Viyana’da tanıştığım Mısırlı bir taksici, Kahire için “Ya çok seversin, ya da nefret edersin” demişti. İlk duyduğumda şaşırdığım bu cümle, aslında tüm Kahire yolculuğumun özetini oluşturuyormuş. Kahire hep aynı, değişen onu ziyaret eden yabancılar. Eğer piramitleri gördüğünüzde, kendinizi yıllar öncesinde bulmuyorsanız, müze gezerken beş bin yıl önceki Firavun Medeniyeti’nin gelişmişliğine şaşırıp kalmıyorsanız, Nil sizin için yalnızca bir nehirse, hele bir de şehir ve kültür tanımaktan zevk almıyorsanız, ne işiniz var ki Kahire’de. Yukarıda saydıklarımın haricinde geriye kalan Kahire, Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip, korkunç trafiği olan, temiz demeye bin şahit isteyen bir başkent. Varın siz seçin sevmeyi veya nefret etmeyi.
Birbirinden tamamen bağımsız olan Firavunlar’ın ve Araplar’ın Kahire’si.
Mısır’ın nüfusu yetmiş milyon civarında. Başkent Kahire’nin nüfusu çevreden gelen insanlarla yirmi beş milyona kadar çıkıyor, geceleri ise on sekiz milyon civarında. Tokyo ve Kahire Dünyanın en kalabalık şehri olma yolunda yarışan iki şehir.
Kahire’de sizi ilk selamlayan şehrin trafiği oluyor. Karşıdan karşıya geçmeyi başardıysanız artık Kahire’ye uyum sağladınız demektir. Kahireliler park yeri sorununu kendilerine has bir yöntem ile çözmüşler. Yol kenarlarına araçlarını park ederlerken arabayı boş viteste bırakıyorlar. Önünüze veya arkanıza aracını park edecek kişi, sizin aracınızı kendi arabasıyla iteleyerek kendine yer açıyor. Sonuçta yol kenarında park etmiş iki aracın arasından bir insan geçecek yer dahi kalmıyor, araçlar tren vagonları halinde dizi dizi sıralanıyor. Şehirde eski model “Peugeot” arabaların çokluğu, dikkat çeker durumda. Aslında arabaların geneli eski model ve çoğunun ufak tefek vurukları mevcut. Sürücüler küçük çaplı kazalarda yerlerinden bile kalkmıyorlar, sert bir bakış onları tatmin ediyor.
Üzerinizden trafiğin karmaşasını attığınızda koca Nil sizi kucaklıyor. Nil bir kadın, anaç bir kadın. Tıpkı Asur medeniyetine hayat veren nehirler gibi, Firavun medeniyetine hayat vermiş. Nil’i seyrederken eğer derinliğine dalıp giderseniz “Ey Nil, kimler geldi kimler geçti, sen hala bildiğin yöne doğru akmaya devam ediyorsun” diye içinizden geçiriyorsunuz. Nil’in kuzeyi “Aşağı Nil”, güneyi ise “Yukarı Nil” diye anılıyor. Bunun nedeni Nil güneyden doğuyor ve kuzeye doğru akıyor. Doğduğu yer yukarısı, aktığı ve sonlandığı yer aşağısı. Nil Dünyanın yönlerinden bağımsız belirliyor kendi coğrafyasını. Firavun medeniyeti için güneş de bir hayat verici olmuş. Güneşin Dünyadaki çizgisi ise yine Nil. Güneşin doğması Firavunlar için yaşamın simgesi batması ise ölümün simgesi. O yüzden şehirlerini Nil’in doğusuna, mezarlıklarını ise Nil’in batısına kurmuşlar. Nil’in Firavun Medeniyeti için önemi yalnızca anaç olması ile sınırlı kalmamış, inançlarına da bir aracı olmuş.
