Gönül, Gel Seninle Muhabbet Edelim

Gönül, Gel Seninle Muhabbet Edelim

Ozan Derviş Ali, insanın en büyük değer olduğunu bilir. Bilir de insan hani? O, konuşunca ağzından bal damlayan o, muhabbete başlayınca acıyı bal eyleyen insan hani? İnsansızlık kötü… Gönle dokunanı bulamamak daha da… Ozan da bunun sıkıntısını dillendirir. Baktı kendini anlayan biri yok, araya kimseyi almadan gönlüyle dertleşir. Öyle dolmuştur ki çok şey diyecektir. Konuşacağı insan var ama güvenecek insan yok. Bu dertleşme kendini tanımak adına değil, eksiklerini görmek adına değil. Bu dertleşme insan bulamamaktan, insan yokluğundan. Çok acı. Acı da laf mı ayıp, çok büyük ayıp.

İnsan, sadece insan oysa… Başka bir şey değil… Yanımızda yöremizde insan yoksa eksikse yalnızca bir şeyler değil, her şey eksiktir. Bir şeylerimiz değil, her şeyimiz anlamsızdır. Gönüle köprüler kurulmuyor? Sıcacık değil gönül. İnsan değişmiş, değiştirilmiş. Yerine yenisini almışlar. Ben de bu yeni insan Derviş Ali, soğuk.

İnsan bulmak zor… Daha doğrusu insan çok da bir diğer anlamı ‘güvenilir kimse’ demek olan ‘adam’ bulmak zor. Derviş de bulmaz. Derviş insana, güvenilir insana hasret… Oysa maksat söz… Maksat insanlık… O maksat ki gönül…

Gönül gel seninle muhabbet edelim
Araya kimseyi alma sevdiğim
Ya benim kimim var kime yalvarayım
Kaldır kalbindeki karayı gönül

İnsan, insanı bulamayınca ne yapar? Ne yapabilir ki içine çekilmekten başka? 19.yy. ozanlarından Derviş Ali de öyle yapar. Gönlünün kapısını çalar, içinin dehlizlerine iner araya kimseyi almadan. Çok derinlere, kendini daha iyi tanımaya… Hem de araya kimseyi almadan… Derdini dökmeye… Yaşadıklarından öğrendiklerini dillendirmeye:

– Aradaki perdeleri kaldır gönlüm. Bak der, bak sana geldim. Senden başka kimsem yok.

Yapayalnızım. Şu karaları, şu gamı bırak da konuşalım. İkimizden başkası olmasın. Çünkü başkalarında vefa yok… Çünkü herkes dost değil… İnsanlar ayaz gönlüm, insanlar zemheri… Kapıyı da ört gönlümüz üşümesin.

Böyle işte… İnsan, insanı bulamayınca gönlüne seslenir. İnsan bulamamak, acı… Acı da laf mı? Köz, bir avuç köz…

Dünya için gül benzini soldurma
Halden bilmeyene halin bildirme
Tabip olmayana yaran sardırma
Azdırırsın bir gün yarayı gönül

Hayat yaman, hayat hikmetli, hayat anlayana ders… Hayatın zorluklarını bilen, yaşayan Derviş Ali de hikemi sözlerle seslenir gönlüne. Ezberlediği hayatı anlatır.

Halden bilmeyene, ehli olmayana, adam olmayana yarayı açmak istemez Derviş Ali. Yara, ehli olmayan tabip de olsa ne gösterilmeli ne de bu yaradan söz edilmeli. Yarayı böyleleri azdırır. Varsın kanasın, varsın sızlasın; yeter ki gönül bilmeyen el uzatmasın. Hainin vereceği merhem, yarayı daha çok kanatır. Gül benizleri daha çok sararır, güller daha çok solar. Gönlü bilmeyen yaradan ne anlar?

El uzatmak, birini anlamaya çalışmak inceliği, değerler sisteminde kendini var ederek gelişir. Bu yoksa sadece bir şey değil, her şey kaybolur. Kimse, kimsenin acısını, hüznünü almıyor, hikâyesini dinlemiyorsa insan da kaybolur. Böyle bir yaşamı reva görenlere inat yaraya tuz değil, insan eli değmeli. Yoksa ahlak ağır bir yara alır. Ahlak da ağırlaşır, kokar. Bu durumda bu kokuşmuşluktan kimse kurtulamaz. Ahlaksızlık acımasızdır, önüne gelen her şeyi yok eder. Derviş Ali, insanları görür de korkar, içine akar. De hadi benizler solmasın, de hadi gül benizler sararmasın! Acı değil mi? Acı da laf mı? Kor ateş bu… Bir avuç kor ateş…

Solmazsa dünyada güzeller solmaz
Bu dünya fanidir kimseye kalmaz
Yalan dolan ile sofuluk olmaz
Mümin olan bekler ferahı (berayı) gönül

Her şey akar, gider. Her şey solar. Solmayacak olaydı güzellikler solmazdı. Kimseye kalmayacak bir dünya için her şeyi sahiplenmek, dünyayı yalan çarkıyla döndürmeye çalışmak da insana bir şey katmaz. Ölüme dek neden insanca yaşanmasın ki? Bir evde ocağının tütmesi hayatın olduğunu gösterir. Gönül de bir ocaktır. O da tütmek ister. Ocağın muhabbeti odunla, gönlün muhabbeti insanla… Yaşamı seyretmek, insana bir şey katmaz. Seyir acizliktir, kulluktur, hareketsizliktir. Oysa yaşama katılmak; hareket, bereket, değişim, yeniliktir. Gönül bunu ister.

Sofuluk; yalanla, dolanla oluşmaz, diyor Derviş Ali. İnsan, ham olmayan insanı arıyor. Yalansız bir hayatı… Oysa insanlıksa can çekişiyor, karanlıkta boğuşuyor.

“İnsanın acısını insan alır.” diyen Şükrü Erbaş’a sor insanı Derviş Ali. Bunu ona sor. “Hani, insan hani? Acıyı alan hani?” de. Bunu ona sor. Acıyı biraz da ona sor.

Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle.

1 Comment

  1. M,Ö. 4. yüzyılda yaşamış antik çağ filozofu Diyojen de ozan Derviş Ali gibidir. Gündüz vakti elinde fenerle gezen Sinoplu Diyojen, ne yaptığını soranlar “İnsan arıyorum.” diye cevap verir. Anlaşılan odur ki insanoğlu, yaşadığı toplumda “iyiliği, güzelliği,doğruluğu” ve hepsinden önemlisi “sevgiyi” göremediği her zaman erdemli insanın arayışında olmuştur.
    Erhan Karakahya

Yorumlar kapatıldı.