Vaatlerin sonuçsuz kalması insanı kırar. Vaadin yerine getirilmemesi, açlık güdüsünden sonraki en önemli güdüyü, güveni sarsar. Yapayalnız kaldığını hisseder insan. Uçsuz bucaksız bir stepte yapayalnız… Atina sokaklarında gündüz gözüyle insan arayan Diyojen gibi adalet, inanç aramak da hiçtir artık. Bir hiç… Güven ölmüştür çünkü.
Adaleti acı çeken, inancı ve güveni yok edilmiş bir insan da kolayca bir zorbaya dönüşür; kolayca talan yanlısı olur, yozun tarafında yer alır. Elde etmekle elde edememek, vaatle vaatsizlik, adaletle adaletsizlik aynılaşmıştır çünkü. Umut, katledilmiştir artık. Böyle birinden korkmak gerekir.
Güvensizliğin yarattığı kinle dolu birinin gözleri cehennem ateşinden daha yakıcıdır. Değdiği yeri kezzap gibi oyar geçer. Vaat, yerine getirilmiyorsa göz de göz olmaktan çıkar, anlamlı bir suskunluğa dönüşür. Ama bu anlamlı suskunluk felsefi suskunluk değildir. Suskunluk sözü bitirmiş, başka bir hale dönüşmüştür o gözde. Mahşer de Araf da kıyamet de o gözdür artık. Böyle biri, elinde kılıcıyla ilkçağın bir savaşçısı gibi önüne gelen her şeyi kesip biçerek yol alırken her tür güzelliğe düşman olur. Gözleri kılıcından daha keskin, daha kindar böyle bir savaşçının Sırat Köprüsü de olmaz. Günahla günahsızı aynılaştırarak atar köprüden. Umut yok edilmiştir, umut öldürülmüştür çünkü. Çünkü adalet ölmüştür. Çünkü vaat yerine getirilmemiştir. Çünkü yeşil ekin sararmadan biçilmiştir. Yeşile kıyılmıştır. Talan vardır o gözde. Talan…
Vaadin yerine getirilmemesi kini de adaletsizliği de haksızlığı da kızgınlığı da var eder böylece. Oluşturduğu boşluk asla dolmaz. Ya gül bahçesi vaat edilmeyecek ya da vaat yerine getirilecektir. İncinir insan. Tamam gül bahçeleri vaat etmedin ama “Bir gül de mi veremezdin? Hadi bir gül vermedin ama Züleyha’nın gülümsemesini de mi fırlatamazdın?” derler adama. Adam, adam yerine konulmak ister. Adam, vaat verildi mi yerine getirilmesini ister. Adam, umut ölmesin ister, adalet ister, güven ister. Adam, ayakta durmak ister.
Beklenti yok olmaya görsün, sonrasında her şey ölür. Her şey ama… Her şeyin bir ölçüsü olur, insanlığında…
Vaat; sıradan olmayan bir hazzı, yeşile kesilmiş bir umudu, geleceğe dair hayranlığı, bilmenin sevincini var ediyor ama yerine getirilmiyorsa tüm güzellikler ölür. Her şey ama her şey ölür. Cehennem ateşi daha çok harlanır, cennet daha çok üşür. Her şeyin bir ölçüsü olur, insanlığın da, vaatlerin de…
Felsefi suskunluk manidardır, derin anlamı vardır ama günlük yaşamda umutları iğdiş edilmiş, vaatleri yerine getirilmemiş bir insanın suskunluğu, ebedi suskunluğu yani ölümü var edebilir. Peki, bu suskunluk insani midir?
Vakti zamanında Kral, dondurucu bir kış günü gecenin ayazında nöbet tutan bir askere sorar: “Üşüyor musun?”
Asker: “Ben alışığım kralım” der.
“Olsun” der kral. “Seni sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim.” Gider. Ancak bir süre sonra kral, emir vermeyi yani vaadini unutur. Ertesi gün duvarın dibinde asker donmuş olarak bulunur. Asker, duvara bir şeyler karalamıştır:
“Kralım, soğuğa alışkındım ama sizin sıcak elbise vaadiniz beni öldürdü.”
Hepsi bu.
Hepsi bu da amma velâkin… Ha söyle de söyle!
“Umudunu yitirenlerin başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur.”