İsmail Devrim, oğluna pantolon alamayınca intihar ediyor. Yediremiyor babalığına:
– “Çocuğuma pantolon bile alamıyorsam niye yaşıyorum ki” diyor.
Yaşamanın anlamını babalık onuruyla nasıl özdeşleştirdin İsmail Devrim. Sen neden kıydın canına?
Yaşamın anlamı, sorgulanarak bulunan gerçeklerin özüdür. Sen sorgulamanı babalığınla özdeşleştirip hemen bitirmişsin. Oysa sorgulama çok uzundur. Yaşam boyu sürer kimileyin. Hayatı insansızlaştıran, hayatı acılaştıran, hayatı ağırlaştıran toplumun sana biçtiği role neden takıldın? O pantolonu almasaydın rolünü iyi oynamayacak mıydın? Aşk olsun sana İsmail Devrim!
Sana aşk olsun!
Sen, hayata neden yenildin? Daha doğrusu neden bir pantolona feda ettin hayatını İsmail Devrim ? Oldu mu şimdi? Pantolona yenilmek… Öyle mi aşk olsun sana! Şimdi annen ağlamaz mı İsmail Devrim? Saçını başını yolmaz mı? Kesip atmaz mı gayrı kara saçlarını. Ya oğlun? O, bundan böyle giyeceği her pantolonda senin hayatını, ölümü, kanı görmez mi? Ah, İsmail Devrim sen neler ettin?
Kara saçlarını anneler kessin gayrı değil mi Gülten Akın?
Bak, Fenerbahçeliler, oğluna sahip çıkmış. Pantolon alacaklarmış ona.
– “Baban sana pantolon alamadı ama bak; biz, Fenerbahçe Kulübü, sana o istediğin pantolonu aldık” diyecekler.
Yardım, zamanında yapılınca değer ve anlam kazanır. Tıpkı adalet gibi. Ki yardım edenin bunu sessizce yapması şıktır, insancadır. Sağ göz, sol gözün yaptığı yardımı görmeyince yardım gösterişten çıkar, onur kırmaz. Ki yardım, sosyal devletin gereğidir ilkin. İsmail Devrim, sen neler yaptın?
Tamam, susuyorsun. Konuşmayacaksın. Konuşma. Ama ya o garip annene neler ettin? Herkesi üzdün sen. Üzmesine üzdün de bakma sen, herkesin üzüldüğüne… Sana en çok annen ağlar İsmail Devrim. Bilirsin sen de anneler yürekten ağlar. Hele ki bir pantolon uğruna ölüme gitmişse oğlu… Hele ki koskoca oğlunun pantolonundan sadece ve sadece yirmi lira çıkmışsa…
Vay o anaya, vahlar o anaya.
Babanı hiç anmadım. Baban ne durumdadır? Babalar, evin arkasında ağlarmış. Uzaklara bakıp bakıp sessizce… Baba, oğluna ağlarken öyle kayalar yuvarlanmaz ama o yürek, baba yüreği de bir daha iflah olmaz.
Sen benim ağladığıma da bakma İsmail Devrim. Analar yürekten ağlar. Analar ağladığında kayalar yuvarlanır, kıyamet kopar, deccal bile kaçacak delik arar.
Yoksulun hastası, zenginin orospusu sorulmazmış.
Seni hiç sormadılar değil mi İsmail Devrim? Bu coğrafyanın insanı değilmişçesine sorulmadın. Sen de içine attın. Pantolona patladın. Pantolona yenildin. Baba yüreği tamam da… Şimdi İsmail Devrim, şimdi var ya milyonlarca kadın-erkek giydiği pantolondan utanır. Her pantolonda senin kanın var.
Ah, İsmail Devrim sen neler ettin be çocuk!..
Yoksulluk yılan gibi soğuktur. Yoksul sevilmez, görülmek istenmez. Oysa sosyal devletin görevi yoksulluğu yok etmek, yoksulu kollamaktır. Seni kimse görmediyse sen neden kıydın canına? Suç başkasının. Bir de o pantolon suçlu. Her gün giyerken seni hatırlatacak o pantolon… Acıyı, yoksulluğu, kimsesizliği, annenin saçını başını yolmasını hatırlatacak o pantolon. Bir de cebinden çıkan o yirmi lira…
Aşk olsun sana İsmail Devrim, aşk olsun sana!..
Aşk olsun da hamam aynı, tas aynı…
Yoksulluk yılan gibi soğuk ve yoksulun hastası hiç sorulmaz.
Sorulmaz değil mi İsmail Devrim?
Sorulmaz da ha ağla de ağla!..
Yoksul olmak, onursuz olmaktan daha küçük bir meseledir.Çok güzel bir yazı, eline sağlık Numan Usta.