
Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un 2015’te çıkan Hüznün Fiziği romanı 2017 yılında Metis Yayınları tarafından Türkçe olarak yayımlanmış. Ben kitabın Temmuz 2024’te yapılan altıncı baskısını okudum. Neredeyse her yıl yeni bir baskıya ulaşan Hüznün Fiziği, daha fazlasını da hak eden sıradışı bir roman.
Roman Bulgarcadan Türkçeye Hasine Şen Karadeniz tarafından çevrilip Özge Duygu Erkan tarafından yayıma hazırlanmış. Picasso’nun “Minotorların Kralı” tablosunun kullanıldığı kapağın tasarımı Emine Bora’ya ait.
Hüznün Fiziği, Bulgaristan’ın yakın tarihi ile kuşaktan kuşağa atlayarak yazarın ailesini de kuşatan bir dönem romanı gibi. Demir Perde’nin doğusundaki Bulgaristan, Georgi Gospodinov’un kaleminde hüznün mizahla yoğrulduğu bir coğrafyaya dönüşüyor. Gospodinov, ustaca kullandığı metaforlar ile romanı zenginleştirirken boğa başlı Minotor kitabın başından sonuna kadar bir hayalet gibi romanın içinde dolaşıyor. Yunan mitolojisindeki bir efsaneye göre Girit kralı Minos’a hediye edilen bir boğa Minos’un karısıyla çiftleşir ve bunun sonucunda da yarı insan yarı boğa bir yaratık olarak Minotor dünyaya gelir. Üvey baba Minos, Minotor’u şehrin altındaki labirentlere hapseder ve Minotor burada gün yüzü görmeden yaşamını sürdürür. İnsan etiyle beslenen Minotor’a kurban edilen canlar halkın canına tak edince Atinalı bir genç, Theseus labirentlere girerek Minotor’u öldürür. Theseus Minotor’u öldürürken en büyük destekçisi Minotor’un üvey kardeşi Ariadne’dir. Ariadne, Theseus’a âşık olur ve onun labirentten çıkmasına yardım eder. Gospodinov, Minotor’u bir canavar haline getiren bu efsaneye farklı bir yönden bakıyor. Minotor dışlanmıştır, hapsedilmiştir, ötekileştirilmiştir. Sevgiden mahrum çirkin bir yaratık olarak özgürlüğü elinden alınmıştır. Efsanenin mutlu sonu Minotor’un ölümü demektir. Oysa Tanrıların doğumuna izin verdiği hatta önayak olduğu bu efsanede Minotor’un herhangi bir suçu yoktur. Georgi Gospodinov, Minotor’un labirent içindeki yalnızlığını, orada yaşayan insanları da resme dahil ederek Bulgaristan’ın renklerine boyuyor.
Hüznün Fiziği 20. yüzyılı kapsıyor gibi görünse de 1968 doğumlu yazarın tanıklık ettiği 80’ler, 90’lar ve 2000’lerin başını içeren bölümler kitabın en dikkat çekici yerleri. Avrupa ülkeleri ile Demir Perde ülkelerindeki yaşam birbirinden büyük bir hızla uzaklaşırken, uzaktan izledikleri özgürlük ortamı Bulgarların yaşamında derin bir yarılmaya neden oluyor: Hayallerdeki özgürlük ve eldeki Bulgaristan. Georgi Gospodinov, mizahı elden bırakmadan bu toplumsal yarılmayı aktarıyor. Kitapta kovanlarına dönmeyen arılar, kirlenen denizler, ölü yengeçler de var. Gospodinov tarihsel olayları aktarırken yer yer alaycı bir dil kullansa da söz konusu gezegenin geleceği olduğunda bir gazeteci titizliğiyle iklim değişikliğinin izlerini sürüyor.
Bir avcı gibi baktığı her yerde hüznü kovalıyor Gospodinov:
“Hayvanat bahçelerinde gerçek, katıksız bir mutluluk hissettiğimi söyleyemem. Ama insan her zaman onları en az bir defa ziyaret etmek zorunda kalır, çocukken, çünkü ebeveynler çocuklarının, hortumunu yorgun argın savuran fili veya leş kokan kafesinde huzursuzluk içinde dolaşan kurdu görmeye can attığından emindirler.
