Sayın Cumhurbaşkanımız iktidarlarından şikâyet eden vatandaşlara “Bundan on beş yıl önce, evlerinde fırın, buzdolabı mı vardı?” diyerek sitem etmiş. Kendisi çok haklı.
Yiğidi öldür, hakkını yeme. Ben ömrümdeki ilk fırını 2004 yılının sonbaharında gördüm. Benim komşu, mağazadan televizyon diye almış, sonra da alete anten bağlatmış. Görüntü gelmeyince beni çağırdı. “Yahu kapat şunu, çok ısınmış bu alet” dedim. Sonra televizyon tamircisine götürdük de adam bize “Bu fırın olabilir” dedi. O da hiç fırın görmemiş de internetten duymuş. Biz iyicene şaşırdık, “İnternet ne ki?” diye sorduk da bize anlattı sağ olsun.
Sayın cumhurbaşkanı “Evlerinde fırın mı vardı?” demiş ama ben bir adım daha öteye götürmek istiyorum. Fırını geçelim evlerinde ev var mıydı acaba bu baldırı çıplakların? Çoğu çadırda, mağarada yaşıyordu insanların, ev diye bir şey mi vardı o zaman. Biz şanslıydık kendimize ait olmasa da bir evde yaşıyorduk. Hiç unutmam bir gün babam eve radyo getirdi, televizyon falan yok tabii o yıllarda “Şu aletin fişini tak da dinleyelim” dedi. Aradık evde priz yok. O zaman anladık evde elektriğimizin olmadığını. Sonra annem radyonun içini boşaltıp süzgeç olarak kullandıydı.
Yeni kuşak bilmez, bir yemek pişsin diye üç saat beklerdik, düdüklü tencere yoktu. Şimdi bazı gençleri görüyorum da akıllarınca bunlarla alay ediyorlar. Bu nasıl amblem diye ampullü logoyla dalga geçiyorlar. Sığır yavrusu, sen o logonun hikâyesini biliyor musun? Ampul ilk kez bu insanlar sayesinde girdi bu memlekete, ondan önce evlerde mum yakılıyordu, zengin olanlardaysa gaz lambası vardı. Akşam oldu mu yarasa gibi dolanıyorduk ortalıkta.
Neymiş, soğan altı lira olmuş. Eskiden soğan mı vardı? Kereviz sapıyla menemen yapardı analarımız. Sen soğanı buldun da parasına itiraz ediyorsun. Zaten bu iktidardan önce para da yoktu, takas sistemi vardı. Babam maaşını küçükbaş hayvan olarak alır, biz de onu pazarda nohut, mercimekle takas ederdik.
Şimdiki çocuklara söylesen inanmaz, eskiden kilomuz sorulduğunda başımızı öne eğerdik. Terazinin üstüne çıkardın, bir gün 50 gösterirse ertesi gün 60 gösterirdi, kilon nedir bilemezdin. Bunlar elektronik tartı getirdi de millet gramına kadar kilosunu öğrendi. 80’li, 90’lı yıllarda gencecik insanlar pat diye giderdi tansiyondan. Bu iktidarla birlikte evlere tansiyon aleti girdi. Artık herkesin bir tansiyon aleti var evinde. Hastaneye gitmeden, evlerde sabah, öğle, akşam ölçümler yapılabiliyor.
Evlerde kapı yoktu mesela. Bacadan, pencereden, oluktan girilirdi evlere. Evlerin damı olmadığından en ufak bir yağmurda donuna kadar ıslanırdı insanlar. Tabii şanslı olanları. Büyük bölümünün donu yoktu çünkü. Don lükstü o zamanlar.
Bakın bunlardan önce otel, pansiyon falan yoktu. Tatile gidince öyle sap gibi kalırdın kumsalda, ki bugünkü manada kumsallar da yoktu. Her yan çakıldı, ayaklarımız kesik içinde kalırdı. Denize girmek mümkün değildi, çünkü çok dalgalıydı.
Çok amaçlı mutfak terazisi, taşınabilir banyo hoparlörü, immobilizer, bluetoothlu kettle, buhar kazanlı ütü, pratik yoğurt makinesi, brüksel lahanası, acil vidanjör hizmeti, kişisel blender, ekmek kızartma makinesi, profesyonel süpürge, şarjlı tornavida hep bunlarla geldi. Markete gidin bakın, her yerde üç liraya, beş liraya Çin malı elektronik aletler var. Artık yüz liraya, yüz tane oyuncak alabiliyorsun. Eskiden Çinli mi vardı? Ağzı kokuyordu hepsinin açlıktan, şimdi bütün dünyaya mal satıyorlar.
Bugün herkesin evinde olan, buzdolaplarındaki derin dondurucu bölümü eskiden yoktu ama zaten insanların buzdolapları da olmadığından fark edilmiyordu bu eksiklik. Arabalarda otomatiğini geç manuel vites bile yoktu. Arabalar da garajlarda paslanıyordu zaten. Çünkü yol yoktu.
G noktası, orgazm, farklı pozisyonlar hepsi son on beş yılın buluşları. Eskiden seks yapacağız diye amele gibi gidip geliyordu insanlar. Eğlenmeyi bırak eğlence diye bir sözcük yoktu. En zenginler hariç kimsede televizyon yoktu. Televizyonu olanlar da ne izlediğini bilmiyordu. Bir açarsın Ali çıkar, bir bakarsın Veli. Tabii o zaman Sayın Cumhurbaşkanımız yoktu, televizyonlarda anlamsız şeyler izleniyordu. Televizyonlar da şimdiki gibi değildi, tüplüydü. Bildiğin piknik tüpüyle çalışıyordu hepsi. Tüp bitince televizyonlar da atılırdı. Bitmeden patlardı çoğu zaman tüpler. Silikon bile yoktu o devirde, ufacık deliklerden hava girerdi, su girerdi evlerin içine.
Bunları görmemek için kör olmak lazım. Düşünüyorum da şimdi olmayan ne vardı o dönemlerde diye, aklıma pek bir şey gelmiyor. Herifin biri “Hiçbir şey yoksa bile huzur vardı” diye yazmış o yıllar için.
Dallamaya bak, yaprak sarma makinesi olmayan evde huzur olsa neye yarar.
Bu güzel paylaşımınız için teşekkür ederim.
Abi ben bu hikayenin başını hatırlar gibiyim, volkan