Evler, arabalar, hanlar, hamamlar babadan oğula geçer. Hırsızlık da öyle. Kupon arsalarla banka hesapları, içi dolu kasaların içinde geçer babadan oğula. Babadan oğula geçer tanıdık iş adamları, para babası dostlar, her boydan kalantorlar. Fotoğraflar çekilmiştir hepsiyle. Aile albümlerine sızar hırsızlarla mafya babaları. Yemekler yenir birlikte. Lokmalar karışır birbirine…
Tapular babadan oğula geçer. Müteveffa defnedilmeden daha, banka hesapları devrolur evdeki oğlana. Başsağlığı dileklerine karışır “Şimdi bizim arsa n’olcak?” soruları. Hiç mi bocalamaz oğlan? Bocalamaz, çünkü öğrenmiştir daha çocukluğundan. Önce falanca yerin belediye başkanı aranır, başsağlığının ardından durum tapu müdürlüğüne sorulur. Önceden bir saatte olan iş, bu sefer yarım saatte hallolur. Herkesin bozuldu sandığı düzen, on beş dakikada yeniden kurulur, hem de eskisinden daha sağlam. Rahmetli biraz yorulmuştu, son dönem. Endişeli bakışlar yeni inşaat projelerine bırakır yerini. Bir hırsızın oğlu belirir kapıda. Gözüm ısırıyor seni bir yerden. Tanışmıştık ya babalarımızın temel atma töreninde, bak bu fotoğraf işte o günlerden.
Boğaz’dan nasıl geçerse öyle usul usul geçer gemiler, babadan oğula. Filo filo, silo silo, kilo kilo sayılır içindekiler. Ne var ne yok gelir kolilerle, yığılır boş bir odaya. Hangisinin nereden geldiğini bilemez ki oğlan. Babamın diye takar boynuna, bir hırsızın hediye ettiği kravatı. Aylar geçer, durmaz döner mevsimler. Duvardan sızan suyla ıslanır bir gün koliler, oda küf kokar. “Yenilensin” der oğlan “bütün kutular”. Açılır kilitli kapı. Güzelim örtülerde belli belirsiz bir sidik kokusu. Temizlikçi odaya dalar, toplarken yırtılmış kolileri, bir katilin mendilini anı diye koynuna sokar.
Sıfatlar da geçer babadan oğula, yapış yapış iltifatlar da. Yıllar önce babasının attığı bir iftira, yeniden düşer gazete sütunlarına. Gazeteciler sorar oğlana, çaresiz tekrarlar aynı yalanı, yıllar sonra. Yalanlar da geçer babadan oğula. İnanan kimse kalmasa da değişmez tek bir sözcük bile, yalanlar devrolur kuşaktan kuşağa. Babasının verdiği bir sözü hatırlatır eski bir arkadaşı. Onu çoktan unutmuştur ama birden anımsar bir başkasını. Babası da hatırlamazdı işine gelmeyen lafı. Ciddileşir yüzü, çatılır kaşları, sinirle sarılır elindeki telefona. O devir geçmiş, hesaplar değişmiştir artık. Bir bahaneyle kapatır telefonu, sekreterini çağırır yanına. Bu adamı bir daha bağlama bana.
Bir gece yarısı bağırarak uyanır oğlan, sıçrar yatağından. Bir sırtlan sürüsü oğlanı sıkıştırmıştır rüyasında. Annesi şaşırır. Ayağının altındaki ova, karşıdaki dağın soğuğu, akasyaların ardında beliren gölgeler ve giderek yaklaşan irili ufaklı sırtlanlar. Nasıl olur? Bu, yıllar önce babasının gördüğü rüya. Korkular da geçer babadan oğula.
Şarkılar da. Islık çalarken düşer aynı ezgi dudaklara. Babadan öğrenilen bir türkü yankılanır ağustos sıcağında. Yüzünde aynı çizgilerle gülümser. Daha doğduğunda söylemişti amcası babasına. Gülüşler de geçer babadan oğula. Babasının pabucunu giymişse bir çocuk, tabanı delik de olsa, bir sevinç büyür içinde, yürürken. Yağmurda ilk önce ayaklar ıslanır. Yoksulluk da geçer babadan oğula. Gazetede bir fotoğraf: Gülsüm Anne ters kelepçeli, sol kolu kırık ama “Kolum önemli değil” diyor. “Yüreğimdeki yara daha büyük”. Yaralar da geçer babadan oğula, oğuldan babaya. Direniş de.
Bir gemi gelir limana. İçinde göçmen çocuklar. Pazar kurulur limanın arkasındaki sokağa. Tezgâhın ardındaki çocuk, meyve uzatır gemiden gelen kızıl saçlı kıza. Gülümser kız. Meyvelerle birlikte gözlerdeki ışık da geçer çocuktan çocuğa. Kaçamak gülüşler de.
Limanda pırıl pırıl bir sabah. Tek göz evlerin bacasında duman. Kazdağı’nın eteğinde zeytin bahçeleri. Denizde irili ufaklı takalar. İstanbul’un küçük bir mahallesinde, günebakanlar gibi güneşe döner gecekondular. Cizre’de evinin kırık camını silen kadının elinden incecik bir kan sızar. Umursamaz kadın. Artık göreceğimiz tek kan bu. Çünkü bugün yeni bir gün. Anne bunlar dün var mıydı? Bilmem ki, yoktu sanırım. Bir günde filizlenmiş diktiğin fideler.
Fidelerin tepesindeki filizler gibi, yaşam anadan oğula geçer. Bir tanecik filizden doğar hayat. Oradan tüm insanlara geçer umut.