Annesi Olan Canlar Sevinsin

Annesi Olan Canlar Sevinsin

“Evinizde büyüğünüz ölürse dağa çıkın, dağdaki en büyük kayayı sırtlayıp getirin. Evinizin başköşesine koyun.” Anonim.

Evin önüne geldiğimde kapı, ölüm sessizliğindeydi. İçim üşüdü. Cehennemi aratmayan bir yazın öğle sıcağındaydım oysa. Bahçe kapısını açarken anahtar, elimde buza kesti. Bahçe, o küçük bahçem harabeye dönmüştü. Gamlı baykuşların öttüğü viran bağlara…

Bugün anneler günü…

Evin kapısı açıp salona girdim sonra. Her şey sessiz… Her eşya ıssız… Tüm ev… Bahçedeki talan burayı da vurmuş. Yerdeki zümrüt yeşili halı, salona girenin yüzüne gülerdi oysa. Toz içindeki aynada kendimi seçemedim bile. Yaz… Sıcak… Ben donuyorum.

Bugün anneler günü…

Gece yarısıydı ablam telefon açtığında:

– Çabuk gel, annemiz hasta.

Sonra ağlamaya başladı sessiz sessiz… Ablam ağlayınca cennetim donar. Bir kadın ağladığında zalim Hülagu Han’ın askerleri yerle bir eder içimi, konuşamam. Kalakaldım öylece. Erkenden yola koyuldum hemen ama burası anneme uzak. Burası Hizan, burası Kaf Dağı’nın arkası, burası gidip de dönülmeyen yer, bura Yemen… Burası coğrafyaların da unuttuğu yer.

– Hayırsızı özledim, son bir kez görseydim, deyip duruyor annem, çabuk gel.

Evdeyim. Issız evde… Sessiz evde… Her odaya baktım. Bildiğim halde annemi aradım.

– Anne, hayırsızın geldi. Neredesin?

Annem daha bir sessiz… Annem daha bir ıssız…

– Abla evimize ne olmuş, evim neden ölmüş? Bu ev neden gökyüzü kadar ıssız? Neden kapkara… Abla, evimize neden yıldızlar yağmıyor?

Bugün anneler günü…

Evin dereye bakan arka bahçesindeki salkım söğüde gidip sarıldım.

– Söğüt, dedim annem nerede?

Söğüt de annem ıssızlığında… Baktı kaldı yukarılara.

– Dere, dedim, annem nerede?

Dere, kıvrılarak akıp gitti. Acımı almadan…

Turna sürüsü geçiyordu:

– Turnalar, dedim annem nerede?

Turnalar, hızla uzaklaştı, bir tek yanık avazları kaldı geriye.

Arap bülbülüne sordum:

– Bülbül, dedim senin de mi yuvan talan oldu?

Bülbül lal, bülbül gül olmuş ses vermez. Bülbül, annem gibi ıssız…

Bugün anneler günü…

Bu ev, o ev değil. O ev ölmüş. Anne ölünce ev de ölürmüş, derlerdi. Şimdi anladım. Evin ruhunu anne yaşatırmış. Anladım şimdi. O temiz kokulu kadınlar, anneler ve annelerin kokuları yaşatıyormuş evi. Şimdi anladım. Bu ev, annem kokmuyor, burası cehennem… Burası annemsiz…

– Anne, hayırsızın geldi, neden ses vermiyorsun?

Bugün anneler günü…

Kaldırım ve duvar taşlarının arasında çıkan çimendi annem. Zümrüt çayırım… Yaz günlerindeki bir bardak soğuk su azizliğim… Anneyi özlemek, dünyayı silip süpürecek olan İsrafil’in sur’undan daha güçlü. Yıkarsa bu özlem yıkar, İsraf’in sur’u değil. Anladım.

Ben dağa, en büyük kayayı sırtlamaya gitmeliyim.

Bugün anneler günü…

Annesi olan canlar sevinsin.

Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!

1 Comment

  1. “Anne” sözcüğü, sözcük dağarcığımdaki en güzel sözcüktür.Aklıma fedakarlık gelir, ninni geir, yumuşak bir ses gelir, masalını kaybetmiş bir melek gelir. Birkaç kez tekrarlasam uykum gelir,dizlerine yatasım gelir. Anneler Günü’nüz kutlu olsun Numan’ cığım.
    Erhan Karakahya

Yorumlar kapatıldı.