Başkalarının beğenisini kazanmak sizin için ne kadar önemli? Takdir edildiğiniz zaman mutlu oluyor musunuz, ya da olumsuz eleştiriler canınızı sıkıyor mu?
Buna hayır diyebilecek kişi sayısı azdır. Çoğu insan başkalarının gözünde iyi bir görünüm oluşturmak için yoğun çaba harcar. Kimisi bunu başarabilmek için kendi isteklerinin tersini yapar. Sanki amaç kendini değil başkalarını mutlu etmektir. Ya da mutluluk başkalarının onayı olmadan yakalanamaz.
Bu düşüncenin yaygınlaşması toplumu, gerçekten iyi yöne götürür mü?
Herkesin beğendiği insan iyi insandır diye düşünebiliriz. Bu durumda, kendini herkese beğendirmek için çabalayan insan, amacına ulaştığında iyi bir insan olmuştur. Bir açıdan bakıldığında bu mantıklı gelir. Başkalarının beğenisini kazanmak için çabalayan insan, bunu çoğu zaman yalan söyleyerek başarır. Gerçek yüzünü saklar. Kendini çevresine, çevresindekilerin istediği gibi gösterir. Aslında göründüğü kişi değildir. Toplumun beğenmediği özelliklerine, yalancılık ve ikiyüzlülük de eklenmiştir. Başlangıçta hem kendisi, hem çevresi mutludur. Ama zaman içinde gerçek yüzü kendini gösterir. Biraz daha erdemli olanlar, yalan söyleyemez, ikiyüzlü olamazlar. Bu kişiler beğenilmek için gerçekten toplumun istediği insan olmak zorundadırlar. Bu yüzden, mutlu olmaları imkansızdır. Çünkü, toplumun istekleri ile insanların doğası arasında uyumsuzluklar vardır. Bu nedenle, toplumun istediği gibi olmak demek, bir anlamda kendi doğasına ters olmak demektir. Başkalarının istediği gibi olmaya çalışan, ancak yalan söyleyemeyen kişi, başkalarının gözüne girdiğinde, kendi yapmak istediklerini yapamadığı için mutsuz; diğer durumda ise başkalarınca beğenilmediği için gene mutsuz olacaktır.
Başkalarına kendini beğendirmenin, soya çekme özelliği vardır. Anne babalar için kendini topluma beğendirmek yetmez. Ailenin parçası olan çocuklarının beğenilmesi, kendilerinin beğenilmesinden daha önemlidir. Çocuklarının yanlış olmayan davranışları için, bu davranışın yanlış olmadığına kendileri inansalar bile, toplumun isteklerine uymuyorsa, çocuklarını cezalandırırlar. Bu mantıkla yetiştirilen çocuğun, büyüdüğünde farklı düşünmesini beklemek boşunadır. Çocuk için de toplumun beğenisini kazanmak vazgeçilmez bir öncelik taşıyacaktır. Bu, kuşaktan kuşağa geçerek, toplumsal bir özellik haline dönüşecektir.
Eğitim yapısının da bu zincirin kırılamamasında önemli bir etkisi vardır. Özgür düşünebilmeyi sağlayan bir eğitim yapısı ile, kuşaktan kuşağa geçen bu düşünce tarzı zaman içinde yıpranabilir, etkisi azalabilir. Türk toplumu için düşünecek olursak, özgür düşünmeyi sağlamak bir yana bunun tamamen önüne geçmeye yönelik bir eğitim yapısı oturtulmaktadır. Aile içindeki baskıyı, okullardaki ve daha sonra iş yerlerindeki baskı izlemektedir.
Toplumun beğenisini kazanmak için çabalayan insanlar, bunu yapmayanlara düşman olurlar. Kendileri büyük fedakarlıklarla istenileni yaparken, bazılarının çevreye aldırış etmeden davranmasını kabul edemezler. Bu insanlara karşı şiddet uygulamaya varan davranışlar içine girerler.