Eğer Dünyanın harikalarından biri olan Piramitlere gitmek için acele etmezseniz, ilk uğrayacağınız yer “Han Halil-i” bölgesi olacaktır. Dar sokaklar üzerine kurulmuş kocaman bir mahalle. Tüm mahalle sizleri sarmalayacak ufak dükkanlar ve kahveler ile dolu. Satıcıların fiyatları pazarlık sonrası ilk söyledikleri fiyatın dörtte birine inmesi mümkün. Hediyelik eşya satıcıları, kuyumcular, ünlü Mısır pamuğu ile işlenmiş kumaş satıcıları, yağlı boya tablo satıcıları ve papirüsçüler arasından sıyrıldığınızda kahvelerde soluk alıyorsunuz. Ama ne soluk almak. Tercih size ait ya “Nargile” ya da “Tömbek”. Her ikisi de tüm Arap ülkelerinde bulabileceğiniz iki tütün içeceği. Tütünü yakan ve duman haline getiren mekanizmaya ise “Şişe” diyorlar. Nargile, Tömbek’e göre daha hafif. Mısır’da eğer benim gibi tercihinizi Tömbek’ten yana yaptıysanız dikkatli olmanızda yarar var. Tömbek şişenin tepesindeki rulo halindeki yaprakların yanmasıyla duman haline geliyor. Puronun bir versiyonu diye adlandırabiliriz. Dikkat etmeniz gereken husus ise Mısır’daki Tömbek sarması içinde sizi uyuşturabilecek değişik yaprakların olma ihtimali. Eğer benim gibi Tömbek içtikten sonra yerinizden kalkmakta zorlanır ve Tömbek’e yüksek bir fiyat öderseniz, dikkatli olmakta gecikmişsinizdir bile.
Piramitler yani Firavun mezarlıkları. Mısır’da şu ana kadar tespit edilen yüz altı adet Piramit var. Ne yazıktır ki bu Piramitler’den çıkarılan Firavun eşyalarının çoğunluğu çalınmış veya kaybolmuş, Tutankamun’unkiler haricinde. Tutankamun’un mezarından 2019 adet eşya çıkmış. Dünya tarihi ve tüm insanlık bu hazineyi bulan iki İngiliz bilim adamına minnet borçlu. Onlar buldukları bu değeri kendileri için saklamak veya kendi ülkelerine kaçırmak yerine, insanlığa sunmuşlar ve ait olduğu yere, Kahire Müzesi’ne vermişler. Onlar sayesinde insanlık Firavun medeniyetini anlamak için bir çok bilgi elde etmiş.
Günümüzdeki dinlerin çoğunluğu ölüm sonrası gelecek mahkemeye ve birey ruhunun devamlılığı üzerine kurulmuştur. Firavun medeniyeti de mahkeme gününü açıkça belirlemiş. Öldükten sonra mumyalanırken içinizden çıkarılmayan tek organınız olan kalbiniz, gözleri kapalı bir kişi tarafından teraziye konuluyor. Terazinin diğer tarafına ise devekuşu tüyü. Eğer tüy daha ağır geliyorsa yalnızca ruhunuz değil bedeniniz de yeniden doğmaya hak kazanıyor. İşte sırat köprüsünden geçmeniz ne kadar zorsa kalbinizin hafif gelmesi de o kadar zor. Gözleri kapalı terazici ise o kadar adil ki sizi tanımaktan dahi çekiniyor. Firavun medeniyetinin yeniden doğuma yani “Reenkarnasyon”a inanması medeniyetleri hakkında bilgi sağlamamıza neden olmuş. Çünkü gömülen Firavunlar, yeniden doğduklarında hayat boyu kullanacakları tüm eşyaları ve hazineleri ile birlikte gömülmüşler. İşte bu yüzden “Tutankamun” un mezarından çıkartılan eşyaları maddi değerinden çok, bilgi anlamında inanılmaz değerlidir.
Dokuz yaşında Firavun olan Tutankamun, on sekiz yaşına geldiğinde başına aldığı bir darbe ile ölmüş. Günümüzde Tutankamun isminin bu kadar önemli hale gelmesi, yaşadığı dönemde yaptığı yönetiminden değil, mezarı korunarak çıkarılan tek Firavun olmasından kaynaklanıyor. Mumyası halen Luksor şehrinde.
