Suda Balık Yan Gider

Suda Balık Yan Gider

Bir Erzurum türküsü, kaynak kişi bilinmiyor; anonim… Mani nazım şeklinde 7’li hece ölçüsüyle yazılmış. Manilerin ilk iki dizesinde anlam pek aranmaz, anlam diğer dizelerdedir.

Suda balık yan gider, (yandım aman aman aman).
Açma yarem kan gider.
Yaralıyam bana değme,
Baygınam gel gönlümü eyle

Delikanlı, bir kız çok sever ama sevgili aldırış etmez; yüz vermez. Genç adam yemeden içmeden kesilir, hastalanır. Zaman eski… Çok eski… İnce hastalık dönemi…

Yemeden içmeden kesilen genç hastaneye kaldırılır. İşte sözler bundan sonra dökülür, dert bundan sonra başlar. Kimi kimsesi olmayan bir delikanlının sözünden başka nesi olabilir? Türküsünden başka ona kim ama kim sahip çıkar ki? Kimse! Yoksulun yüzü soğuk olur.

“Açma yaram kan gider.”

Böyle diyor: “Yaramı açma.”

İnsan özünü bilmez mi? Açılsa yara oluk oluk dert! O yara, sevgilinin yanına gelip hâlini sormasıyla iyileşecek. Yarası olan o. Bilmez mi?

Yarayı yaratan, yarayı da iyileştirir. Sevgili gelse… Ah, bir gelse gönlü hoş olacak ama gelmiyor! Gencin aklında salt o bivefa vardır, başka kimse değil. Yaramı açmayın, der bu nedenle. Yara sevgilinin vefasızlığı! Başka bir şey değil. Merhameti olmayanın duyarlılığı da olmaz.

Taşta ses var, sevgilide yok. Taş dile gelir, sevgili gelmez. Sevdiğinde din de yok, iman da!

“Hâllerim yaman oldu.”

Çaresizliğin fısıldanmasıdır bu dize. Evrende çırılçıplak bir yalnızlığın sesi… Sevgili, hastalığının aciliyetini anlasın diye çırpınır delikanlı. Çırpınır da duyan, anlayan kim?

“Bana dert açan dilber (yandım aman aman aman)
Ellere derman oldu.”

İşte bu zor! İşte bu gerçek, adamı öldürür! Kendisine değil, ellere yüz veren sevgilinin duyarsızlığı dert olur, gelir yuvalanır delikanlının yüreğine. İşte zulüm bu!

“Buna tabip neylesin / Ecel gelmiş can gider.”

Kimsenin duymadığı ağıt közdür artık, daha çok acıtır. Delikanlı anlar artık sonunun geldiğini. Tabipler, bu onulmaz derdin çaresini bulamayacaktır. Bir tek kişi iyileştirebilir bu yarayı: sevgili.Vefalı sevgili cenneti, vefasızı cehennemi yaşatır.

Bazı kopuşlar güçtür ama tek taraflı sevda da patolojik bir durumdur. İnsan kendine sorular sormalı. Bu soru yoksa tek yanlı sevmeler de kendi sonucu oluşturur. Bağlanmak kadar kopmak da varlığın diyalektik gelişim sürecindeki seçimidir.

Sudaki balığa bakıp gökyüzündeki hareketliliği kaçıran, yıldızların bir şeyler söylediğini düşünemeyen coğrafyalarda aşklar da temelsizdir.

İki ayağı bir derede de olsa sevgili; koşan, arayan, sorandır. Hani?

Delikanlı, yarattığı sevgili imgesinin sevdiğini sandığı kadınla örtüşmediğini sorgulamadığı için bu imge, yaşamını yok eden bir kâbusa dönüşerek secde edeceği sonuç olarak kendine dönmek zorundadır. Sorgulanmayan sevgi, sorgulamayanı yakar.

Şeker Portakalı’ndan: “Annem bana hep şöyle derdi: Portuga, kalbini oluşturmak dokuz ayımı aldı. Kimsenin onu on beş dakikada kırmasına izin verme.”

1 Comment

  1. Türküleri anlatan bu yazılar bir kitap halinde toplansa ne güzel olur.
    Hepsi ayrı güzel çünkü.Ve anlatım çok farklı..

    A.Deniz

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.