Yârim İstanbul’u Mesken mi Tuttun?

Ekonomik sıkıntılar sonucu yakılmış, Kayseri yöresine ait bir anonim türkü… Türkünün tüm dizeleri o kadar yalın ki “gam” bu yalınlıkta hemen göze çarpıyor.

Kimi kimsesi olmayan yoksul Anadolu insanı içini boşaltmak için çare görür türküyü. Türküler de olmasa delirirdi bu insanlar. Türküler de olmasa yoksulluk, tamamen örtülecek, insan bir hiçmişçesine ölüp gidecekti. Sanki yaşamamış… Sanki insan kişisi değilmiş… Türkü; yoksulun psikologu, varlığının kanıtı, türkü yoksulun dert küpü…

Anadolu’da geçim sıkıntısı çekildiğinde baba ya da oğul para kazanmak için gurbete gider. Özellikle de İstanbul’a… Ama hiçbir gelin, eşinin gitmesini istemez. Korkar. Gitmek var, dönmemek var. Bu nedenle” Erim er olsun da yerim çalı dibi olsun.” der.

“Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun (aman)
Gördün güzelleri beni unuttun (aman)
Sılaya gelmeye yemin mi ettin (aman)”

Bazı kaynaklara üçüncü dize, “Beni evinize köle mi tuttun (aman)” diye de geçer.

Kocası, İstanbul’a çalışmaya gidip aradan yedi yıl geçmesine karşın dönmeyen gelinin ağıdır bu dizeler. Bu, cephe gerisindeki savaştır. Bu, kocasının İstanbul’un güzellerine tutulduğu düşüncesiyle kendini yiyip bitiren gelinin türküsüdür. Ne bir mektup ne bir haber…

Yemin mi ettin sılaya dönmemeye, diye sorar. Düşlerini yaşamayıp kaynanasına kayınpederine, evdekilere hizmet ederek köle olduğunu düşünür. Bunu sorgular genç kadın: Ben köle miyim, der. Yaşarken diri diri mezara gömülmektir bu, Yusuf kuyusunda boğulmaktır.

“Gayri dayanacak özüm kalmadı
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.”

Bu kavuştak bölümü tükenmişliğin izleridir. Gelinin özü de sözü de tükenmiştir. Sitemin artık isyana dönüşmesinin tanığıdır kavuştaklar.

“Yârim sen gideli yedi yıl oldu (aman)
Diktiğin fidanlar meyveye geldi (aman)
Seninle gidenler sılaya döndü (aman)”

Koca yedi yıl geçmiştir. Eşinin diktiği fidanlar meyve vermeye başlamış ve kendisiyle gidenler de dönmüştür. Dönmeyen tek o… İstanbul’u mesken tutan…

Türkünün bir değişkesinde gelin, “Gençlik elden uçup gitti, gelmene lüzum kalmadı.” diyerek kestirip atacaktır. İplerin koparıldığı, gemilerin yakıldığı, köprülerin atıldığı bir dizedir bu. Ansızın inen bir tokat şiddetinde! Gelinin bu dizesi, bir isyan gibi mektuba döşenmiştir.

Marks’ın “Sevgiliye duyulan aşk, insanı yeniden insan yapıyor.” cümlesi çok anlamlıdır ama gelin, tek taraflı üretilen sevginin sevgi olmadığı bilincindedir artık. Sevgisini sorgular. Yerinde bir soru, görkemli bir gelecek yaratır. “Gelmene lüzum kalmadı.” dizesi, gelinde, başka birine müdarasının kalmadığı gerçeğini oluşturur. O, günahı birilerine yıkmak yerine, günahı çiğneyecektir artık.

“Zor günlerini yalnız atlatan biri, kimsenin yokluğunu hissetmez.” (Charles Bukowski)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.