Kahire müzesini bir rehber ile gezmiyorsanız, on dakikada tüm müzeyi inceleyebilirsiniz. Eğer bir rehberiniz varsa bu müzedeki eserleri anlayabilmek için aylarca müzeyi dolaşmanız gerekir. Firavun alfabesi, tuvalet aynası büyüklüğündeki bir taşın üzerindeki yazıtlardan çözülmüş. Bu yazıtta Firavun alfabesi ile anlatılanlar, aynı zamanda eski Yunan alfabesi ile de yazılmış. Bu sayede Firavun alfabesi tamamen anlaşılmış durumda. Müze girişinden hemen sonra ilk karşılaşacağınız mumyalama işleminin anlatıldığı bölüm. Mumyalama işlemi için hafif meyilli büyük bir taş kullanılıyor. Ölmüş kişi bu taşa yatırılıyor. Burun kıkırdağı kırılarak, beyni burun kanalından çekiliyor. Gözlerin içeriye düşmemesi için yine aynı yoldan keten dolduruluyor. Diğer yandan vücudun yanlarından açılan küçük deliklerden dört ayrı organ zarar görmeden çıkarılıyor. Vücuttan çıkarılmayan tek organ kalp. Kalp, mahkeme gününde hesap vermek için vücutta kalıyor. Diğer organlar yeniden yaşama dönüldüğünde kullanılmak üzere testilere konularak mumyanın yakınına gömülüyor. Mumyalama işlemini yapan kişi çakal maskesi takıyor. Ölü yiyen bir hayvan olan çakal onlar için Mumya Tanrısı konumunda. Mumyalama işlemi kırk gün sürüyor. Bir çok medeniyette çokluk belirtilen “Kırk” sayısının Firavunlar içinde önemli olduğu anlaşılıyor. Bu işlem esnasında formülü hala gizli bir sıvı etlerin çürümemesi için vücuda sürülüyor. En son olarak da vücut ketenle sarılarak sandığın içine konuluyor.
Tutankamun’un yeniden doğduğunda kullanacağı eşyalarından anlaşılıyor ki, Nil üzerinde birbiriyle devamlı sürtüşen iki ayrı topluluk vardır. Her iki topluluk da kendilerini ayrı simgelerle ifade etmişler. Her iki toplumu ayrıştırmaya yarayan ayrı cinste yılan simgeleri gibi. Tutankamun’un yönetimi sırasında bu iki toplumun birleşik yönetim altında olduğu anlaşılıyor. Müzede sizi hayretlere düşüreceklerin başında “Prezervatif” in o yıllarda kullanıldığını görmeniz oluyor. Su saati ve mezardan çıkan 365 adet kukla asker, Firavun medeniyetinin astronomi hakkında ne kadar bilgili olduğunu kanıtlıyor. Kullandıkları duş ve şemsiyenin beş bin yıl önceki halleri bugünkülerden çok farklı değil.
Müzenin mumya kısmı ise insanı açıkçası şok ediyor. Musa Peygamber, Eski Mısır’da köle olarak çalıştırılan insanları Süveyş Kanalı’ndan geçirirken Asasıyla denizi ikiye böler. Bu açılan yoldan halk geçer, fakat arkadan kovalayan düşmanları denizin tekrar kapanması ile boğulurlar. Musa’yı kovalayan İkinci Ramses ile burun buruna geliyorsunuz. İşte karşınızda İkinci Ramses ve karılarının mumyaları. Rehberimize göre Ramses’in mumyası incelendiğinde boğularak öldüğü anlaşılmış. Bir çok tarihçi, Yahudilerin Firavun zamanının köleleri olduklarına inanırlar.
Tarihçiler Asur ve Firavun medeniyetleri arasındaki en büyük farkı şöyle izah ederler. Günümüzde Asurlular’ın devamı tespit edilebilmesine rağmen Firavunlar’ın soyunu sürdüren bir halk yoktur. Bu da bazı tarihçilerin “Yayılımcılık” teorilerine güç vermektedir. Dünyanın bir çok yöresinde gözlenen benzer medeniyetlerin, aynı halkın yer değiştirmesinden kaynaklandığını iddia etmektedirler. Diğer yandan Firavun medeniyetinin özelikle astronomi konusunda hala sırları çözülemeyecek düzeyde bilgiye sahip olması, bir çok tarihçinin bu medeniyetin devamının uzayda olduğu teorileri üretmelerine yol açmıştır.
