Çağ atlamak; sanat, bilim, evrensel değerler gibi birtakım kuralları, incelikleri olan uzun bir uğraş… Uygarlık böyle oluşur. Uygarlığa katkı sağlamak için de kadim tarihe sanatın, bilimin izini bırakmak gerekir. Ne yazık ki uygar olmadan, iz bırakmadan çağ atlanmıyor. Uygar olmadan ancak sırıkla uzun atlama yapılabilirsiniz ama çağı atlayamazsınız.
Teknoloji ithal edilerek de çağ atlanmaz sözgelimi. Üretmeden olmaz bu, asla olmaz. Salt tüketim ağırlıklı zenginlik, uygarlığın değerlerine ters… Üretimi olmayanın coğrafyaların evrensel değerlere katkısı olmaz çünkü. Böyle coğrafyalarda olsa olsa ip atlanır, çağ değil.
Eğitim yaşam koşullarına göre planlanmamışsa, öğrenciye eşit öğretim hakkı ve düş gücü olanağı tanınmamışsa da çağ atlanmaz. İlle bir şeyden atlanmak isteniyorsa o zaman bir şaman geleneği olan ateş yakıp üzerinden atlayabilirsiniz. Bunun hiçbir sakıncası ve koşulu yoktur. Ama çağ atlayamazsınız.
Kabalıkla, ‘ya sev ya terk et’ gibi öteleyici söylemlerle de çağa atlanmaz. Bu, evrensel ahlak yasasının kesinlikle öldürmeyeceksin ilkesine ters… İnsan olmaya ters… Uygarlık yok etmeyi sevmez. Ölüme, yok etmeye odaklı beyin çağ atlayamaz bu nedenle. Liralarım döküldü toplayamadım diye Muratgilin damında kalırsınız ya da o damda un elersiniz en çok.
Yeni dünya düzeninin insanlığımızı atomize etmesini görmezden gelmek, bunun ardında yutturulan ‘yalnızlık güzeldir’ masalına inanmakla asla çağ atlanmaz. Bu, zamanı hiçleştirerek günü gün etme ilkelliğidir. Onlara göre zaman, üretilen değil, tüketilen çerezdir. ‘Zamanı çitlemek’ diyebileceğimiz yeni bir deyimin kahramanlarıdır bunlar. Bu nedenle çağ atlayamazlar, olsa olsa sınıf atlarlar.
Irkların, dillerin, renklerin garipsenmesi uygarlığa çok ters… Renkler de ırklar da tesadüfi olduğu halde ırkları, dilleri, renkleri garipsiyorsanız yine çağ atlayamazsınız. Hiç hem de… O renkler, o diller, o yoksulluk insanlığınızı sorgular. Ancak uzuneşek oyununda atlayabilirsiniz. Ama Afrika’da atlayamazsınız. Çağı hiç…
Pop kültürü, sanat diye yutturmak, sanatın insanı insana anlatmak, insana yeni ufuklar açmak olduğunu görememek de çağ atlamaya engeldir. Uygarlık ucuzu, evrensel değerler ilkelliği hiç sevmez çünkü. Böyleleri Picasso’nun, Dante’nin, Dostoyevsiki’nin ışığını göremediği için çağ atlayamaz ama denize iyi çivileme atlarlar.
Uzaklarda, çok uzaklardaki birinin acısı, sizi, yakınınızdaki birinin acısı kadar etkilemiyor, içinizi sızlatmıyorsa uygar değilsiniz demektir. Sonra işkencenin onur kırdığını, cahilliğin karanlıkta kalmakla eş değerde olduğunu bir coğrafya tasavvur edemiyorsa o coğrafyada çağ atlanmaz ama cadı avına çıkılabilir. Hele ki yanlışa susuluyor haksızın borazanı çalınırken alkış tutuluyorsa çağ atlamak belki hayaldir ama böyleleri de iyi takla atar.
Çağ atlamak kolay değil. Uygarlık zorla oluşur çünkü.
Amma velâkin… Ha söyle de söyle!
Düşündürücü ve ironisi olan bir yazı.
Kuralları var elbette çağ atlamanın,elbette atlayamamanın da varmış ellerinize sağlık
Atomaltı parçacıkları çarpıştıran, evrenin işleyiş kurallarını araştıran günümüz yüksek teknolojisi, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki kara delikleri inceliyor.Pozitif bilimlerden uzak bir eğitimle çağı yakalamak veya ötesine atlamak mümkün mü? Amma ve lakin ha söyle de söyle saygıdeğer Numan Bey arkadaşım.
Erhan Karakahya