Bir diğer grup ise, kendi doğrularıyla hareket eder. Kendisine doğru gelen davranışları, çevresine aldırmadan yapar. Çevrenin tepkisini çekmemek için bunu belli etmeden yapar. Gerekirse yalan söyler ama bu söylediği yalan onu rahatsız etmez. Çünkü yanlış bir şey yapmadığına inanmaktadır. Çevresindeki, yeniliklere ve değişikliklere kapalı insanların yönetimine girmemek için başka seçeneği olmadığını bilir. Hem çevresi bu kişiye tepki göstermez, hem de kendisi hatalı davranmanın verdiği vicdan rahatsızlığını duymaz. Bu şekilde toplumun baskısını kısmen hafifletmiş olur. Bu düşünce yapısına kavuşabilmek çok kolay değildir. Belli bir alt yapının, düşünce sisteminin oturmuş olması gerekir. Aile içinde ve okulda alınan eğitim çoğu zaman bu düşünce yapısına olanak tanımaz. Ama bilgi birikimini ve düşünebilme yeteneğini geliştirebilmiş insanlar, başkalarının doğruları ile hareket etmemeyi başarabilirler. Kendi doğrularına göre yanlış davranmak onların vicdanını rahatsız eder. Davranışlarını, başkalarının doğrularına göre oluşturmamak ise zaten olması gerekendir.
Bunun tam tersini uygulayanlar da vardır. Yaptıklarının yanlış olduğunu bilirler ama, çevreleri onları yaptıklarından dolayı takdir ediyorsa, yanlış yapıyor olmaktan dolayı rahatsız olmazlar. Rüşvet alan birisinin, huzurlu bir şekilde bu parayı övünme kaynağı yapabilmesi, bu tip insan davranışıdır. Bunun doğru olmadığı herkes tarafından bilinir ama, kendi çıkarları doğrultusunda, aynı hatalı davranış içerisindeki bir grup insan, birbirlerini takdir ederek, hatalı olanı hatasız gibi göstermeye ve görmeye çalışırlar. Bu davranışa hatalı diyen kişinin, bu çevrede yeri yoktur. Derhal dışlanır. Hatta bazen cezalandırılır. Çünkü içinde bulunduğu topluluğun düşüncesine aykırı davranmıştır. O topluluktakiler, o kişinin doğruyu söylediğini bilseler bile sonuç değişmeyecektir. Hatta bu durumda saldırının şiddeti daha fazla olacaktır.
Kendilerini kandırmak için çabalayan ve bunu büyük ölçüde başarabilmiş kişiler, karşı fikirlere dayanamazlar. Dalkavukluğun, ülkemizde bu kadar prim yapmasını da bu duruma bağlayabiliriz. Kendilerini beğenmeyen insanlar, etraflarında sürekli takdir edenleri toplarlar ve bu kişileri fırsat buldukça ödüllendirirler.
Başkalarının beğenileri doğrultusunda hareket etmek, aslında insanların önemli bir zayıflığıdır. Bu zayıflıktan yararlanmayı bilenlerdir dalkavuklar. Neyin doğru neyin yanlış olduğu bunları ilgilendirmez. Onların ilgi alanı, kime ne söylersem hoşuna gider, beni de çevresindeki dalkavuk sürüsünün içine alır düşüncesidir. Belki kendisi bunun farkında değildir. Dalkavukluğa, kibarlık, siyaset gibi isimler koyup kendisini kandırıyor olabilir. Büyük olasılıkla da böyle yapıyordur. Dalkavukluk da toplumun genelinde beğenilen bir şey olmadığı için, hayat tarzı olarak dalkavukluğu seçmiş insanlar da, çevrelerinde başka dalkavuklara gereksinim duyarlar. Bu kişilerin kendilerini üstün görebilmeleri için başka dalkavuklar gereklidir. Bu şekilde, suçluların ve beceriksizlerin çevresinde dalkavuklar, dalkavukların çevresinde başka dalkavuklar şeklinde bir grup oluşur. Bu grup insanı yönlendirebilmek, başka insan gruplarını yönlendirmeye göre daha kolaydır. Çünkü zayıflıkları olan insanlardır bunlar. Ve bu zayıflıkları onların kolayca yönetilebilmesine olanak verir. Bu tip insanların zaman zaman önemli görevlere getirilmesi yanlış alınmış bir karar gibi görülse de aslında çok yerindedir. Çalıştıkları konumda yapılacak işler belirlenmişse ve karar vericiden çok uygulayıcıya gereksinim varsa, bunlar ideal yöneticilerdir.
Sonuç olarak, beğenilme isteği, insan zaaflarından birisidir, kolayca kötüye kullanılabilenlerdendir. Toplumun gelişmesi için yararı az, zararı çoktur.