
Cumhuriyet Kitap ekinde okumuştum “O Güzel İnsanlar”ın yeniden basıldığını. Elimdeki kitap, İnkılap Kitabevi tarafından yayımlanmış. Kitabın kapak tasarımı Ekin Başak Akgül’e ait. Bol yapraklı iki zeytin dalı o güzel insanları sarıyor sanki. Yalın, sıcak… Sayfa tasarımındaysa hiçbir eksiklik yok. Kitabın noktalama işaretlerine hiç ama hiç dikkat edilmemiş. Bu konuya aşağıda değineceğim. Batı’da yüzyıllar önce bulunan noktalama işaretlerinin nerelerde kullanılacağını ne yazarlarımız ne de redaktörlerimiz biliyor.
Zeynep Oral etkin bir yazar. Salt masabaşı yazıları yazmaz. Gezer, dolaşır, mülakat yapacağı kişinin ayağına dek gider. Birçok derneğin kuruculuğunu üstlenmiş, birçok derneğin de üyesi. Gençliğe örnek olacak çağdaş kadınlarımızı, aydınlarımızı tanıtan yazıları var. Gazetede köşe yazarlığı yaparken dahi üslubunda şiirsel tat bulunur. Oyun da yazmış bir yazar. Kadın sorunları, insan hakları yazılarında önceliği oldu hep. Mülakatları ses getirdi.
Röportaj ile mülakat, nedense yazarlarımız ve halk tarafından karıştırılıyor. İkisi ayrı tür oysa. Soruya ve yanıta dayanır mülakat. Röportajda da soru-yanıt vardır ama öncelik; araştırma, bir soruna parmak basma, gerçeği ortaya çıkarmadır. Her şey uzun uzun anlatılır, halk aydınlatılır. Konuyla ilgili görülenler ve malzemeler fotoğraflarla desteklenirken ses kayıtlarına da yer verilebilir. Mülakatta kişi varken röportajda kişiler vardır. Röportaj, mülakatı kapsayan uzun yazılardır kısacası.
“O Güzel İnsanlar” kitabının tanıtımında kitabın türü için anı, biyografi, röportaj diyenler var ama kitabın türü röportaj hiç değil. Kitabın türü için mülakat demek yerinde olur. Kitapta anı, biyografi yok mu? Var. Kitap röportaj değil mülakattır. Zeynep Oral’ın kendi de “Kitapta röportaj yaptığım bazı sanatçıları tanımıyordum.” diyor, “mülakat” demeliydi.
Kronolojik sıralamayla kendi dalında başarılı tam otuz kişi anlatılmış: Aliye Berger, Ruhi Su, Sıdıka Su, Gülten Akın, Onar Kutlar, Yaşar Kemal, Münir Özkul, İsmet Ay, Haldun Taner, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday… Z.Oral, mülakatlarında başarılı, biyografi yazılarında aynı başarıyı yakalamış. Söz gelimi Yaşar Kemal’i çok güzel anlatmış. Yaşar Kemal’in bilinmeyen özellikleri insanı derinden etkiliyor. Aynı başarıyı Ruhi Su’yu anlattığı bölümde de yakalıyor. Büyük insanların kararlığına hayran oluyorsunuz.
Melih Cevdet Anday’la mülakat çok ama başarılı. Melih Cevdet Anday’ın bilgeliği karşısında şapka çıkarıyor insan. “Emek insanoğlunun kimliğidir.” diyor Anday. Emek, ancak bu kadar güzel tanımlanabilirdi. Melih Cevdet Anday’a yakışan bilgece bir tanım olmuş. Şiir hakkındaki görüşleri okuyanı etkiliyor. “Bizde ve az gelişmiş ülkelerde çok ozanın olması, beni hep düşündürmüştür. Bizde düzyazı gecikmiştir.” diyen ozan “Bir toplumda şiirin tek anlatım aracı olması, akılsal düşüncenin daha yerleşmediğini gösterir.” cümlesiyle gerçeği gösterir. Şiir hakkında düşünceleri tam da bir ozana yakışır düzeyde.
Zeynep Oral bu mülakatında çok başarılıdır, susar ve Anday’ı konuşturur. Orhan Veli’yi Nahit Hanım’ın ağzından tanıtır. Keşke bir de Melih Cevdet Anday’a da sorsaydı Orhan Veli’yi. İkisi de (diğeri Oktay Rifat) Garip akımının ozanıdır. Orhan Veli’yi elbette en iyi tanıyan da Melih Cevdet olacaktır. Nahit Hanım’ın Orhan Veli hakkında söyleyeceği şey arkadaşlıklarıdır, duygusal sözlerdir. Oysa Melih Cevdet Anday’la şiir sanatı hakkında neler konuşmuşlardır, kim bilir? Bunları okumak ne büyük keyif olurdu. Zeynep Oral, bu fırsatı nasıl da kaçırmış. Anday, düzyazının gelişimini destekleyen noktalama işaretleri üzerinde de durur. Virgülün 8.yy.da, noktalı virgülün 12.yy.da ortaya çıktığından söz eder.
