Karakolda Ayna Var (Fosforlu Cevriye)

Karakolda Ayna Var

Suat Derviş’in romanıdır “Fosforlu Cevriye”. Roman; “Karakolda Ayna Var”, “Kız Kolunda Damga Var”, “Gözlerinden Bellidir Cevriye’m”, “Sende Kara Sevda Var” gibi dört başlıktan oluşmuş. Romandan etkilenen Zeki Duygulu, “Fosforlu Cevriye” adlı şarkıyı besteler. Şarkının ilk dörtlüğünü de romandaki bu başlıklar oluşturur.

Karakolda ayna var
Kız kolunda damga var
Gözlerinden bellidir Cevriye’m
Sende kara sevda var

Cevriye; çok gösterişli, çok güzel, karanlıkta dahi parıldayan kuzgun saçları olan bir seks işçisidir. Bedenini satarak geçimini sağlar. Düşürüldüğü ağda uyuşturucu satmak da var. Defalarca karakola düşer, çıkışta da karakolun aynasında saçlarına biçim vermeyi unutmaz. Fosforlu işte!

Cevriye, günün birinde bir adama âşık olur ama bu adam farklıdır. Bu adam insan… Cevriye’ye meta olarak bakmaz, yüreğine bakar. Bu adam yitip giden yüreğine, sönmüş tüm güzel duygularına dokunur, çiçekler eker.

Cevriye, bu adamla olduğunda insan olduğunu anlar. Bir süre sonra o hoppa Cevriye’den eser kalmaz. Yine alımlı, yine güzeldir ama durulmuştur. Cevriye durgun göl… Cevriye unutulmuş bir dere…

Bu genç adam farklı… Bu adamın gözlerine bakarken utanmaya başlar Cevriye. İlk kez utanmanın muhteşem sıcaklığını hisseder. Bellidir artık. Cevriye âşık değil, kara sevdalıdır. Yaşamında kendini seks objesi olarak görmeyen, kirden başka tertemiz yaşamların da olabileceğini düşündüren bu siyasi kaçak ona insan olmanın kapılarını açmıştır. Cevriye, kendi olmanın, insanlaşmanın muazzam dönüşümüyle iç içedir. Utanması bundan. Dalıp dalı gitmesi, durulması da bundan… Cevriye, “utanma” duygusunun kişiyi insanlaştıran büyüsünü tanımış; aşkla ilk kez insan olmanın bilincine varmıştır.

İçinde yeşil bir filiz belirince varlığını, namus, ahlak kavramlarını sorgular. Bu dönüşümün nedenini anlamlandırmaya başlar. Aşkın ama tertemiz bir aşkın dönüştürücü gücü, kirden arınması gerektiğini öğretmektedir artık. Aşkın kirde barınmayacağını da… Âşık olduğu adamla evlik hayali dahi kurar bir an ama kir(!) çoktur. Cevriye’nin kirden kurtulması mümkün müdür?

Denizlerin kumuyum
Balıkların puluyum
Aç koynunu Cevriye’m
Ben de Allah kuluyum.

Bir gece sevdiği adama yardım ederken denize düşüp ölür Cevriye. Her şey ölür. Fosforlu saçlarına binlerce yıldız düşer gecenin köründe. Saçları yine fosfor gibi parıldar. Saçlarına yıldızlar düşmüştür. Yıldızlar hâlden anlar. İnsan bilmez ama yıldızlar bilir Cevriye’yi. Bir de türküsünü…

“Ben de Allah kuluyum.” dizesi, kirlenmiş bir kadın(!) olarak algıladığı varlığının çok az bir umut da olsa sevmeye hakkı olduğunun çığlığı değil; fısıltısıdır ancak.

Yaşama çelme takmasına az kalmıştı oysa. Patriyarkal geleneğin yarattığı bir flanözün yaşama, sevme ve özgür olma şansı yoktur.

Cevriye, yaratılan koşulların ağında bedenini satmaktadır. Ya başka şeylerini satanlar?

“Dünyanın en eski mesleği kendini satmaktır. Bunu ‘fahişelik’ ile karıştırmak da bir o kadar eski bir yanılgıdır.” (Albert Camus)

Be the first to comment

Leave a Reply

Your email address will not be published.