyor. Muradı gözünde kalan bir babanın ya da annenin ağıtı sadece insan olanı utandırır. Vartan’ın umutları yok. Yeşili kurumuş. Vartan çığlık çığlığa… Vartan, yavrusunu kurtlar kapmış ceylan gibi…
Kuş olan ana, kuş olan baba bile yavrusunu uçurmadan rahat yüzü görmez. Yiyecek bulmak için yuvasından ayrıldığında dahi aklı fikri yavrularındadır. Ya insan anneyse, babaysa… Yavrularından ayrılmaya zorlanıyorsa… Tam ruh sızısı… Buna insan değil, Gülten Akın’ın dediği gibi “Adamdan içerli kuşlar ağlasın.” Hüthütler, keklikler, turaçlar, güvercinler, Arap bülbülleri, üveyikler, serçeler, yaban ördekleri ağlasın.
Vartan’ın derdi kıyamete kalsın gayrı!
İnsan insana zulmeder, hal bilmez. Bilse bilse bu acıyı, yavrusunu yitiren kuşlar bilir. İnsanın verdiği acıyı insan mı bilir? Yapma Şükrü Erbaş Usta! İnsan insanın acısını almıyor bak. Bilse bilse Şükrü Erbaş usta, bunu, kuşlar bilir. Kuşlar ağlasın, kuşlar gitsin gayrı insanın yasına; insan değil. Vartan Margosian’a kuşlar gitsin. Yasına kuşlar uçsun. Suriye bülbülleri, kırlangıçlar, ağaçkakanlar, ötleğenler, yaban kazları, sığırcıklar, karatavuklar uçup gitsin.
“Ne oldu ağama ne oldu
Sararıp benzi soldu.”
Acıdan, insanın acısından nemalanarak palazlananlara bu türkü “Dur.” der. Dur. Belge gibi bir türkü… Daha iyi, daha dürüst insan olmamız adına, acıyı yok etmek adına bir türkü… Acıya meyletmemenin türküsü… Evrensel değerlere yürümenin türküsü…
“Ağam buradan gideli
Bu yerler viran oldu.
Eli elimde olsun
Kapı kapı dilenek”
Uçup gideni geri geleydi, gönlü, dilenmeye, insanlığın ayıbına razı… Çaresizliğe bakar mısınız? Ruh sızısı tam da… Ağustosta, zemherideymişçesine üşümek bu olsa gerek…
“Eli elimde olsa kapı kapı dilenek!”
Bu nedenle tüm zamanların bu murdar iki duygusunu, kini ve nefreti, unutmak gerek… Vartan Margosian için… Uçuramadığı yavrusu için…
Ama velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!