Gülten Akın’ı seven, okuyan herkes, kitaptaki bilgileri bilir ya da internette Zeynep Oral’ın anlattıklarına ulaşabilir. İnternette olmayan, yazarın duygusal cümleleri… Gülten Akın’ın şiirinden söz edilecekse işkenceyi dillendirdiği şiirinden de söz etmeliydi. İşkence utancından ahlak bildirisine gidilen yolda döşenen taşları da anlatmalıydı. Hem de hiçbir taşı atlamadan.
Gülten Akın, Rotterdam’da şiirlerini okurken Türkçe bilmeyen yüzlerce kişinin nasıl suspus olup acıyı hissettiğini, o sırada sadece kuşların kanat seslerinin duyulduğunu da yazmalıydı.
Zeynep Oral, Gülten Akın hakkında yeni bir şey söylememiş.
Sezen Aksu’yu da kitabına almış Zeynep Oral. İdil Biret, Ruhi Su usta varken, Sezen Aksu’nun aynı kitapta ne işi var, diyesi geliyor insanın. Sezen Aksu’yu öyle anlatmış ki protest şarkıcıdan söz ediyor sanırsınız. Sanki arabeskin yaygınlaşmasına neden olmamış, sanki salya sümük sözlerle şarkılar bestelememiş. Onun yerine Ruhi Su ile çalışan Sümeyra Çakır’ı anlatmalıydı. Sesinde tüm kadınların acısını taşıyan kadını… Yazar ve müzisyen Burak Kaya’nın “Sezen Aksu A.Ş.” adlı yazısını okumanızı öneririm.
Haldun Taner’le, İdil Biret’le Melih Cevdet Anday’la, Azra Erhat’la, Yaşar Kemal’le yapılan mülakatlar ve anılar okuyucu çok saracak derinlikte. Anıların gücü insanı hemen yakalıyor. Büyük insanların işlerine, insanlara saygılarını anlatırken Oral başarılı.
Şiirsel dili var Zeynep Oral’ın. Bu da okumayı kolaylaştırıyor. Bir sözcüğü ele alıp arkası arkasına birkaç cümlede vurgulayarak kullanması anlatımının özelliği olmuş. Bu, çoğu bölümde görülüyor. Bir zaman sonra “Yine aynı anlatıma başvurmuş.” diyorsunuz:
“…yücelttiğiniz için.”, “…dediğiniz için.”, “… gözlerimizin önüne serdiğiniz için.” (s.57)
“İçin sözcüğüyle yapmış vurgulamayı. Kitabın çoğu sayfasında rastlayabilirsiniz bu yinelemelere.
“Çok, çook eskidendi. Romanya’daydı. Romanya’nın Yaş kentindeydi. Varlıklı bir ailenin on çocuğunun küçüklerindendi. Babası demir kralıydı.” (s.85)
Zeynep Oral böyle tekdüze bir anlatıma neden başvurmuş? Çok ilginç değil mi?
Kitaptaki en büyük yanlışlık noktalama işaretleriyle ilgili. Redaktör hiç mi farkına varmadı? Kitabı son okuyan kişi de mi görmedi bu yanlışlıkları, eksiklikleri? Yüzlerce cümle üç noktayla bitirilmiş. 6.yy.da virgül, 12.yy.da noktalı virgül kullanılırken bugün hâlâ noktalama yanlışlığına düşmek… Anlaşılır gibi değil.
Zeynep Oral, evrensel değerleri olan kişileri anlatmış. Kendisi de öyle. İnsan odaklı bir değer. Okunması gereken bir kitap “O Güzel İnsanlar”.
Kitaptaki Dil, Yazım, Noktalama Yanlışlıkları
- “Siz o dünyada değişirsiniz, değiştirirsiniz.” (s.11)
Sıralı bağlı bir cümle. Birinci cümlenin öznesinden sonra virgül gelmeliydi. İki cümlenin arasına da noktalı virgül…” Siz, o dünyada değişirsiniz; değiştirirsiniz.” - Ayrıca ikinci cümlede nesne eksikliğinden dolayı anlatım bozukluğu da var. Doğrusu şöyle olmalı: “Siz, o dünyada değişirsiniz; o dünyayı değiştirirsiniz.”
- “…ilişkiler, yaşamlar, gelecekler yaratır ve size avuçlarıyla sunar.” (s.11)
Bu cümlede yine nesne eksikliğinden oluşan anlatım bozukluğu var:
“…ilişkiler, hayatlar, gelecekler yaratır ve size bunları avuçlarıyla sunar.” - “Nazım Hikmeti’i anma gecesi vardı.” (s.11.)
