Pop müziği kurgulayan sistem, hep dinamik, hep genç görünümlü starlar yaratır. Pop müziğin tüketicisi gençlere, genç görünümlü birileri gereklidir hep. Bu nedenle pop starlarının tamamı değilse bile çoğunluğu yaşlanmaktan korkar.
Sömürge Hindistan’ındaki İngiliz valiler, ellisine gelir gelmez kızağa alınır, yerine genç, başka bir vali atanırdı. Amaç sömürgeye hep genç hep diri İngiliz görünmek… Amaç İngiltere’nin kuvvetini yerli halka benimsetmek… Popun da yaptığı bu… Amaç Madonna’lar yaşlanmaz, Ajda Pekkan’lar ölmez imajı çizmek… Amaç düşünmeyen gençler üzerinden, düşünülmeyecek kadar çok paralar kazanmak…
Her pop yıldızı, genç olmak zorundadır. Madonna hep genç kalmalı, Ajda Pekkan hep diri olmalı… İnsan yaşamında üç evre vardır: çocukluk, gençlik ve yaşlılık. Popçuların ya da yaşlanmak istemeyen diğer insanların yanılgısı yaşamı, sadece çocukluk ve gençlik olarak algılamalarında yatıyor işte. Onların yaşamında yaşlılık dönemi yoktu. Sadece çocukluk ve gençlik… Yaşlılık; çirkinleşmektir, korkudur.
Gençliği, yaşamın bir dönemi olarak değil, bütünü olarak görmek isteyen bir insan ya da bir star, yaşlanmaktan elbette korkacak; yaşamının her döneminde genç kalmayı amaçladığı için de hiçbir zaman mutlu olmayacaktır. Asla ve kata mutlu olmayacaktır çünkü gençlik iksiri arayışında olacaktır hep. Ama bu iksiri de bulamayacaktır ama arayış hep sürecektir. Cerrahın bıçağı altına yatıp geçici bir süreliğine kazandığı gençlik, kalıcı olmayacağı için hep mutsuz, hep arayış içinde olacaktır. Her gün yeniden güzelleşme çabası, her an yaşlanma korkusu… Büyük bir işkence… Bu işkencenin yanında Atlas’ın, Sisifos’un çektikleri az kalır. İşkence neymiş, gelsin Atlas, Madonna’dan öğrensin. İşkence neymiş, gelsin Sisifos, Ajda Pekkan’a sorsun.
İçine kaçmadan yüzünü güzelleştiren biri henüz yanmamıştır. İçini güzelleştirmeden yüzünü güzelleştiren biri hâlâ pişmemiştir. Güzelliği akılda, erdemde aramak yerine vücudunda aryan biri hiç olgunlaşmamıştır. Yanmamış, pişmemiş, olgunlaşmamış bir güzellikse kabadır, estetikten yoksundur.
Kuşların sultanı Simurg’a ulaşmak için yola çıkan kuşlar, gerçeği sonradan anlar. Simurg’u bulma adına yapılan yolculuğun sonunda anlarlar ki sultan kendileridir, Simurg kendileridir. Gerçek yolculuk, içlerine yapılan yolculuktur. Kendine, kendi içine… O hesap işte, erdemi taşıyan yaşlılık saygınlıktır, zarafettir.
Yaşlanmak beraberinde olgunluğu getiriyorsa korku nedendir? Yaşlandıklarında sözleri imbikten geçmişçesine incelmiş şarkıları, Madonna ya da Ajda Pekkan neden söylemesin? Şimdi yaptıkları müzik, olgunlaştıklarını göstermiyor kesinlikle. Oysa yaşlanmayı içselleştirip anlamlı şarkılar söyleyebilirler. Olgunluk budur. Gençlere kendilerini beğendirmek adına ucuz müzik yapmaktan da kurtulacaklardır böylece. Madonna bilmeli, Ajda Pekkan bilmeli; sömürge Hindistan’ındaki o valiler çoktan yaşlandı. Sömürge Hindistan’nın valileri çoktan öldü!
Mutluluğu cerrahi operasyonlarda arayan starlar oldukça kozmetik sanayi hep genç kalacak, cılız pop da hep var olacaktır. Ruhları yoksullaşırken destekledikleri sanayi ne yazık ki hep varsıllaşacaktır. İşte starların ya da medeti genç kalmada arayanların unuttuğu şey tam da budur.
Genç kalmaya çalışarak yaşamın akışını inkâr eden yaşlı star olmak yaman çelişki… Hayaller gençlik, gerçekler yaşlılık… Tam da postmodern bir düşünce…
Doğal süreci değil, yapay bir süreci seçmek, doğanın yasalarını bilmemektir. Dönüşüm yasasını, yani bilimi inkâr etmektir. Hebennekaya yaraşır bir durum…
İnsan yaşlanmayı değil, insan gibi yaşamayı önceliğine aldığı zaman korkularından arınır. Ruhu olgunlaştırarak yaşlanmak anlamlıdır, derinliktir. Madonna’nın da Ajda Pekkan’ın da anlamadığı budur.
B.Davis “Yaşlılık, korkaklara göre değildir” der.
Leyla Gencer’in yüz çizgilerine baktığımdaysa Donizetti’nin karanlıkta kalmış oyunlarını gördüm. Onun yüzünde ben Aida operasında kollarını açmış haykıran kadını gördüm. Onda ben Butterfly’daki acılı kadını gördüm. Onun çizgilerinde La Traviata’daki Violletta’yı gördüm. O çizgilerde ‘Ses nasıl kullanılır?’ dersini veren kadını gördüm. O yüzde, kabına sığmayan, La Scala’ya, Milano’ya sığmayan kutsal kadını gördüm. Ben onun çizgilerinde sanatı gördüm. Estetiği gördüm. Her çizgi, sanattan bir anıdır, dercesine gülümseyen muhteşem kadını gördüm. Ben gördüm. Ben onda bunları gördüm.
Amma velakin…
Ben, Ajda Pekkan’nın, Madonna’nın yüzüne baktığımda bir şey göremedim.
Hepsi bu.
Hepsi bu da…
Amma velâkin… Ezcümle ha söyle de söyle.