Erzurum’da Çevirdiler Yolumu

Erzurum’da Çevirdiler Yolumu

Bir Afyon türküsü… Bir dik duruşun türküsü… Buna kimsesizliğin türküsü de denir. Türkünün öyküsü belirsizlikler var. Daha doğrusu öyküyü türküdeki dizelerden çıkarıyorsunuz.

“Erzurum’da çevirdiler yolumu
Beş on polis bağladılar yolumu
Ne bağlarsın polis benim kolumu
Ben bilirim mahkemenin yolunu (aman yolunu)
Ben bilirim karakolun yolunu. (aman yolunu)”

Yiğit bir delikanlının karşı duruşudur bu dizeler. Kelepçenin neden takıldığı bilinmiyor.

“Ne bağlarsın polis benim kolumu?
Ben bilmez miyim karakolun yolunu?

Genç, suçlu olsa kendiliğinden karakola gideceğini söyler. Tutuklanırken, kolları bağlanırken bunu söylemek de cesarettir. Temiz bir gencin sorusudur bu. Çocuk saflığında tertemiz soru… Ağırına gider kollarının bağlanması. “Ben bilmez miyim karakolun yolunu?” dizesi avuç kor ateş…

Bu iki dize, bir sızı… Yok yere tutuklanan gencin temiz direnişinin sızısı… “Suçlu olsam karakola ben giderim.” diyen dürüst gencin duruşu, merhamet olgusunun varlığını da kapatıldığı zindandan gün yüzüne çıkarır. Suçsuz yere bağlanan kollar, insanlığımızın da iflasıdır.

Bu iki dize, reddiyeci tavrın bir hamayıl gibi boyunda asılı duran belgesi olmuştur. O anda sevgiliyi düşünmek de bedeninin değil, ruhun azat olmasının kanıtıdır. Reddiyeci bir duruşun kelepçeye itirazıdır bu iki dize.

Afyonlu genç, belli ki bir şeylerden kaçıyor. Hasımlarından belki… Erzurum’a gittiği haberi, İstanbul’dan bildirilmiştir birilerine. Öldüresiye dövülür dini imanı olmayan zalimlerce. Sonrasında polisler çevirir yolunu. Kolunu bağlarlar. Kimdir bu delikanlı? Hangi muhbirin iftirası var tutuklanmasında? Gurbette tek başına olmak, kurda kuşa yem olmaktır.

Bu genç, ezeli yalnızlığımızın prototipidir.

“İstanbul’dan gelir ölüm fermanı
Yâr kalmadı dizlerimin dermanı (aman dermanı)
Selamımı varın yâre söyleyin (aman söyleyin)”

Genç, içinde korkular biriktirmiştir kolları bağlanınca. Sevdiğine kavuşamayacaktır artık. Bu da dizlerinde derman bırakmaz. Tutuklanmak değildir belini büken ama. Odur. Sevgili…

Hüzünlü güz yaprak döküyor artık. Rüzgâr, Baki’nin çınarlarından el alıyor. Bunun bir de Karacaoğlan’ın reyhanlı, çiğdemli, laleli, nergisli ilkyazı var. Genç adam, sevgili, en zor anda bile “düşünülür”ün dersini ver sen. Onunla el ele zümrüt çayırlarda koşacağın ilkyazları düşün. Bu zor günler de geçer.

“Gönülden kopan bir söz, insanı üç kış ısıtmaya yeter.” der bir Çin atasözü. Sevgilin düşünüldüğünü bilse bütün kışlarda ısınır. Sen yine sev.

“İnsan en çok severken insandır.” (Dostoyevski)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.