Asalı köyünden Vehbi; yürekli, yakışıklı bir delikanlı… Öyle böyle değil… Hele ki çuha şalvarını giymesin. Bir şalvar, bu kadar mı yakışır birine! Günün birinde Vehbi, geneleve yeni düşen çakır gözlü Nazife’ye sevdalanır. Sevdası yüzünden de herkesi karşısına alır. Elin kem sözü varsa Vehbi’nin de yüreğini vardır. Vehbi insan… Asalı Vehbi yiğit… Dağ gibi kocaman yürekli…
Nazife mi? Nazife çakır gözlü, güzeller güzeli… Ama güzellik de boş… Kimi zaman başa bela… Hele ki güzel; bir sütsüze, bir soysuza denk gelmişse… Yandığının resmidir.
Kütahya’nın pınarları akışır
Devriyeler kol kol olmuş bakışır
Asalıya çuha şalvar yakışır
– Evimin kadını ol Nazife, evlen benimle, der bir gün Vehbi.
Nazife’nin ayağı yerde, başı gökte… Nazife rüyalarında bile görmediği bir mutlulukta… Düşünü bile kurmadığı gelinlik içinde… Nazife kuş… Nazife bulutlarda… Nazife’nin gözü ilk kez bir insanı, gönlü ilk kez bir erkeği sever. Nazife kendinde değil. Nazife iyi değil. Nazife, ilk kez mutlu…
Mutlu olmak o kadar kolay mı? Anadolu’da kadın olup bir de mutlu olacaksın. Üstelik genelevde çalışan kadın olup da mutlu olacaksın! Yok öyle yağma!
Aman aman Vehbi’m öyle böyle olur mu?
Ah, ben ölürsem dünya sana kalır mı?
Nazife, lekesinden arınmak, düşürüldüğü tuzaktan çıkmak ister. O merdiven, o dal da Vehbi’dir. Sevginin üretmekle, emekle oluştuğunu fark ettiren bir adam vardır karşısında artık. İlk kez elini tutan bir adam… İlk kez kendine insanca bakan adam… Bu utanılası et pazarının sermayesi olmaktan kendini kurtaracak adam… Nazife bir hallerde… Nazife kendinde değil. Nazife kuş olmuş, uçuyor.
Tamam ama Selim ne olacak? O vardır bir de… Pezevenk Selim… İnsan eti satan kasap, etinden para kazandığı kadını bırakır mı? Bırakmaz. Pezevenk gibi pezevenktir Selim. Pezevenkliğine leke sürülsün istemez. Nazife gibi bir sermayeyi bırakmak mı? Allah korusun! Pezevenkliğin şanına yakışmaz bu.
– Ben hallederim, der Vehbi. Selim’le konuşurum.
Selim’le konuşmaya gider sonra. Konuşmasına konuşur da boşuna… Halden anlamaz ki Selim. Pezevenk ne bilsin sevmeyi.
– Olmaz öyle şey, der. Vermem, Nazife’yi sana yar etmem.
– Madem güzellikle olmuyor, ben de alıp giderim der Vehbi de.
Yok öyle yağma! Selim’de altın yumurtlayan tavuğunu kaptıracak göz var mı? Düşünür taşınır, Vehbi’yi ortadan kaldırmaya karar verir. Yoncapınarı denen yerde pusu kurar. Çeker vurur Vehbi’yi.
Çuha şalvarlı Vehbi yığılır kalır. Vehbi al kanlar içinde… Asalı Vehbi, çuha şalvarlı Vehbi delik deşik… Fidan boylu Vehbi, kan revan içinde… Vah ki ne vah!
Salım geldi musallaya dayandı
Kar beyaz Vehbi’m al kanlara boyandı
Seni vuran Selim nasıl dayandı.
Nazife, koşar gider Vehbi’ye. Upuzun yatmakta olan Vehbi’yi göğsüne bastırır. Attığı çığlıkla her şey yanar, kavrulur. Kütahya da Kütahya’nın pınarları da donarkalır. Mutluluk Nazife’ye haram… Bir fincan dolusu mutluluk bile çok… Nazife insan değil! Nazife et parçası… Nazife eşya… Yerde yatan Vehbi değil, mutluluğudur biraz da. Gelinliği… Kaybolan muradı… O ilk kez kurduğu düşü… Nazife bulutlarda değil, Nazife yerde artık.
Hallacı Mansur der ki:
– Cehennem acı çektiğimiz yer değil; acı çektiğimizi, kimsenin duymadığı yerdir.
Seni kimseler duymaz Nazife? Kimseler duymaz. Sana bir fincan dolusu mutluluğu çok görenler seni duymaz. Cehenneme gerek yok, sen cehennemsin artık. Yan ha yan.
Nazife’ye ne mi olur? Nazife aynı yerde yine… Cehenneminde… Çalışır da çalışır… Vehbiler az da Selimler çok nasılsa.
Keşke başını alıp gideydin de oraya dönmeyeydin Nazife. Nere olursa gideydin de o cehenneme dönmeyeydin. Kahrından yaptın bunu; çaresizliğinden, kimsesizliğinden, Vehbisizliğinden… Ama seni yine kimseler duymayacak; o pis, o lekeli yerde acı çektiğini kimseler bilmeyecek.
“Acı çekmiş hiç kimse artık eskisi gibi değildir.” diyen Pavese’ye kulak ver Nazife. Senin ezeli acıların var. Eskisi gibi olmaman gerek artık Nazife, seni kullanıyorlar. Asıl kötüsü de sen buna sessiz kalıyorsun. O cehennemden çık. Lekeliyim diye utanma. Pezevenk Selimler utansın. Sen oradan çık Nazife, ölümüne de olsa çık. “Sadece erkekler değildir kadını ezen. Kadın, kendi hayatından sorumlu olmaktan vazgeçerek kendi kendini de eziyor.” diyen Beauvoir’a kulak ver. O cüzamlı, o murdar yerden çık. Ölümüne de olsa çık oradan. Yaşamın bilinçli kâşifi olman için hayata katıl. İnsanın insanı sömürmesi utançtır demek için, sorgulamak için çık o yerden. Hayata katıl Nazife.
Derler ki “Kütahya’nın pınarlarında hâlâ Vehbi’nin kanı, Nazife’nin gözyaşları akar.” Bilmem ama ikisinin türküsü hâlâ dillerde. Kan da gözyaşı da türküde…
O kalem kırılaydı Nazife! O yazıyı yazan kalem kırılaydı! Vah ki ne vah!
Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!