Bu Yeni Orta Çağ’a Hayır!

Bu Yeni Orta Çağ’a Hayır!

Avrupa ve Orta Çağ… Karanlığın, vahşetin, cahilliğin diz boyu olduğu zaman… Uğultulu, murdar bir bataklıktan gelen kokuların genzi yaktığı, bilimin olmadığı, sefaletin her yanı sardığı utanılası dönem… Her yer kıran, her yer yoksulluk… Sinsi bir çağ… Başka bir şey değil.

Soru sormak, yanıt aramak yerine biat etme çağı Çağ engizisyon çağı…

İnsanları kontrol altına almak için korkunun, özellikle de Tanrı korkusunun üretildiği bir zaman dilimi Orta Çağ. Bu zaman diliminde, kilisenin verili söylemleri dışında bir söylemin dillendirilmesi, insanın diri diri yakılması için yeterli bir nedendi. Tek egemen kiliseydi ve onun söylemlerinden başka bir söylem yanlıştı, suçtu, günahtı. Cezası da ölümdü.

Kent kültürü olmadığı için Orta Çağ Avrupa’sının her yanında incelik değil, kabalık hüküm sürüyordu. Cehalet, verili düşünce birkaç büyük kentin dışında bütün Avrupa’ya yayılmıştı. Verili düşüncelerle yaşayan, sorgulamayan bu kültür, elbette kilisenin de işine gelecek; düşünmeye çalışanlara da gözdağı verilecek ve aykırı düşünenler yakılacaktı.

Bruno, kitaplarıyla odun yığınlarının üzerinde diri diri yakıldı bu nedenle.

Düşünemeyen, salt talana odaklanmış bir beyin, önüne ne gelirse kesip biçer. Bu talana, bu yangına kitaplar da dahil edilecek; Avrupa insanları ateşlerde yakarken binlerce kitap da Cengiz Han’ın savaşçıları tarafından, Bağdat’ta yakılacak, düşünceye dair hiçbir şey yaşatılmayacaktı. Asya da Avrupa da düşüneni sevmiyordu.

Günümüz dünyası farklı mı peki?

İnsanlık teknolojide çok ilerlemesine karşın cehalet, hâlâ korkutucu düzeyde… Hâlâ kitap okumayan, hâlâ kitaptan korkan çok… Orta Çağ’da hal böyleyken 20. yüzyılda Hitler’in savaşçıları milyonlarca insanı katledip milyonlarca kitabı yakmadı mı?

Al işte 20.yy.

İnsanlık, engizisyondan kurtulmasına kurtuldu ama geçtiğimiz çağda savaşlarda ölenlerin sayısı, bırakın Orta Çağ’ı, hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar fazla… Katliam o gün de vardı, bugün de var. O dönemde Galileo düşüncelerinden dolayı yargılanırken bugün de düşüncelerinden dolayı insanlar yargılanıyor, yakılıyor.

Aslında bakılırsa teknoloji değil ama insan yanımız milim yol kat etmedi.

Batı, o dönemde Haçlı Seferleri ile doğuyu talan ederken aynı şeyi şimdi de yapıyor. Haydut, mafya zorbalığına dönüşen bu çirkinlik, bu kez küreselleşme adıyla sürüyor, zorbalık meşrulaştırılıyor. Tas da aynı, hamam da… Sadece tasın kalayı yenilenmiş, hamamın da taşı parlatılmış.

Zorba alır, zorba talan eder, zorbaya her şey hak düşüncesi, yasal kılınıyor ne yazık ki! Kasaba kültürü, dedikodusunu yaparken zorbanın hegemonyası göz ardı ediliyor, gerçek örtülüyor. Cahillik de sorgulamayan da cellâdına âşık olmuş bir halde bakıp duruyor.

Güç hak değildir. Güç haklı olmak değildir. Asla değildir. Teknolojiyi putlaştıran, güç üreten araçlara sahip olanlar güçlerini, zorbalık adına kullanamazlar. Evrensel değerlere hem aykırı olan zorbalık suçtur. Kim ki gücünü zorbalık adına kullanır, o haindir.

Haçlılar, doğuda ele geçirdikleri sanat eserlerini, kitapları Batı’ya taşımıştı. Bu gün de ABD, Bağdat Müzesi’ndeki eşi benzeri olmayan eserleri kaçırıp müzelerine yerleştirdi. Talan, eskiye göre daha büyük, daha arsız…

Sahi gaspa, fırından ekmek çalmaya ceza yazan adalet sistemi, bu talana neden ceza yazmaz? Neden yazmaz Victor Hugo? Talana neden ceza yazmaz bu yargıçlar?

Batı, bilimde çok ileri düzeyde de olsa yüreği, beyni insan odaklı olmadığı için suçlu, bir o kadar da çirkin… Çok büyük bilimsel gelişmeler, çok büyük teknolojik yenilikleri yapmak, bir insanın değerinden daha önemli değil. Asla değil! Bir coğrafyanın yarattığı büyük teknoloji, insanın hayatına mal oluyorsa o teknoloji, gelişmişliğin değil, barbarlığın simgesidir. Başka bir şeyin değil.

Kitap hâlâ korkulansa talan hâlâ varsa bir çocuğun gözleri hâlâ korku yaşıyorsa 21. yüzyılın Orta Çağ’dan farkı olabilir mi? Orta Çağ orada, 21.yüzyıl da burada…

Ne yalelli nağmeleriyle yaşayan ne de ürettiği teknolojiyi insandan değerli tutan bir coğrafya uygarlaşabilir. İnsan yanımızı belirleyen şey teknoloji değildir. Hele ki bu yeni Orta Çağ değil, asla değil.Bu farkı anlamak da bilimi üretenlere, bugünü yangın yerine çevirenlere, Orta Çağ’a çevirenlere soru olsun.

Hiçbir bilimsel gelişme, hiçbir teknolojik çığır, bir çocuğun gözyaşından daha değerli değildir. Bu da bilimsel gelişmeleriyle övünen küresel devlere, postmodern bir söylemle, kapak olsun.

Kubilay Han öldü. Hülagü Han öldü oysa. Bu küreselleşmenin mafyaları nereden çıktı? Cengiz Han’ın atlıları neden hâlâ korku salıyor? Bozkırın atlıları, kıpkırmızı gelincikleri çiğniyor. Gelinciklerin üstünde sevişen bir çift kelebekler öldürülüyor. Bir çocuğun cansız bedeni kıyıya vurmuş yüz üstü yatıyor. Çocuk ki saflıktır, temizliktir ve atlılar çocukları çiğniyor. Nereden çıktı bu Hülagu Han yine?

Amma velâkin… Ha söyle de söyle!

3 Comments

  1. Vahşi kapitalizmin felsefesi:”Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir.” İnsanlık dışı bu zihniyete yazıklar olsun. Çok yazık…! Erhan Karakahya

Yorumlar kapatıldı.