California gezimize, dünya sinemasının merkezi Hollywood’a sahip olduğu için dünyanın en ünlü kenti olan Los Angeles ile devam edip, arada bir de Nevada’ya doğru uzanalım.
Amerika Birleşik Devletleri’nin en kalabalık şehirlerinden biri olan Melekler Şehri, haritasına baktığınızda çok da içinden çıkılmayacak bir yer gibi görünmüyor. Ancak şehri gezmeye başladığınızda ne kadar geniş bir alana yayılmış olduğunu anlıyorsunuz. Evet Los Angeles arabayla gezilmesi gereken bir Amerikan şehri. İlk iş olarak havalı bir otomobil kiralayarak başlayabilirsiniz. Hem de şaşırtıcı derecede uygun fiyatlara.(California’da araba kullanmak, yol bulmak çok çok kolay. Hız sınırı şehir içinde 50km, otobanlarda 90km.Park yerleri heryerde bol bol mevcut. Kurallara uygun park etmezseniz ceza ağır. Benzin çok ucuz, genellikle pompacı yok, kendi işinizi kendiniz görüyorsunuz.)
Şehrin adının anlamı gerçekten Melekler Şehri. İspanyol kontrolündeki Meksikalılar tarafından keşfedildiğinden İspanyolca bir ismi var. Çölün ortasına kurulmuş, teknolojinin tüm imkanları kullanılarak kilometrelerce öteden getirilen su sayesinde yemyeşil, pırıl pırıl bir şehir yaratılmış. İnanılmayacak kadar çok otoban var ve bir ağ gibi şehri sarmış. Bu sayede de şehir çok geniş bir alana yayılarak turistler için kısa süreli seyahatlerde bir günde birden fazla yeri görebilme şansını azaltmış. Tabii en merak edilen bölge Hollywood. Ünlüleri, yıldızları, görkemli partileri, Hollywood tepelerinin üstündeki beyaz Hollywood yazısını çağrıştıran, ancak eski şöhreti kalmamış, Los Angeles şehrinin merkezinde bulunan havalı bölge. Eski şöhretinin kalmamasının nedeni, stüdyolarının çoğunun başka bölgelere taşınması. Yine de o tepenin üstündeki yazıyı görünce, çocukluğunuzdan beri kafanıza kazınmış anlamlarla yüklü metal yazı sizi pek sevindiriyor. Tabii bir de Walk of Fame.
Binlerce sinema oyuncusunun yerlere kazınmış yıldızlar içindeki isimleri, bir işe emek vermiş ve başarıya ulaşmış insanların haklı gururunu cisimleştirirken, turistlere de eğlence oluyor. ‘Aaaaa bak bak’ diye birbirinize gösterip, yıldızların üzerinde hoplayıp zıplarken karşı kaldırımdaki hareketlilik, yolun iki tarafına konulan bariyerler, çılgınca akın akın üstünüze gelen kalabalık bir paparazi ordusunun arkasından gelen inanılmayacak derecede lüks arabalar kaldırımın karşısında duruyor ve içinden inen insanlara bakarken gözlerinize inanamıyorsunuz. O gün orada bir filmin ‘Red Carpet’inin yani ilk gösteriminin olduğunu öğreniyor, çığlıklar atan kalabalığın içinden Kavin Costner’i gördüğünüze inanamayabiliyor, bu duyguyu yaşarken ne kadar da şanslı olduğunuzu düşünmeden edemiyorsunuz. Sadece dergilerde ve filmlerde gördüğünüz Hollywood kadınlarını biraz imrenerek belki de kıskanarak izlerken, o dünyada yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak etmeye başlıyorsunuz elinizde olmadan.
Biraz ileride Mann’s Chinese Theatre’ın önünde, ünlüler tarafından yerlere çizilmiş, yazılmış figürler, yazılar, el ve ayak izleri, hatta filmlerde oynayan hayvanların toynak izleri eğlendiriyor sizi. Sonra ‘The Strip’e doğru yürüdüğünüzde -çok kalabalık olduğundan arabasız gezmeyi tercih ettik- yine filmlerden, moda dergilerinden fırlamış insanlar gözünüzün önünde akıp gidiyorlar. Asıl adı Sunset Bulvarı olan bu yerde bazı noktalardan meşhur ‘Hollywood’ yazısını görebiliyorsunuz. Daha sonra arabanıza atlayıp Hollywood tepelerine çıkarak manzaranın tadını çıkararak bir şeyler için. Bu arada da tepelere kurulmuş, sıkı sıkı korunan evlerin arasında yürüyebilirsiniz. Temiz hava karnınızı acıktıracak, o ünlü Amerikan ızgaralarının -özellikle de Musso and Frank’ın barında- tadını çıkarmadan şehrin bir diğer bölgesine geçemeyeceksiniz.
Los Angeles nehrinin kıyısındaki şehir merkezi denilen bölgede en enteresan yer, Olvera pazarı. Burada ve buna benzer işlek Pazar yerlerinde orijinal anı ve hediyelik objeler bulmak mümkün.Birkaç blok ötede Chinatown, tam ters yönde otobanı geçtikten sonra da MOCA -Museum of Contemporary Art- bu bölgede görülmesi zevk verecek yerlerden. Bir de Wilshire Bulvarı’nın La Brea ve Fairfax sokakları şehrin tarihini sunuyor ama daha enteresanı Hancock Park’taki zemindeki lekeler. Bunlar, yer altından sızan petrolün lekeleri imiş, ancak Amerikalılar bu petrolü çıkarmıyorlar, kötü günler için saklıyorlarmış.