Filin derin hüznünü hiç unutamıyorum, neredeyse kahrolmuştum (yaşadığım krizlere bir tane daha eklenmişti), sonra pis betonun üzerine uzanmış siyah pumanın üzüntüsünü, kaplanın misafirlerini karşılayıp uğurlarken saklayamadığı bezginliğini… Çıkışta içimi hayvansı bir hüznün kapladığını hatırlıyorum. Bu hüzün, yemin ediyorum, insani hüzünden çok daha yoğun – dilin süzgecinden geçmemiş, dilendirilmesi imkânsız ve dillendirilmemiş bu hüzün vahşi, çünkü dil, nihayetinde hüznü rahatlatır, yatıştırır, onu zararsız hale getirir, kanını akıtır, dedemin tedavi amacıyla hasta hayvanların kanını akıttığı gibi.”
Kitapta hüznün onlarca tanımını bulabilirsiniz. Örneğin,
“Hüzün, helyum, kripton, argon, ksenon veya radon değil… Onun kokusu ve rengi var. O, dünyadaki tüm renk ve kokulara bürünebilen bukalemun bir gazdır, aynı şekilde bazı renkler ve kokular onu kolayca aktive edebilir.”
Hüznün Fiziği’ni bir roman ya da otobiyografi olarak tanımlamak zor. Anılardan oluşan bir derleme deseniz o da değil. Gerçeklerle kurgunun, geçmişle günümüzün iç içe geçtiği çok farklı bir metin. Gospodinov’un kitabın başında başka yazarlardan ve kitaplardan aldığı notları Hüznün Fiziği için birer ipucu olarak kabul edebiliriz belki. Kitabın başında Hemingway’in Paris Bir Şenliktir için yazdığı “Okur tercih ederse, bu kitabı kurmaca olarak kabul edebilir.” notu belki de bu kitapla ilgili bize en fazla fikir verebilecek olanı. Paris Bir Şenliktir, 1920’lerin Paris’ini ve Paris’teki edebiyat çevresini müthiş bir incelikle arka plana alan, James Joyce, Scott Fitzgerald, Ezra Pound gibi yazarları birer roman kahramanına dönüştüren bir kitap. Kendine özgü bir olay örgüsüne ve bir akışa sahip. Hüznün Fiziği ise bu akıştan ve olay örgüsünden yoksun. Farklı zamanlarda birbirinden bağımsız olarak yazılmış metinler yapım sonrasında (post prodüksiyon) bir araya getirilerek bir bağlam içine sokulmuş gibi.
Çevirmen Hasine Şen Karadeniz’in Türkçesi çok güzel, 263 sayfa boyunca hiç takılıp teklemeden sona ulaşıyor. Çevirinin güzelliğini gölgelemeyen birkaç not:
- Sonra talimatları veren yeğen merhumun elini öpüp çekiliyor. (Sayfa 34): Merhum sözcüğü Müslümanların ölüleri için kullanıldığından burada uygun olmamış.
- Giriş merdivenlerin altında. (Sayfa 120): Sanırım giriş merdivenlerinin altında olacak.
- Şu anda bu bana oldukça bilgece geliyor (Sayfa 120): Bir hata yok ancak “oldukça bilgece” sözcükleri art arda biraz kulak tırmalıyor.
- Kendini kadınları baştan çıkartmaya adamıştı. (Sayfa 177): “Baştan çıkarmaya” olsa daha iyi.
- Bu adamın dışarıya burnunu bile çıkartmadığını sanıyordum. (Sayfa 184): “Burnunu çıkarmadığını”.
- “Nasılsın” sorusunun tüm o sahte ilgi alakası yerle bir olur (Sayfa 199): İlgi ve alaka eşanlamlı olduklarından bu şekilde art arda kullanılmaları uygun olmamış.
Yazar altı yaşına ait bir ânı tüm ayrıntılarıyla aktardıktan sonra ekliyor:
“Kendimi bir daha hiç o dakikada, altıncı yazımın sonunda o sıcak taşın üzerinde olduğum kadar mutlu, bütün ve huzurlu hissetmedim.”
Romanın başındaki bir sözü anımsatıyor bu cümle: “Sadece çocukluk ve ölüm vardır. Aralarındaysa hiçbir şey yoktur.”- Gaustin (Yani Gospodinov).
Georgi Gospodinov çocuklukla ölümün arasına hüznü yerleştiriyor. Zorlamadan, kendi ağırlığından oturur gibi yerine.
Hüznün Fiziği’ni okumanızı öneririm.
İlk yorum yapan olun