Bu yoğun düşüncelerden sıyrılarak şimdiki Kahire’nin gerçekleri ile yüzleşmek, size hangi yüzyılda yaşadığınız hakkında uyarıda bulunuyor. Firavun medeniyetini inceledikten sonra bu medeniyette komünizmin temellerini bulduklarını iddia eden bilim adamları kapitalist sistemdeki kendi ülkelerinde bir çok soruna göğüs germek zorunda kalmışlardı. Günümüzün Kahiresi’nde ise yaklaşık beş yüz bin insan mezarlıklarda yaşamaktadır. Kahire’de mezarlar küçük bir oda şeklinde duvar ile çevrilmiş. Tavan ise açık durumda, yani odanın tavanı yok. Fakir halk bu odaları yaşanabilir hale getirerek kendilerine barınak yapmış. Mezarlık bölgesi içerisinde bakkallar dahi var. Dünyanın bir çok ülkesinde görülen gelir dağılımı uçurumu Mısır’da da açıkça kendisini belli ediyor. Mısır, Arap ülkeleri içerisinde ayrı bir yere sahip. Kalabalık nüfusu, Süveyş kanalına sahip olması, coğrafi olarak Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Doğu Afrika’nın merkezi konumunda olması gibi nedenler Mısır’ı Arap Ülkeleri arasında önemli bir konuma getirmiş. Kendi ihtiyacı olan petrolünü kendi topraklarından elde ediyor. Üretimi güçlü değil. Gelirinin büyük kısmı turizme, kaliteli pamuk üretimine ve Süveyş kanalı geçiş ücretlerine dayalı.
Günümüzün dünyasında turizm artık çok büyük bir gelir kaynağı. Dünyada bir çok ülke var ki ülkelerindeki turizm kaynaklarını olduğundan çok daha verimli kullanıyor. Sınırları içinde tarihi eser dahi olmayan bir çok ülke, uyguladığı pazarlama sayesinde çok büyük turizm geliri elde ediyor. Diğer yandan Dünyanın en etkileyici tarihine sahip olan coğrafyada bulunan Mısır’ın yetersiz turizm uygulamaları yüzünden hak etmediği düzeyde az turizm geliri elde ettiği gözüküyor. Piramitler’in çevresi bakımsız bir köy. Giza, sanki hala Firavun zamanını yaşıyor. Tüm Dünyayı ilgilendiren Kahire Müzesi, içindeki değerle kıyaslandığında hiç hak etmediği bakıma, ilgiye ve pazarlamaya sahip. Nil’in insanoğlu için önemini ancak kendi başınıza anlamak zorundasınız. Bu keşmekeşlikten yalnızca Mısır değil, Mısır ve Firavunları yeterince anlayamayarak evlerine dönen insanlık da kaybediyor.
Çoğunluğu kutu şeklindeki evlerden oluşan Kahire’nin bir çok caddesinin, köprüsünün, parkının veya bölgesinin adı “10th of Ramadan” veya “6th of October” konmuş. Aslında her ikisi de aynı gün. Biri Hicri diğeri Miladi. Kendileri için hiç de başarılı bir sonuçta bitmese de İsrail ile yaptıkları savaşın başlangıç tarihini unutmak istemiyorlar.
Keops, Kefren, Mikerenos tüm haşmetiyle bin yıllardır ayakta. Biraz önce toprağı besleyen Nil’in yanındayken, şimdi kırk kilometre kadar uzaklıkta çölün içerisindesiniz. Üç büyük Piramit’e at üzerinde yaklaşırken göz bebekleriniz büyüyor. At ve Piramitler ise sakin. At, Piramitlerin hemen yanı başında doğmuş. Piramitler, onun için bir taş yığını üstündeki ise ağırlık. Piramitler ise değil benim gibi nicelerine, Sezar’a, Kleopatra’ya, Napolyon’a bile aldırmamış. Yalnızca bu üç büyük Piramit değil, Mısır’daki tüm piramitlerin kapıları Kuzey Yıldız’ına bakıyor. Her birinin ağırlığı iki ila on beş ton arasında değişen taşların nereden ve nasıl getirildikleri, hangi teknoloji veya mimari bilgi tabanında yapıldıkları, yapısındaki bir çok öğenin neyin sembolü olduğu bilim adamlarının hala tartıştığı bir gizem.
Nil Ana, Piramitler’de at gezintisi, korkunç trafik, nefis mezeler eşliğinde deniz ürünleri, mezarlıkta yaşayan beş yüz bin aç, Tutankamun’un büyüleyiciliği, müzedeki 5500 yıl öncesine ait keten prezervatif, binerken anlaştığınız ücreti inerken iki katı olarak talep eden taksi şoförleri, Han-Halil’inin dar sokaklarında yaşanan karmaşa, kalbin devekuşu tüyü ağırlığı karşısında verdiği sınav, Nil üzerindeki gemilerde Mısır zenginlerinin eğlencesi, İkinci Ramses’in her an canlanacakmış gibi duran mumyası, sarma tömbek ve Kahire.