Seher vakti… Kuşların kara bir geceden sonra ışığa kavuştuğu an… Sevinçten deli gibi dört bir yana kanat çırptıkları vakit… Seher vakti… Göze, gönle zenginliğin düştüğü an… Patiskaya, ketene işlenen kanaviçe gibi incelikli vakit…
Hele ki sevgili bir seher vaktinde karşıdan görünmüşse… Hele bal ile yoğrulan saçlar, seher yelinden dağıtılmışsa… Hele ki kaşlar kudretten çekilmişse… İşte gelen canandır, candır. Seher vaktinin güzelliği budur.
Âşık daha ne ister? Seven, daha ne istesin ki? Daha ne? Âşığın yüreği bayram yeri… Seven, kör de olsa görür böyle güzelliği… Seherde canan gelmiş. Sehere can gelmiş. Âşık görür. Kör de olsa görür. Çünkü âşığın yüreği bayram sabahı…
“Sabahın seherinde ötüyor kuşlar
Balınan yuğrulmuş o sırma saçlar
Kudretten çekilmiş karadır kaşlar
İşte bu gönlümün cananı geldi.”
Tüm zamanların ağısını taşıyarak sehere vaktine akıyor türkü. Bu dokunulmayan, görülmeyen, işitilmeyen ağı, hem seheri hem genci vuruyor. Peki, bir türkü, seher vaktini neden talan eder? Bir türkü, burnun direğini sızlatırken bir bıçak neden böğre saplanır? Neden incelikler yanar? Neden ama?
Canan gelir; gelir de bir korku aşığın yüreğinde. Bir kuşku… Seher vaktinin inceliğine, kırılganlığına sığmayan bir korku… Kocaman bir kuşku… Allı yeşilli giyinen sevgili başka birine gider diye… Gönlünün cananı başkasının olur diye… Genç adamın korkusu yüreğine, işkillenmesi seher vaktine sığmaz.
Geceden beri dem tutan bülbüllerin yürekleri çatladı. Çatlayan bülbüller güle değil, genç adamın yüreğine düşer.
Sevgiliye gidip sormaya gücü yok genç adamın. Kudretin yok. Korkar, utandırılmaktan korkar. Bir yoksul gibi el açıp aşk istemeye korkar. Bir yoksulun bir elini açıp dilendiğine bakma sen genç adam. Tüm yoksullar bir elini açarken utanır aslında. Öyle ağıdır el açmak birine. O uzanan el insanlığa, saklanan diğer else utancın ağırlığından yere bakar. Kaldı ki sen elini değil, yüreğini uzatmışsın. Sen utanma, ben utandım.
Kuşku dert demek, işkillenmek yanmak demek… Sevgiliye kaş çeken kudret, senin yazgına yoksulluğu çekmiş genç adam, yoksulluğu çizmiş.
“Seher vakti keklik çıkar kabana
Sallandıkça püskül değer tabana
Korkarım sevdiğim vara yabana
İşte bu gönlümün cananı geldi”
Peki, seher, neden yalnızlıktır? Neden orta yeridir ıssızlığın? İnsanın içine kuşku düşmeye görsün, yer bitirir adamı. Ağacı da insanı da içten kemirir kuşku. Yiğit adamı bitirir, ‘’ Var ömrünü yok eder.’’
“Yarim yine şekerlendi ballandı
Alınan yeşili giydi sallandı
Kırılsın kollarım ne tez çullandı
Aç gözlerini aç cananım geldi”
Sevgilin ballanan, şekerlenen güzelliği seher vaktine bereket gibi düşmüştür. Bu şekerlenme, ballanma bir yandan da cinselliğin imgesidir. Âşığı cinsel dürtülere davet eden iki imge… Genç adam sevgiliyi sarmak, sarmalamak ister. Çok şey ister, ister de… Cananın gözü başka yerde, gözü yükseklerde…
Gençse kan ter içinde… Gencin yüreğinde mahşer kalabalığı… Yüreğinde Cengiz Han’ın ıslık çalan okları… Yüreğinde zalim Hülagü Han’ın talanı… Gencin yüreği Orta Asya stepleri… Orta Asya yanıyor.
Genç adam, sen seversen her yan ilkyaz olur. Elbette olur. Olur da bir sevmekle yoksulluk yok olmaz. Yoksulluk genç adam, yoksulluk leke… Yürek lekesi… İnsanlığın en büyük lekesi… Yoksulluk seher vakti geçer mi sanırsın? Sevdiğin işmar edince yokluk, varlığa mı döner sanırsın? Böyle düşünme, ben ölürüm.
Madem öyle hadi yokluk bitsin bakalım. Hadi yoklar varlık olsun bakalım. Senin yazgına yoksulluk çekilmiş genç adam, yoksulluk çizilmiş. Ki yoksulluğun acısı, hiçbir acıdan daha az değildir. Yoksulluk kapıdan gelince aşk pencereden kaçarmış. Öyle derler. Ben demem genç adam, ben demem de diyen der.
Gönül, ne kadar zengin olursa olsun, yoksulluk karşısında yenik düşer. Sen ki genç, sen ki türkü yaktın ya artık kendine sığmazsın. Sen kendine darsın artık. Seher vakti oturduğun o namuslu söğüdün altından çık, düş yollara. Kendine genç adam, kendine değerler ufku aç. Değişimi gör. Yenilenmeyi tanı. Başka aşklar da var genç adam. Başka aşklar da var. Dünyayı algılamak da aşktır. Yeni aşklar keşfet. Yeni ufuklar… Yeni değerler ufku…
Çık yol genç adam, yollara çık. Bırak söğüdün yaprağı narin kalsın. Bırak seher vaktinde kuşlar ötsün. Bak, bir elim, omzunda, bir elim bende.
Omzundaki elim genç adam, omzundaki elim, yokluğun gözyaşlarından başka bir şeye dokunmasın.
Amma velakin… Ezcümle ha söyle de söyle!
Kaleminiz var olsun. Sevdiğim bir türkü vesilesi ile bu yazıyı görmek mutluluk verdi. Ufkunuz bol dimağınız türkülerle dolsun. Teşekkürlerr..