“Nazım Hikmet’i Anma Gecesi vardı.” olmalıydı. Gece, özel ada dönüşmüştür çünkü. - “Nasıl unutabilirim!” (s.12)
Cümle soruyla bitmişse soru işareti getirilir: “Nasıl unutabilirim?” - “Hem röportaj hem de karikatür yapıyordu.” (s.13)
Karikatür yapılmaz çizilir: “Hem röportaj hem de karikatür çiziyordu.” - “Ancak önümdeki kadehle olmaz, o kadehi sil,” dedi. (s.13)
Tırnak içine alınan cümleye gerektiği noktalama işareti konur. Burada virgül değil, nokta ya da ünlem işareti olmalıydı: “Ancak önümdeki kadehle olmaz, o kadehi sil.” - “Onlar tarafından aranan kimselerdir…” (s.14)
Üç noktanın kullanıldığı yerler bellidir.
Anlam olarak tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur: “Başarısı herkesçe biliniyordu ama bu özelliği…”
Üç noktanın diğer özelliklerini yazmıyorum. Burada cümle bitmiş, anlam tamamlanmış oysa. Üç nokta değil nokta gelmeliydi. Kitap boyunca bu yanlışlık saymadım ama üç nokta yanlışlığı her sayfada var. - “… daha sonra Vecors, Aragon vb…” (s.14)
“…daha sonra Vecros, Aragon vb.” olmalıydı çünkü “vb.” zaten üç noktanın görevini üstlenmiş. - “… çıkar çarkları arasında insan öğütüyordu o sıralarda…” (s.15)
Cümle anlam olarak tamamlanmıştır. Sona üç nokta değil, nokta konmalı. Bu üç nokta yanlışlığına başka örnek vermeyeceğim. - “Abidin Dino, Türkiye’nin, Türk kültürünün onur abidesi olmakla kalmadı, dünyanın neresine giderse gitsin ülkesini hep içinde, yüreğinin ve aklının içinde taşıdı.” (s.15.)
Yapı olarak sıralı bir cümle bu. Sıralı cümlelerden birinde ya da her ikisinde virgül varsa ilk cümleden sonra virgül değil noktalı virgül konur. - “Güzel, bir resim, bir çiçek, bir kadın olabilir.” (s.18)
“İkiden fazla eş değer ögeler arasında virgül bulunan cümlelerde özneden sonra noktalı
virgül konabilir:” (TDK)
“Güzel”den sonra mutlaka noktalı virgül gelmeliydi. - “Dikkat: Dil zenginliği ve yorum zenginliğiyle sarhoş olabilirsiniz.” (s.19)
“Dikkat” sözcüğünden sonra iki nokta değil ünlem işareti gelmeliydi. - “Tavuklar, kuşlar, barbardır.” (s.24)
Özne yükleme uzak düşmemişse özneden sonra virgül konmaz: “Tavuklar, kuşlar barbardır.” - “Yılsonu” (s.26.)
“Yıl sonu” ayrı yazılır. - “Pek başkalarınınkine benzemeyen bir çocukluk değil mi…” (s.26)
Bir soru cümlesi. Üç noktanın ne işi var? Üç nokta yerine soru işareti gelmeliydi. Ayrıca “pek” sözcüğü yanlış yerde kullanılmış. Bu da anlatım bozukluğuna neden olmuş.
“Başkalarınınkine pek benzemeyen bir çocukluk değil mi? - “Ben dedim bunları. Yüksek sesle.” (s.60)
Burada da üç nokta kullanmalıydı. “Ben dedim bunları. Yüksek sesle…” - “Evime, resimlerime çok bağlıyım. Ben gideceğim, onlar kalacaklar.” (s.92.)
İnsan dışı varlıklar, çoğul özne olduklarında yüklem tekil olmalı: “… onlar kalacak.” - “Birçok kişileri adam sanıyordum.” (s.100)
“Birçok” sıfatından sonra gelen sözcük tekil olur: “Birçok kişiyi adam sanıyordum.” - “İlk şiir kitabı olan Garip’te…” (s.”195)
Bu cümlede “olan” sözcüğüne gerek yok.
Garip adlı kitap, sadece Orhan Veli’nin değil, üç kişinin ortak kitabıdır: Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat - “… ansızın, birdenbire olmadı.” (s.203)
“Ansızın ve birdenbire” aynı anlamda. Biri olmalı. - “…hasretle, özlemle yandı tutuştu.” (s.208)
Hasret ve özlem aynı anlamda anlamdaş sözcükler. Biri yeterli.
İlk yorum yapan olun