Çağdaş Arap edebiyatı denildiğinde ilk akla gelen adlardan birisi Mısırlı yazar Necib Mahfuz ve ünlü romanı Cebelavi Sokağı’nın Çocukları.
Necib Mahfuz’un yaşamı Cebelavi Sokağı’nın Çocukları ile değişir. 1959 yılında Mısır’da El-Ahram Gazetesi tarafından tefrika şeklinde yayınlanan kitabın basımı, El Ezher Üniversitesi tarafından, dini aşağıladığı gerekçesiyle yasaklanır.
1988’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü Necib Mahfuz’a veren akademi, ödülün açıklamasında, yazarın ünlü romanı Cebelavi Sokağı’nın Çocukları’nı özellikle vurgulayınca kitap yeniden gündeme gelir.
1989 yılında, köktendinci Ömer Abdülrahman “Eğer Cebelavi Sokağı’nın Çocukları’nı yazdığında Necib Mahfuz’u öldürseydik, Salman Rüşdi, Şeytan Ayetleri’ni yazmaya cesaret edemezdi.” der. Bu söz, Mahfuz’un öldürülmesi için yeni bir fetva olarak algılanınca hem Cebelavi Sokağı’nın Çocukları, hem de kitabın yazarı Necib Mahfuz yeniden radikal grupların hedefi haline gelir. Romanında dinler tarihiyle kendi kurgusunu birleştiren Necib Mahfuz, bir röportajındaki;
– “Cebelavi Sokağı’nın Çocukları yüzünden bazı radikal İslami gruplardan tehdit aldınız. 20 yıl önce yazdığınız bu kitapta Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i birer karakterle özdeşleştiriyordunuz. İslam’a göre bu olacak şey değil! Başınıza gelebilecekler size endişelendirmedi mi?” şeklindeki soruyu,
– “Hayır. Hiç endişelenmediğim gibi, hükümetin özel koruma teklifini de reddettim.” diye yanıtlıyordu.
Necip Mahfuz, ne yazık ki bu röportajdan bir süre sonra, 1994 yılında saldırıya uğrar ve boynundan aldığı bıçak yarası, bedeninin sağ yanında, özellikle de sağ elinde uzunca bir süre felce neden olur. Oysa ünlü yazar, böyle bir saldırının hedefi olması için hiçbir neden görmüyordu. Necib Mahfuz, peygamberleri farklı karakterlere büründürdüğü romanını anlatırken “Ben hiçbir dini küçük görmedim, hakaret etmedim. Sadece insanlığın belirli bir dönemini hayal ettiğim gibi yazdım. Bu konuda özgür davrandığımı inkâr edemem elbette, yine de amacım kimseyi rahatsız etmek değildi.” demişti.
Sadece Arap dünyasının değil bütün dünyanın hayranlıkla okuduğu Necib Mahfuz tüm tehditlere karşın Kahire’de yaşamını sürdürdü ve sonraki yıllarda Müslüman Kardeşler ile yazar arasında bir diyalog kuruldu.
Roman, kuşaklar boyunca aynı sokağı ve o sokağın sakinlerini anlatır. Mukattam Çölü’nün yanında Cebelavi Sokağı’ndaki konağında yaşayan Cebelavi, mal varlığını yönetmek için kurduğu vakfın yönetimini beş oğlundan biri olan Edhem’e bırakır. Ancak Edhem’in bir hatası pahalıya patlar, Hz. Adem’in cennetten kovulduğu gibi Edhem de konaktan kovulur. Cebelavi’nın torunları, kendilerini çok acımasız bir İktidar ve güç savaşının içinde bulurlar. Üç büyük dinin peygamberleriyle benzerlikler taşıyan Cebel, Rıfat ve Kasım, sırayla sokaktaki yönetimi ele geçirirler. Zulüm, yoksulluk ve acılar içindeki sokak, kimi gün zulmün altında ezilir, kimi gün rahata erişir ancak iktidar mücadelesi hiçbir zaman bitmez: “Bu sokakta ya başkalarını döversin, ya da başkaları seni döver.”
Cebelavi Sokağı’nın Çocukları, Mukatta Çölü’nden Nobel’e uzanan çağdaş bir Arap destanı. Yalnızca edebiyat meraklılarının değil dinlerle ilgilenen kişilerin de büyük bir zevkle okuyacağı, kutsal kitaplara ve peygamberlere göndermelerle dolu müthiş bir roman Cebelavi Sokağı’nın Çocukları.
Roman, aşklar, cinayetler, savaşlar arasında gelişirken Mahfuz’un bir sorusu da kitabın başından sonuna dek aklınızı kurcalamaya devam ediyor: “Cebelavi neden sokağa kendisi çıkıp da özlenen adaleti getirmiyor?” Pislik içinde bir sokak ve aynı sokağın içinde, kuş sesleriyle dolu, cıvıl cıvıl bir konak. Cebelavi Sokağı’nın Çocukları, Necip Mahfuz’u Nobel’e taşıyan büyüleyici bir masal.