Antik Yunan tragedyaları gerilim üzerine kurulmuştur. Tragedyaların en belirgin özellği de budur. Bu Trakya türküsündeki olay, o dönemde yaşanmış olsaydı Ege’nin öte yakasındaki bilge ozanlar Euripids, Ayshklos, Sophokles; mutlaka bu öyküyü tragedyalarında işlerlerdi. Keza Shakespeare de…
Rapsodistler, mutlaka önce bu öyküyü anlatırlardı kent kent, köy köy gezerken.
Bildungsroman, Alman edebiyatında bireyin oluşumu ve ulaştığı ideal üzerine kurulur. Jane Eyre, Martin Eden romanlarında bu izleri görmek mümkün. “Leyla ile Mecnun” ve “Hüsn-ü Aşk” mesnevileri de bu özellikleri taşır. “Leyla ile Mecnun”da ayrıca entwicklungsroman özelliği de vardır. Bu mesnevilerin ozanları Fuzuli ve Şeyh Galip bu türküye konu olan genç kızı ve Recep’i bilselerdi, en güzel mesnevilerinde bu sızıyı anlatırlardı mutlaka. Kays da Aşk da bu oluşuma şaşırırlardı.
Arda boylarında kırmızı erik
Halime’nin ardında on yedi belik
Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni
Recep, yok yoksul bir gençtir. Bir anası vardır, başka hiç… Yoksul yüreğini darmadağın eden Halime’ye tutkundur. Tüm cesaretini toplayıp Halime’ye yüreğini açar. Halime kabul eder, o da Recep’e sevdalı… Yoksulluğunu unutur Recep. On yedi belikli baharlar yaşar sevincinden.
Bir gün köyün ağası, oğlu İsmail’e, Halime’yi ister. Anne, buna sevinir. Ağa varsıl, ağada para çok. Halime dik durur. Olmaz, der. Recep bunu öğrenince ağanın kapısına gider, bu yapılanın doğru olmadığını belirtir. Ağanın adamalarıyla aralarında çatışma çıkınca arkadaşıyla dağa çıkar. Annenin de ağanın da istediği budur. Recep’in bir başkasını sevdiği, ona kaçtığı haberini yayarlar tüm köye. Halime inanır, Halime kırılır… Annesinin para tutkusu, ağanın gücü birleşince trajedi, oluşmaya başlar. Halime, ağanın oğluyla evlenecektir.
Halime’nin kınasının yakıldığı akşam Recep köyü basar. Ağanın adamlarıyla çatışmaya girer, Halime’yi kaçıramaz. Recep yok biri… Recep yoksul… Recep’te ağa gücü yok… Tekrar dağa çıkar. Bu kez de Recep’in çatışmada öldüğü haberi yayılır.
Halime, Recep’in kendisini unutmadığına sevinirken Recep’in ölüm haberiyle yıkılır. Sabah gelinliğiyle kendini Arda Nehri’ne bırakır. Bir aşk daha boğulur. Yoksulluk bir kez daha cezalandırılır. Daha sonra Recep de aynı şeyi yapar, Arda Nehrinde boğulur.
Türkünün sözlerinde çatışma belirgindir. Anne-kız çatışması gibi görünen örgü, aslında yoksul-varsıl çatışmasının izleridir. Varsılın yanında duran anne, içteki iş birlikçidir. Halime, Recep’in ölmediğini bilseydi direnecek; ölümü seçmeyecekti. Halime yazgısına boyun eğmeyen bir kadın… Başka erkeğin olmaktansa ölümü seçme bilinci, kalıp yargı (stereotip) oluşmuştur artık. Trajedi baştan sona bir kusursuzluk içinde gelişir.
Alıverin feracemi anneciğim diksin
O gıymatlı İsmail’e kendisi gitsin.
Muradını alamayan Fadime’nin annesine tokat gibi inen sitemidir bu iki dize. Feracemi giy, sen İsmail’le evlen, dizeleri Kutup Yıldızı berraklığında bir ah, sonsuz sitem… “Beni, siz öldürdünüz.” diyen sitem… Yine de intihar edilmemeliydi. On yedi beliği kadar seçeneği varken ölüme neden yenilir insan? Yaşamı yitirmek sızı…
“Yaşamı yitirmekten daha acı bir şey vardır: Yaşamın anlamını yitirmek.” (Seneca)
İlk yorum yapan olun