Ülke, adını Suud halkından almasına rağmen, Arabistan’da tanışma ve konuşma imkânınız en az olan halktır Suudlar. Ülkenin nüfusu yirmi milyon civarında. Tahminen bu nüfusun yarısı Suudlulara ait, diğer yarısı ise ülkeye çalışmaya gelen yabancılara. Türkler, Suriyeliler, Mısırlılar, Hintliler, Pakistanlılar, Srilankalılar, Filipinliler, Endonezyalılar, kendi ülkelerinde işsizlik olan tüm halklar burada.
Yabancıların çoğu mutsuz gözüküyor. Arabistan’da kazandıkları para kendi ülkelerinde kazanabilecekleri ile karşılaştırıldığında çok tatminkar, fakat ceplerindeki mutluluk, yüzlerine yansımamış gibi.
Arabistan’ın coğrafyası çok geniş. Ülke güneyde Kızıl Deniz’e, kuzeyde ise Basra Körfezi’ne uzunca sahil veriyor. En önemli üç şehri; Cidde, Riyad ve Damman. Riyad başkent, Cidde ve Damman ticaret ve sanayi merkezleri.
Ülke petrol kaynakları sayesinde refah içinde. Bunca zenginliğe rağmen ülkeye yapılan yatırım çok az. Suudların çoğu paralarını Amerika’ya götürmüş. On bir Eylül’den sonra paranın bir kısmının Avrupa’ya kaydığı söyleniyor. Ülke tam bir tüketim toplumu. Elinizi neye atsanız ithal.
Yönetim biçimi Krallık. İslam kuralları olarak adlandırılan Şeriat’ın uygulandığı ülkelerden bir tanesi. Sokaklarda nadiren kadın görebilirsiniz. Kadınlar kesinlikle kara çarşaf giyerek ve peçe takarak dolaşmak zorunda. Kadınların yanında muhakkak bir erkek bulunması gerekiyor. Erkeklerin çoğunluğu ise yerel kıyafetlerini giyiyorlar. Beyaz uzun entari. Başlarında ise yine beyaz bir örtü. Yabancı erkekler ise bu beyaz yerel kıyafetleri giymiyorlar. Yabancıların kadınları eğer müslüman değillerse yine kara çarşaf giymelerine rağmen peçe konusunda biraz daha rahatlar, onların en azından yüzleri gözüküyor. Restoranlara girdiğinizde aile bölümü var. Yanınızda bayan varsa muhakkak aile bölümüne girmeniz gerekiyor. Alkol kesinlikle yasak. Namaz saatlerinde tüm işyerleri kapatılıyor. Bu saatlerde ortalıkta dolaşmanız da hiç hoş karşılanmıyor.
Yasaklar ve ağır cezaların olduğu bu ülkede güvenlik doğal olarak son derece iyi. Ülkede alkole, sekse, politikaya ve uyuşturucuya yaklaşmadığınız sürece güvendesiniz.
Damman halkı yasakları biraz olsun kaldırmanın yolunu bulmuş gibi. Damman’dan Basra Körfezi’nde ufak bir ada olan Bahreyn’e deniz üzerinden otuz kilometre uzunluğunda bir köprü inşa etmişler. Bahreyn’de yasak yok. Köprü üzerindeki trafik çok yoğun.
Kızıl Deniz’e bakan sevimli bir şehir Cidde. Bana biraz İzmir’i anımsatıyor. Cidde’den yüz kilometre kadar sonra yalnız Müslümanların girebildiği bir şehre ulaşıyorsunuz, Mekke. Daha önce iki kez Umre yapmıştım, yani hac zamanı haricinde Mekke’yi iki kez ziyaret etmiştim. Üçüncü ziyaretimi iki iş arkadaşımla birlikte yapıyoruz. Gece saat on bir suları, Aralık ayındayız. Mekke’de yılın en soğuk zamanı, sıcaklık yirmi beş derece civarında. Kabe’ye iki üç kilometre uzaklıkta ki bir cami yanında kapalı bir mekanda yıkandık ve namaz kılarak Umre yapmak için niyetlendik. Üstümüzde ne var, ne yok çıkardık ve “İhram” adı verilen iki adet dikişsiz havluyu üstümüze sarmaladık.
Kabe’yi ilk ziyaretimde Kabe’de Hz. Muhammed’in mezarının olduğunu sanıyordum. Cahilliğimden utandım desem yeridir. Hz. Muhammed’in mezarı Medine’de imiş. Kabe olarak adlandırılan bina ise Müslümanlıktan önce dahi tapınılan bir mekan imiş.
Kabe’ye varmamızla birlikte Arabistan’da çalıştığımız iş ortağımız Umre için bize liderlik yapacak bir kişi buldu ve yüz Riyal verdi. Önderimiz parayı alması ile birlikte hızlı adımlarla önümüzde yürümeye başladı. Umre’ye uygun bir şekilde söylediği Arapça duaları tekrar ederek yürüyorduk. Tekrarımızı beğenmezse yüzümüze sert bir tavırla bakarak aynı kelimeyi yine tekrar ediyordu. Kabe’yi saat yönünün tersi istikametinde yedi kere döndükten sonra Kabe yakınında namaz kıldık. Hemen yanı başımızda akan çeşmeden “Zem Zem” suyu içtik.
