Dilin Gücü – Nermi Uygur

Dilin Gücü, Nermi Uygur

Kitabın ilk sayfalardaki yazım yanlışları görünce bunun baskından kaynaklandığını sandım ama kitabı okudukça yanlışlığın baskıdan kaynaklanmadığını gördüm. Aklıma birden kitabın aslı yerine müsveddelerinin basılmış olabileceği geldi ama müsveddelerde bile böyle yanlışlar yapılamazdı.

Anımsıyorum, yayınevine mail yoluyla yazmış, kitaptaki yazım yanlışlarını belirtmiştim.

Yanıt, “Hoca böyle istiyor.” olmuştu.

Ola ki Hoca öyle istedi. Hoca, öyle istedi diye yanlışa uyulur, yanlış hoş görülür mü? Peki, sözcükleri yanlış yazmak Nermi Uygur ‘a, adı “Dilin Gücü” olan kitaba saygı oluyor da “dil”e saygısızlık olmuyor mu? Kimse bir dilden daha büyük değil ve kimsenin “Ben yazarsam olur.” demeye de hakkı yoktur! Nermi Uygur’un konusu dil olan bir kitapta yazımları yanlış sözcüklerle dili ele alması, kitaba olan inandırıcılığı yok etmiyor ama içinizde bir şeyler kırılıyor. “Bu kadar da olmaz!” diyorsunuz.

Hoca ikna edilmeli, ikna olmuyorsa da “Basamayız.” denmeliydi. Kitabın ilk basım yılı 1962 yapılmış. “Yazar, o dönemin yazım kurallarıyla yazmış; yanlış yazılan sözcükler, o dönemde öyle yazılıyordu.” savunması da çok garip. O dönemde de bu sözcükler öyle yazılmıyordu. Kaldı ki dil canlıdır, değişir. Suçun büyüğü elbette kitabın son baskısını yapan yayınevinde!

Elimdeki kitap 2015 basımı ve Yapı Kredi Yayınlarından çıkmış. Bir dönemde sözcüklerin öyle yazıldığını düşünsek bile bunu bugün de aynı biçimde yazmanın anlamı var mı?

“Hoca böyle istiyor.”

Hocaya saygıymış(!) Saygı farklı, çok daha farklı bir kavram!

Yanlış, yanlış üstüne…

Bir sözü bin söz yapan söz cambazı Nermi Uygur’a büyülenircesine dalmış giderken, ayrı yazılması gereken sözcüklerin bitişik yazıldığını görünce bir anda o büyü de yok oluyor. Akışı kesip sözcüğün yazımına takılıyorsunuz. Düşünce, yanlış yazılmış sözcüklerle dile getirilmez çünkü.

Sözcüklerin anlamsızca birleştirilmesi birkaç yerde olsa “Gözden kaçmış.” ya da “Nazar boncuğu olsun.” denirdi. Ne var ki bu denli yanlışlığı kadı kızı da yapmaz. Bu kitabı öğrencilerin de okuyacağı hiç mi düşünülmedi? Ayrı yazılması gereken yüzlerce sözcüğün birleşik yazıldığı bu kitabı öğrenciler, okuduklarında “Demek yanlış biliyormuşuz.” diye doğru bellediklerini unutup yanlışı öğrenecekleri hiç mi düşünülmedi?

Kitap, öğrencilere, yazım yanlışlıklarını bulmak için ödev veren öğretmenlere iyi bir kaynak.

Şaşkınlık, şaşkınlık üstüne!

Nermi Uygur, Türkiye’ye değer katmış yüz akımız… Çok içten bir kere! Kendi kendine mırıldanıyormuşçasına yazıyor. Ben’ler dünyasında yolculuğa çıkarken denemenin de hakkını veriyor. Bununla birlikte sohbet türünün izlerini de görüyoruz kitapta.

Bir sözcük üzerinden felsefi derinliği olan düşünceler üretebilen, insanı zenginleştiren biri Hoca!

