Sarı Gelin’e Ağıt

Sarı Gelin

Sarı Gelin türküsü için kimileri Azerilerin, kimiler Ermenilerin, kimileri de Türklerin türküsüdür, der. Oysa bu türküde bir insan var, bir kadın var. Bir gelinin hüzünlü öyküsü var. Sarı Gelin insan… Sarı Gelin mutsuz… Çoğu gelin gibi acısı olan biri… Onun ağıtı varken mahallenin, kasabanın, memleketin, yörenin ne önemi var? Sarı Gelin Ermeni’ymiş, Kürt’müş, Azeri’ymiş… Sarı Gelin, Ermeni olsa ağıtı mı dinecek, Türk olsa sevdiğine mi kavuşacaktı? Azerilerin olsaydı elinde divit kalem, derdini mi yazmayacaktı?

Bir gelin ağlıyorsa acı çekiyorsa nereli olduğunun ne önemi var? Biri, Sarı Gelin türküsü için şunu yazmıştı:

“Nereye aitse ait…” Doğru. Nereye aitse ait! Türkünün sınırı olmaz. Kim ki bir türküde kendini bulur, artık o türkü onundur.

Nereye aitse ait…

Bir iç acısı var Sarı Gelin’de, geçmeyecek bir yara… Bize geçirdiği bir hüzün var. Bu hüzün, bu acı hepimizin… Önemli olan bu… Başka bir şey değil. Nereye aitse ait! Ağlayan kişinin milliyetini düşünmek anlamsız değilse bile türkünün özüne ters. Acının, hüznün sınırı olmaz ki türkünün olsun! Gülmenin, neşenin sınırı olur da hüznün olmaz. Türküdeki hüzündür esas olan.

Peki, sen kimsin Sarı Gelin? Sahi, sen kimsin? Elinde divit kalem, ne yazarsın? Sen elinde divit kalemle ne yazarsın? Dertlere derman mı, sevdiğinin katline ferman mı yazdığın? Ah, Sarı Gelin, nenen ölsün!

Peki, sen Sarı Gelin sen, neden ağlıyorsun? Senin derdine derman mı yok? Erzurum çarşı pazar, derler. Sen, boş yere mi gezersin, boşa mı dolanırsın Erzurum çarşı pazarında? Gönlündekini mi ararsın? Sevdiğine düşmemek ne çok acı değil mi? Sevdiğini kaybetmek Sarı Gelin zor, sevdiğine kavuşamamak zulüm… Yaşarken ölmekle eş…

Sarı Gelin mutsuz… Gezer durur Erzurum çarşısında. Bir şeyler almaz ama gezer hep, bakar durur. Baktığı her şeyde sevdiğini görür. Aranır, dolanır bulmak ister katline ferman yazdığını.

Elinde divit kalem ne yazar, kimlere yazar? Bilinmez. Yazdığı yerine ulaşır mı, bilinmez. Elinde divit kalemiyle dertlere derman olacak kadar, uğruna can verilecek kadar güzeldir Sarı Gelin. Hiçbir erkeğin bakmadan geçemeyeceği güzellikte… Ama ne fayda! Ne çare! Nene ölsün sarı gelin, sevdiğin ölsün! Kavuşamamak zulüm! Kavuşamadınsa sevdiğine Sarı Gelin kavuşamadınsa o divit kalemin kırılsın.

Feodal geleneklerin gücü kalem kırar. Fermandır gelenek. Bu kez fermanı gelenekler yazar: Ferman büyük yerden gelmiştir. Karşı çıkılması olanaksız feodal ferman:

“Sarı gelin, sevdiğine verilmeye!”

Sevdiğini de öldürürler zaten Sarı Gelin’in. Feodal fermandan daha büyüğü yoktur çünkü.

Çekilesi değil, dayanılası gibi değil Sarı Gelinin derdi. O, elinde divit kalemle kendi derdini yazar aslında. Dertlere dert ekler. Ah, Sarı Gelin, nenen ölsün. Kimin kimsen de mi yok derdini anlatacağın? Eyvah, Sarı Gelin, eyvah! Eyvah ki ne eyvah!

Gayrı, kanadında gümüş olan kuş da senin umutların da yanıp kül olsun! Ah, Sarı Gelin nenen ölsün. Naçar gelin, güzel gelin… Erzurum’da bir kuş varmış, kanadında da gümüş… Ama Sarı Gelin’de sevda bitmiştir, gönlünü de gönlünün sevdiğini de öldürmüşlerdir. Ha gez de gez gayrı Sarı Gelin. Senin derdine insan değil, dağlar taşlar ağlasın. Erzurum’un gümüş kuşları ağlasın!

Sarı Gelin’in düşleri vardı, sevdiği vardı. Sarı Gelin, güzeller güzeliydi. Güzel olmasına güzel de insanın yazgısı güzel olsun değil mi Sarı Gelin? Yazgın güzel olaydı acılı gelin… Leylim aman… Leylim aman da aman! Eyvah ki ne eyvah!

Gayrı bak dur uzaklara Sarı Gelin. Bak dur. Gelmeyeceğini bile bile bak dur. “Belki”nin bir seçenek olmadığını bilerek bak dur. “Gitti yârim gelmedi bunda bir iş var.” diyerek bak dur. Sarı Gelin nenen ölsün! Sebep, sebep olan ölsün!

Gelin, sevdalı gelin, Sarı Gelin! Kim ne desin, ne densin? Sebebin gözü kör olsun. Sarı Gelin nenen ölsün!

Sarı Gelin, sen sevdiğine kavuşsaydın, biz bu duygulu türküyü bilmeyecektik. Sen yüzlerce yıl yaşamayacaktın. Dilden dile dolaşmayacaktı adın. Bir de böyle bak ne olur. Aşk, kavuşulunca biter, ayrılık olunca dillenir. Bir de böyle bak ne olur.

– Kavuşsaydım da türküm olmasaydı, mı dedin Sarı Gelin!

Eyvah ki ne eyvah!

Amma velakin… Ezcümle… Ha söyle de söyle!

1 Comment

  1. Sarı Gelin…Yazgı, yoksulluk, yürek… Üçü bir araya gelince aşk olmuyor, aşk yanıyor. Kaleminize sağlık.

Yorumlar kapatıldı.