Karşıdan Geliyor Bir Çift Araba

Karşıdan Geliyor Bir Çift Araba

Günümüzde bir yapıt, kapitalist üretimin şekillendirdiği pazar ekonomisi koşullarında oluşmak zorundadır. Her şey ama her şey, bu pazar ekonomisinin belirleyiciliğinde varlığını sürdürür. Kendi koşullarına uymayan ya da kendine yararı olamayan bir yapıtın ne reklamına ne sosyal iletişim ağında bahsedilmesine ne de gazete ve TV’de anılmasına izin verilir. Ferman kesilmiştir:

“Esamesi okunmaya!”

Türkülere sözü geçmez ama o pazarın. Türküler de o pazar için üretilmez zaten. Barak ve bozlak ne pazar ne de bir gelir üzerine oluşur. Bir öykü vardır, amaç da bu öykünün dillendirilmesidir. Acının pazarı olmaz. Acı, üretmeyeni yakar. Barak, hem yanar hem de yanarken yüzeyin altındaki derinlerde kalmış gerçeği üretir. İnsanın sızısını… Zaten Barak, kendi yağında kendi acısını kavuran kimsesizliğin sızısından başka bir şey değildir. Acının pazarı olmaz düşüncesinin düsturudur Barak.

“Karşıdan geliyor bir çift araba
Yıkıldı hanımız kaldık haraba
Seni vermişler bil dil bilmez araba.”

Gencin sevdiği kadın, arabaya binmiş; evlenip gidecektir. Bunu gören genç adamın evi başına yıkılır. Çok derttir bu, çok kimsesizlik, çok sahipsizlik ve de çok çaresizlik! Bu çokların temeli de ekonomiktir, yoksulluktur.

Evlendirildiği adam da dil bilmez bir Arap’tır. Bu “Dil bilmez Arap” sıfatı asla etnik bir ötekileştirme değildir. Bu sıfat, “Hâlden anlamaz kaba, zengin adam” metaforudur.

Gelemez miydin, gelemez miydin?
Ben, seni sevdim diyemez miydin?
Aman aman ben sensiz ölecem taman!

Sitemin gerekçesi insanı yakıyor:

– Gelemez miydin?

Tertemiz, duru bu soru. Zaten Barakların özelliği de budur. Türkülerde asla ve kata yalan, kir, ikiyüzlülük olmaz. Bu genç de öyle! Suları çekilmiş nce derelerin pırıl pırıl parlayan çakıl taşları gibi temiz ve olabildiğince insan… “Ben, seni seviyorum.” dese sevgili, yetecek ona ama demiyor. Bir hiçmiş gibi görünmenin acısıdır sitem.

“Ben sensiz ölecem taman!” dizesi, çaresizliğin, güçsüzlüğün ağıdır olur. Öykünün gerilimi de oluşmuştur artık.

“Karşı dağda ceviz ile kilise, Yolumuz uğradı yıkılası Antep ile Kilis’e Kadir Mevla’m seni bana verirse Çifte kurbanlar keserim geldiğin gece.”

Cinaslı uyağın olduğu ikinci dizesinde genç adam beyninden vurulmuştur sanki. Sevgilisinin evleneceğini öğrenir. Antep yıkılsın, Antep’te tas üstüne taş kalmasın, der acıyla. Dediği olur. Antep başına yıkılır; genç adam, Antep büyüklüğündeki acının altında kalır.

Umut da tıpkı acı gibi insanı bir gün ansızın yakalıyor. Genç hâlâ umutludur. Mevla, izin verir de sevgili kendine döndüğü gece kurbanlar kesecektir. Genç hâlâ olmayacak duaya amin diyor.

Genç adam, böyle sevilmez ki… Zengine bir malmış gibi satılan sevgilin gelmedi işte. “Gelemez miydin?” diyorsun ya… Gelebilirdi ama gelmedi. Peki, sen neden elinden tutup “Gidelim.” demedin? Girişimde bulunmadan hayıflanmak çare değil.

Anımsamak, ne kadar doğalsa unutmak da öyle… Yaşam, böyle geçmez ki taman!
Kendinden çık, git ve unut.

“Gitmek, sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim!” (Nazım Hikmet)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.