Kabe’nin köşesinde bir göktaşı var. Bu taşı öpmek için sıra oluşuyor. Öpen kişiler duygusal olarak etkilendiklerinden olsa gerek uzun süre öpmek istiyorlar. Bu yüzden taşın kenarında bir polis bekliyor ve sıraya müdahale ediyor.
Kabe ve etrafı son derece temiz ve düzenli. Çoğu yer mermer döşeme.
Kabe’nin kırk metre kadar uzağında bulunan yürüyüş alanının iki ucunda birer adet ufak tepecik bulunuyor. Bu tepelerin arasını yedi kere yürümeniz gerekiyor. Bu yürüyüş esnasında da kuralına uygun olarak liderimizin söylediği duaları tekrar ettik. Ben daha önce Kabe’ye geldiğimden, bu yürüyüş alanının orta kısmında yeşil ışıklarla belirlenmiş kısmın koşulması gerektiğini biliyordum. Tepeler arasında dua ederek yürüyorsunuz, yalnızca bu yeşil alanlı kısımda koşturuyorsunuz. Çok eskilere dayanan kutsal bir hikayenin canlandırılması. Hz. Ayşe, Hz. İbrahim’e su ararken bu iki tepe arasında çaresizlikten yürüyormuş. Hz. Ayşe, ne zaman koşturmaya başlamış, zem zem suyu topraktan fışkırmış. Liderimiz bize eliyle tepedeki yeşil ışığı gösterdi ve hafifçe koşturmaya başladı. Arkadaşım Yaşar ise liderimiz ne derse tekrar ettiği için o da yeşil ışığı liderimize gösterdi. Liderimiz bir yandan koşuyor bir yandan da Yaşar’a doğru elini sallayarak kızıyordu. Yaşar da liderimize aynı onun gibi yaparak elini salladı. Liderimiz Yaşar’ın onunla dalga geçtiğini düşündüğünden çok kızdı. Yaşar’a niye koştuğumuzu izah ettim ve Yaşar liderimizi taklit etmekten vazgeçti. Yedi kere gidip geldiğimiz tepeler arası yol sonrası birbirimizin saçlarında çok az kestik ve Umre’miz tamamlandı. Saç kesilmesinin nedenini bir çok kişiye sormama rağmen bilen çıkmadı.
Arabistan’ın iç bölgelerindeki şehirlere gittiğinizde büyük şehirlerin gösterişli havasından çok uzaklaşıyorsunuz. Çatal ve kaşığa ihtiyaç duyulmadan yemek yenilen restoranların sayısı artıyor. Elimle pilav yemeğe Kazakistan’da kaldığım yıllardan alışık olduğumdan çok zorluk çekmedim doğrusu. Abha, Taif, Baha gibi şehirler sıcaktan korunmak için dağlık bölgelerde kurulmuş. Bu şehirler arasında eskiden develerle zorlukla ulaşım sağlanırken şimdi son derece bakımlı yollar size güvenlik sağlıyor. Dağlarda yaşayan yabani maymunlar bu yolların sahibi. Maymun sürülerini bu şehirlerin merkezlerinde dahi görmeniz mümkün.
Arabistan’da geçirilen bir hafta içerisinde bir çok arkadaş ediniyoruz. Çoğu Hintli. Bir hafta içinde yalnızca bir Suudlu ile tanıştık. Diğerleri hep göçmen. İş arayan göçmenlere bir Suudlu kefil oluyor ve göçmenler Arabistan’a bu kişi sayesinde geliyorlar. Kefil, göçmenlerin Arabistan’dan gitmesini istediği anda işleri bitti. Hiç bir hakları kalmıyor, çünkü kefil onları istemiyor. Bir daha Arabistan’a gelme imkanları bile kısıtlanıyor. O yüzden göçmenler son derece uysal. Diğer yandan bazı kefiller sadece göçmenlerden aylık alıyor. Göçmen bir iş kurmuş, tüm işletmesini kendi organize ediyor. Kefil ise her ay şirkete geliyor, göçmeni koruduğu için aylığını alıyor. Bazen görüntü tam tersine nasıl da dönüyor değil mi?
Gezi yaptığınız ülkeyi ve kültürünü anlayabilmeniz için öncelikle ülkenin kurallarına saygı göstermeniz ve kültürünü sevmeye çalışarak yakınlaşmanız gerekmektedir. Sizin düşünce yapınız ile zıtlaşan fikirler karşınızda çoğaldıkça gezi daha ilginç hale gelir, fakat bu takdirde gezinin süresinin kısalması doğaldır. THY uçağına binmemizle birlikte kara çarşaflı ve peçeli kadınlar, uçak daha havalanmadan üzerlerini çıkarmaya başlıyorlar. Kara örtülerin içinden son derece alımlı, bakımlı ve güzel kadınlar çıkıyor. Bir haftadır gezdiğim ülkenin kapalı gerçekleri bu ülkeye yapacağım yeni ziyaretin önünü açıyor doğrusu.