Ben Kendimi Gülün Dibinde Buldum

Ben Kendimi Gülün Dibinde Buldum

Sehl-i mümteni sanatının piri Yunus Emre’dir. Yunus, bu Kütahya türküsünün sözlerini duysaydı kendine çok yakın hissederdi. Öyle yalın ki sözler ve öyle derin ki anlam… İnsanın o ezeli yalnızlığı ve kendiyle yüzleşmesinin hüznü, nasıl böyle yalın anlatılabilir? Yalın, şiirsel derinlik bu olsa gerek!

İki nedeni var bunun. İlki, türkü süsü sevmez; ikincisi Hisarlı dersine Yunus’tan, Karacaoğlan’dan çalışmıştır. Sözün özü, doğalın süsü olmaz.

“Ben kendimi gülün dibinde buldum
Guru guru sevdaymış sarardım soldum
Sevda bir düşmüş, kendime yordum.”

Safiye; dal gibi ince, uzun, güzel bir kadın… Sakarya nehrine bakan bir köyde yaşamaktadır. Bir delikanlıyı sever; delikanlı da onu… Delikanlı, para kazanmak için gurbete gider. Safiye, pencereye oturup Sakarya’ya bakar. Dönüşünü bekler sevdiği adamın. Karşıdan sala binip gelecek ve elinden tutup götürecektir. Safiye güldür, sevdiği genç bülbül!

Genç dönüp gelir bir gün. Sala binip karşıya geçecektir ama karşılamaya gelen arkadaşları iddiaya girer. Sakarya’yı yüzerek geçecektir. Geçerse arkadaşları ona geçemezse; o, arkadaşlarına kuzu kesecektir. Serde delikanlılık var. Karşıda da sevdiği kadın… Delikanlı, atlar suya ama Sakarya’nın girdabına kapılıp boğulur.

Bülbül, gül için öter öter; sonra çatlayıp gülün dibine düşermiş ya, öyle olmuş delikanlı Safiye’nin gözünde. Bülbülü çatlayıp Safiye’nin bahçesindeki gülün dibine düşmüştür. Safiye içine çekilir o günden sonra. Artık kimseyle konuşmaz. Bülbülün mezarında biten güller sular. Umudunun gömüldüğü mezarı…

Sevdaya inanmış ama bir düş olduğunu da anlamıştır. Geceleri, pencereden Sakarya’ya bakar. Yaşanmadan bitene…

“Ay karanlık, vurdular beni
Yârin çevresine sardılar beni.”

Yaşanmamış bir aşkın yasıdır bu iki dize. Mucizenin yok oluşu… Bu dizeler, ay’ın da tanık olduğu bir yok oluştur. Ay, karanlık ve vurulan bir kadın… Karanlık ay, pusu kurma geleneğinin bir parçasıdır. Ay karanlıksa pusular da, uğursuzluklar da olacaktır.

“İçeride ciğerlerim deliktir.
Dünya dedikleri bir gölgeliktir.”

Sakarya’ya bakarak bir şeyler görür genç kadın. Burada olmayan şeyleri… İçinde acının hası vardır. Bir hiçmiş yaşadıklarım, diyerek dünyanın gölgeliğine metafizik bir gönderme yapar. O, ay karanlıkken vurulur. Sevdiği adamın haberini aldığı zaman…

Yaşananlar kolay değil ama yeni yaşamların, görkemli güzelliklerin olduğunu unutuyor genç kadın.
O dönemde, oralarda Gomides Vartabed yaşıyordu. Müzik üzerine incelemeler yapıyor, geziyor, araştırıyordu. Genç kadın, keşke Gomides’i tanısaydı. Ondan müziğin kutsiyetini öğrenebilir, kendine yeni yaşamlar yaratabilirdi. Gomides, varoluşun anlamını da fısıldar; onu dünyayı “gölge” olarak algılatan metafizik düşüncelerden arındırırdı. Keşke Sakarya’dan başka şeylere de bakabilse, gül sulamaktan başka eylemler üretebilseydi. Keşke dışarıya aksaydı.

Gomides de çok acı çekti. O da içine baktı ama dışarıya uzanmasını da bildi.

Sense içinde kaldın ay karanlıkken vurulan kadın.

“Acı çekiyorum.” diye geçiştirme!

“Tabii acı çekeceksin, görmenin bedeli budur.” (Nietzsche)

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.