Kitabın tanıtım yazılarında şu söze rastladım: ”Nermi Uygur’dan sıkı bir Türkçe dersi”

Bir kere Hoca, Türkçe dersi vermiyor. Bunu da nereden çıkardınız? Türkçenin kurallarını, Türkçenin nasıl yozlaştırıldığını, Türkçedeki anlatım bozukluklarını, dil bilgisi kurallarını anlatmıyor. Türkçe sözcüklerin etimolojisi üzerine de bir şey söylemiyor. Dil üzerine, dilin gücü üzerine düşündüklerini yazmış. Arıtıcılar üzerinde yazarken öz Türkçe adına bir sözcük de önermiyor. Arapçada çoğul olan sözcüklerin dilimizde tekrar çoğul yapılarak yanlışlık yapıldığından da söz etmiyor. Dilin gücü üzerine felsefi bir bakışla zekice eğilmiş sadece Hoca.

Ahkâm, ahkâm üstüne!

Kitapta yer alan “İnsan Olurken” başlıklı yazısında mesela, dilin insan olmadaki önemi üzerinde duruyor.
“Susmak” adlı yazsında ise” susmanın” da gereğinden fazla konuşmanın da üzerinde durmuş. “Un öğütür gibi laf üretirler.” diyor laf ebelerine. Fransızların “moulin â paroles” dediği şey! Ayrıca burada “Bilge konuşur, susmaz.” diyerek tam da yerinde bir gönderme yapıyor.

“Dildeki Felsefe” de dünya görüşü ile dildeki felsefenin ilişkisine değinmiş. Bu yazıdan anlıyoruz ki Çincede “Ne özne ne de nesne diye bir şey varmış.” Nermi Uygur öz Türkçecilerin zorlamasından söz etmiş ayrıca.

“Dili zenginleştirmeyse Goethe’nin dediği gibi ‘olumlu arıtıcıların’ başarısıdır.” der “Arıtıcılar” denemesinde.

Ana dil, “Rüyalarını gördüğün dildir.” diyor Hoca, nahif, masalsı bir tatla. “Ben en çok dil Nemesisi’den korkarım.” derken de dilin öfkesinin olabileceğine dikkat çekiyor.

Bilimsel uygarlığın ancak sanat, edebiyat ve felsefe ile zenginleşeceği gerçeğini bir kez daha vurgulaması başka bir tat!

Gelelim yazım yanlışlarına. Buraya kitaptaki yanlışları düzeltmeden yazacağım:

Birbakıma, şimdiyedek, baştanberi, biryanda, yeralır, biryanda, bazen, yeryer, birbaşına, dile getirdiğine, ufaktefek, bellibaşlı, tektek, her zaman, azçok, birtürlü, pekçok, birşey, gözönünde, belbağladığımız, bugünedek, isteristemez, hiçbirzaman, hergün, günlükdile, sözetmek, eskidenberi, dünyagörüşü, herşeydenönce…

Bunlar yazım yanlışları… Ya dil yanlışlığı?

  • Sayfa 89’da mantık yanlışlığı var:”Ağılı bir yılan İsis’i sokar.” Yılan sokmaz, ısırır.
  • Sayfa 79. ” Felsefe başlığı altında toplanan bir etkenlik çerçevesinde…”Etken” etki eden, faktör anlamına gelir. “Etkinlik” ise etkin olma, faal; insanın çevresiyle arasındaki ilişkileri düzenleyen her türlü eylem anlamında. Bu nedenle “Etken” değil, “etkinlik” olmalıydı. “Etkinlik çerçevesinde…”
  • Sayfa 78. “Bu deyimlerden rastgele birini…” cümlesinin “birini” sözcüğünün sonundaki “i” ye gerek yoktu, “rastgele biri” demek yeterliydi. İki iyelik ekine gerek yok! Tekrar olmuş.

Yazım yanlışlığına katlananlar için okunması gereken bir kitap “Dilin Gücü”. Yazım yanlışlarını dile ihanet sayanlarsa kitaptan uzak durmalı.

Nermi Uygur’un güzelim düşüncelerini zedeleyen yayınevleri…

Heba, heba üstüne!

Böyle işte!

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.