Bu zengin şehrin en zengin yeri tabii ki Beverly Hills. Farklı mimari tarzlarda yapılmış muazzam evlerde lüksün, paranın, gösterişin suyu çıkarılmış. Kaldırım taşlarına, bahçe duvarlarına kadar sinen bu ihtişam insanın ağzını açık bırakıyor. Bir de Rodeo Drive’a ulaştığınızda, erkekleri bilmem ama kadınların kendinden geçmemesi mümkün değil. Seçkin markaların en son ürünlerinin birer sanat eseri özeniyle sergilendiği mağazalar, herbiri defileden fırlamış gibi giyinmiş müşteriler, şık ve zarif kafeler, restoranlar.
Kadın okurların ilgisini çekeceğinden emin olduğum diğer bir yer de, Rodeo Drive’a çok yakın, Santa Monica plajı ve plaj yakınlarında, güzel havanın tadını çıkarırken birşeyler yiyip içebileceğiniz, yine ünlü birilerini ve uçuk kaçık giyinmiş tipleri seyredebileceğiniz Promenade. Santa Monica plajı, okyanustaki diğer plajlar gibi bolca rüzgar alıyor. Bazen yüzmektense dalgalarla oynamak çok daha keyifli oluyor. Ancak önemli bir deneyim: insan burada güneşlendiğinde edindiği bronzluğu başka hiçbir yerde edinemiyor. Malibu, Santa Monica, Venice plajlarının toplam uzunluğu 100 kilometreyi aşar ve yürümek için de özellikle Malibu plajı çok uygundur. Yürürken bronzlaşmayı seven biri olarak bu bilgiyi paylaşmalıyım.
Santa Monica, gece eğlencesi için de alışveriş için de, deniz ve güneş için de hatta hatta Los Angeles’ta konaklamak için de çok ideal bir yer. Malibu ise daha az gösterişli, daha az koşuşturmalı, ama sanırım daha entellektüel bir kesimin tatil yaptığı daha sakin bir yer. Santa Monica’da ve Venice’de göreceğiniz kaslı vücutlara giyilmiş minicik bikinileri ve patenleriyle oradan oraya kayıp duran gençlerden çok, orta yaş ve üstü mesken tutmuş Malibu’yu.
Bu bölgeye gelindiğinde, Getty Villa at Malibu adlı müzeyi muhakkak görmek gerek. Bir de Venedik’e banzeyen bir şehir inşa etmek amacıyla yola çıkılan, ancak kazmayı vurdukları heryerden petrol fışkırınca bu emelden vazgeçilen, yine de adı Venice olarak kalan Venice Beach’deki bohem ressamların yaptığı sokak resimlerini.Yemek saati gelince de Santa Monica’da muhteşem bir Meksika yemeği ya da Malibu’da enfes deniz ürünleri alınmalı. Yemeği Malibu’da yemek isterseniz, plaj gezisine Venice Beach’den başlamak daha mantıklı olur.
Bizim gezmek için zamanımızın kalmadığı, ama görülesi bir yer de, içinde temalı parkların bulunduğu cennet doğası ve şirin yapılarıyla Orange County. Ancak biz, Universal Studio’larını -en azından geriye ne kalmışsa- görmeyi, bir de çeşit çeşit doğal yiyeceğin satıldığı Farmer’s Market’i gezmeyi tercih ettik. Burada bir Pazar ortamında sağlıklı kahvaltınızı yapıp, aynı zamanda hem tezgahlardan hem de pazarı çevreleyen şık butiklerden alışveriş yapabiliyorsunuz. (Satıcıların bir kısmı da Türk, heryerde olduğu gibi.).
Los Angeles’ta her türlü yemeği son derece temiz ve lezzetli olarak bulabiliyorsunuz. Ben hem sağlık sorunlarım sebebiyle ve hem de kilo vermem gerektiği için diyetteydim ancak sağlıklı yiyecek bulmakta hiç zorlanmadım. Izgaralar, salatalar, deniz ürünleri, yağsız ve kaslı bronz vücutlarına çok önem veren Los Angeleslılar için adım başı bulunabilecek düzende. Ama yok ben bir kere gittim yerim diyorsanız dev Amerikan porsiyonları, Meksika’dan Çin’e, Yahudi mutfağından İtalyan’a kadar ne arasanız bulursunuz. California şaraplarını tekrar anlatmaya gerek görmüyorum. Tabii eskiden vazgeçilmezim olan, yaş aldıkça hayatımdan çıkarmak zorunda kaldığım o muhteşem, benzersiz, dünyanın hiçbir yerinde o lezzette hazırlanması başarılamayan tatlılar.
Los Angeles’ta gece; yemek, şarap ve müzik demek. Özellikle de caz kulüplerine mutlaka gidilmeli. Bir de eğer denk gelirse, Filarmoni Orkestrasının yazları düzenlediği ”Yıldızların Altında Senfoni” konserlerine mutlaka katılmalısınız. Oskar törenlerine denk gelirseniz en azından dışarıda bir yerlerde durup yıldızların tiyatroya gelmelerini izleyebilir, sinemanın merkezinde güzel bir sinema filmi de izleyebilirsiniz. Gündüz sörf yapabilir, patenle plajlarda gezebilir, ya da L.A.’lılar gibi özbakımınız için biraz para ve zaman harcayabilir, bir SPA’da, bir kuaförde veya güzellik merkezinde vakit geçirebilirsiniz.
Sonraki durak, Amerika’nın çölde yarattığı bir başka mucize; Las Vegas. Los Angeles’ın tadı damağımızda kalarak Las Vegas’a doğru yol alacağız. Görüşmek üzere.